Articoli di riviste sul tema "Akılcılık"

Segui questo link per vedere altri tipi di pubblicazioni sul tema: Akılcılık.

Cita una fonte nei formati APA, MLA, Chicago, Harvard e in molti altri stili

Scegli il tipo di fonte:

Vedi i top-22 articoli di riviste per l'attività di ricerca sul tema "Akılcılık".

Accanto a ogni fonte nell'elenco di riferimenti c'è un pulsante "Aggiungi alla bibliografia". Premilo e genereremo automaticamente la citazione bibliografica dell'opera scelta nello stile citazionale di cui hai bisogno: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver ecc.

Puoi anche scaricare il testo completo della pubblicazione scientifica nel formato .pdf e leggere online l'abstract (il sommario) dell'opera se è presente nei metadati.

Vedi gli articoli di riviste di molte aree scientifiche e compila una bibliografia corretta.

1

ÖZAYDIN, Özge. "Modernliğin Akılcılık ve Evrenselcilik İddialarının Felsefi Kökeni". Doğuş Üniversitesi Dergisi 1, n. 12 (27 gennaio 2011): 74–83. http://dx.doi.org/10.31671/dogus.2019.152.

Testo completo
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
2

Fatih, DUMAN. "Akılcılık Bağlamında İki Aydınlama Geleneği: Fransız Aydınlanması Versus İskoç Aydınlanması". Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 61, n. 1 (2006): 1. http://dx.doi.org/10.1501/sbfder_0000001382.

Testo completo
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
3

BAKIŞ, Rıza, e Eyüp ALSANCAK. "Karl R. Popper'ın Tarihsicilik Eleştirisi". Cumhuriyet İlahiyat Dergisi 20, n. 1 (15 giugno 2016): 89–116. http://dx.doi.org/10.18505/cuid.238976.

Testo completo
Abstract (sommario):
Karl R. Popper XX. yüzyılın önemli bir bilim felsefecisidir ve bu alandaki temel savı yanlışlamacılık kuramı olarak bilinmektedir. Fakat düşüncesinin bütün uzanımlarında kendini ele veren ve onun sistemini oluşturan ise esasında eleştirel akılcılık kuramıdır. Tarihsicilik eleştirisi de bunlarla sistematik bağlamda ilintili olarak toplum ve siyaset felsefesi konusundaki görüşlerini ihtiva etmektedir. Birey olarak insanı merkeze alan Popper’ın, tarihsicilik konusundaki düşüncelerini Platon, Aristoteles, Marx ve Hegel gibi büyük sistem kurucu düşünürler üzerinden somutlaştırdığı, bütüncü yapılara karşı birtakım eleştiriler getirdiği görülmektedir. Biz bu makalemizde Popper’ın tarihsicilik eleştirisini özellikle Platon, Aristoteles, Hegel ve Karx’la ilintili eleştirilerini ele alıp tartıştık.
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
4

ÖZÜDOĞRU, Büşra. "TOPLUMSAL BİR KAVRAM OLARAK MİTLER VE MODERN DÜNYANIN YENİ MİTLERİ". PEARSON JOURNAL 7, n. 22 (15 dicembre 2022): 154–66. http://dx.doi.org/10.46872/pearson.401.

Testo completo
Abstract (sommario):
Mitsel anlatılar, insan ve evrenin var oluşuna dair bizlere bir izah sunar. Bu sayede bireyin yaşamını ve tüm tecrübelerini anlamlandırmasını sağlar. Öte yandan mitler inanç ve anlam dünyası oluşturma işlevi ile içinde bulundukları toplumun kültür taşıyıcı ve değer koruyucu görevine sahiptir. Toplum içinde karmaşık bulunan deneyimler, bilgiler ve davranış modelleri mitler sayesinde bir düzen ve anlam kazanmaktadır. Toplumun kutsal olana ve doğaüstü olana yaklaşımını belirlemede etkisi olan mitlerin, Aydınlanma ile birlikte itibarının azaldığını ve geçersiz sayıldığını düşünebiliriz. Zira akılcılığın ön planda tutulduğu modernite ile birlikte, mitler metafizik bir alanın garip ve anlaşılmaz ürünü olarak kabul edilerek değersiz ve akılcılık dışı olarak kabul edilmiştir. Ancak kutsal ve doğaüstüne ait kabul edilen, bilgi ve mantık bakımından rasyonel dışı olarak görülen mitlerin yerini modern dönemde yeni bir forma büründüğünü görebiliriz. O halde mitleri ilkel ve modern olarak ayırmak mümkün müdür? Mitler ile bilimi birbirinin zıddı olarak kabul edebilir miyiz? Modern insanın bu dünyaya ait kendi kutsallarını yarattığı ve bunun üzerinden kendi mitlerini oluşturduğu yönündeki fikir bu çalışmanın temel tartışma alanlarından biridir. Modern siyasi ideolojiler üzerinden oluşturulan mitler, çizgi roman ve sinema üzerinden üretilen kahraman mitleri, modern tarih miti, toplumsal cinsiyet mitleri, uzay yolculuğu mitleri vb. modern insanın mitlere olan ihtiyacının devam ettiğini göstermektedir. Mitler, hala kuşaklar arası aktarılan ve önemli bir iletişim aracı olan bir düşünce sistemidir. İçinde bulunduğu çağın ve toplumun değerlerini ve inançlarını canlı tutmada, toplumların kendi varlıklarına anlam kazandırma çabasında işlevsel olmaya devam etmektedir.
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
5

Caymaz, Ebru, e Y. Barbaros Büyüksağnak. "An Analysis from the English School Perspective on conflict issues in the Arctic Region of the Russian Federation and the United States". Journal of Human Sciences 18, n. 1 (27 marzo 2021): 76–93. http://dx.doi.org/10.14687/jhs.v18i1.6094.

Testo completo
Abstract (sommario):
When the current literature on RF and the USA's Arctic doctrines, strategies and disputes are examined, it is seen that there are two basic approaches that provide analyzes from realist and liberal perspectives. A large body of these analyzes focus on singular and linear dimensions, primarily on energy security and military issues. The number of studies which examine the dimensions of the conflict from a realistic perspective and synthesize with the cooperation and governance offered by the liberal perspective is relatively low. There is a need for a more in-depth understanding of the region, so extensive studies involving multidisciplinary dimensions that can promote collaboration and expertise sharing as well as resolution of disputes among security actors. In this study, the subject dispute matters were examined from the perspective of English School, which can present a unique framework by synthesizing the traditions of realism, rationalism and revolutionism. In conclusion part, possible solution suggestions in accordance with the international law for the resolution of disputes are discussed within a broader framework offered by the English School perspective. In addition, the role and functions of the People's Republic of China (PRC) in the struggle for dominance of the region as the third actor, which led to various discussions with large–scale investments and cooperation agreements across the region, were also included. In today's world where power-based approaches are replaced by binding international rules, it is concluded that in order to develop the cooperation in the Arctic Region, the international community, especially in terms of the the littoral states; developing policies that support joint scientific studies and prioritize measures to increase the socio-economic conditions and human development levels of indigenous peoples and communities living in the region are more significant than being a commercial and economic gain center provided by the rich energy resources and new maritime trade routes which emerged due to global warming. Özet RF ve ABD’nin Arktik politika, doktrin, strateji ve uyuşmazlık konularını ele alan güncel literatür incelendiğinde realist ve liberal bakış açılarından analizler sunan iki temel yaklaşımın olduğu görülmektedir. Söz konusu analizlerin büyük bir kısmı başta enerji güvenliği ve askeri konular olmak üzere, tekil ve doğrusal boyutlar üzerine odaklanmaktadır. Uyuşmazlık boyutlarını realist bir bakış açısıyla irdeleyerek, liberal perspektifin sunduğu iş birliği ve yönetişimle sentezleyebilen çalışma sayısı ise oldukça azdır. Bölgeye yönelik daha derinlikli bir anlayışı, dolayısıyla, güvenlik aktörleri arasında uyuşmazlıkların çözümünün yanı sıra iş birliği ve uzmanlık paylaşımını teşvik edebilecek çok disiplinli boyutların analize dâhil edildiği kapsamlı çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır. Bu çalışmada bahsi geçen uyuşmazlık konuları, gerçekçilik (realism), akılcılık (rationalism) ve devrimcilik (revolutionism) geleneklerini sentezleyerek özgün bir çerçeve sunabilen İngiliz Okulu perspektifinden irdelenmiştir. Sonuç bölümünde anlaşmazlıkların çözümü için uluslararası hukuka uygun olası çözüm önerileri İngiliz Okulu yaklaşımının sunduğu daha geniş kapsamlı bir çerçevede tartışılmıştır. Ayrıca bölgeye yönelik büyük çaplı yatırımları ve iş birliği anlaşmaları ile çeşitli tartışmalara yol açan Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC) üçüncü aktör olarak bölge hâkimiyet mücadelesindeki rolü ve işlevi de incelemeye dâhil edilmiştir. Güç temelli yaklaşımların yerini, bağlayıcılığı bulunan uluslararası kuralların aldığı günümüzde Arktik Bölgesi’ndeki iş birliği potansiyelinin geliştirilebilmesi için başta kıyıdaş devletler olmak üzere uluslararası toplumun; küresel ısınma nedeniyle ortaya çıkan zengin enerji kaynaklarının ve yeni deniz ulaşım / ticaret yollarının sunduğu ticari ve ekonomik bir kazanç merkezi olmaktan ziyade ortak bilimsel çalışmaları destekleyen ve bölgede yaşayan yerli halkların ve toplulukların sosyoekonomik koşullarını ve insani gelişim düzeylerini artıracak önlemleri önceleyen politikalar geliştirmelerinin daha önemli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
6

SANCAR, Faruk. "Ehl-i Hadis’in Kelamî Akılcılığa Bakışı: İbn Teymiyye’nin Râzî’ye Yönelik Metodik Eleştirileri Üzerinden Bir Okuma". Journal of Divinity Faculty of Hitit University 14, n. 27 (2 novembre 2015): 223. http://dx.doi.org/10.14395/huifd.03046.

Testo completo
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
7

ÜLGER, Emir Hasan. "100. Yılında Türk Devlet Geleneğinde Cumhuriyet Felsefesinin Epistemo-Ontolojik Temelleri ve Analizi: Kuramdan Uygulamaya Tarihsel Evrim". Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 23, Özel Sayı (23 ottobre 2023): 409–30. http://dx.doi.org/10.18037/ausbd.1316289.

Testo completo
Abstract (sommario):
Türk düşünce tarihine baktığımızda, son derece önemli bir felsefi birikimin, askeri, ideolojik, entelektüel ve devlet kuramında kullanıldığını ve Osmanlı’nın, geçirmiş olduğu diyalektik- kültürel evrim sonucunda zorunlu olarak “modern-seküler-akılcıl” bir siyaset ve toplum felsefesine doğru evrim geçirdiğini görürüz. Osmanlı siyasal felsefesinin gelişiminde, modern batı kökenli sözleşmeci (yapay) ve çatışmacı devlet kuramlarının hem Osmanlı hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal-düşünsel gelişiminde derin bir etkide bulunduğunu görürüz. Fakat bu gelişimin tarihsel ve diyalektik olarak zorlukları ve aşılması güç çelişkileri de vardır. Bu çözülmesi güç olan felsefi, tarihsel, sosyo-ekonomik çelişkilerin aşılması nerdeyse iki yüzyıl sürmüştür. Osmanlı modernleşme hamleleri pek çok Padişah’ın otoritesini derinden sarsmış olmasına rağmen, bu değişim dinamiği kendisini sürekli dayatmıştır. Bu arayışın felsefi metodoloji içinde gelişiminin modern Türkiye Cumhuriyeti felsefesine evrildiğini de ayrıca görürüz. Bu amaçla bu incelemede, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100 yılında, bu yüzyılın, kendi içinde çeşitli felsefi-ekonomik doktrinlerin çarpışmasını ve bunların aşılması süreci incelenecektir. Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi, İngiliz, Fransız, Alman Aydınlanmasından etkiler taşıdığı gibi aynı zamanda Türk düşünce tarihinden de etkiler almıştır. Bu etkiyi yapılan Üniversite reformunda, Modern Cumhuriyetin bilimsel, askeri, ekonomi, kültür, sanat ve toplumsal alanda yapmış olduğu modern devrimlerde ve kurmuş olduğu yeni modern “ulus devletinde” görebiliriz. Bu amaçla bu incelemede 100. yılında Cumhuriyet felsefesinin köklerinde var olan temel düşünsel paradigmalar, epistemolojik ve ontolojik kökenleri bağlamında, açık kılınmaya çalışılmıştır. Bu amaçla yaptığımız bu incelemede, yeni yüzyıla girerken, siyasal ve entelektüel öz bilincin artık, yeni bir seviyeye ulaştığını; Osmanlı’dan beri var olan iki yüzyıllık çatışmanın çözülerek, kendisini aştığını ve diyalektik olarak yeni bir paradigmaya dönüştüğünü de görebilmekteyiz.
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
8

DURMUŞ, Nuray. "MU‘TEZİLE AKILCILIĞINDA! HAVÂTIRIN ROLÜ: MÂRİFETULLAH ÖRNEĞİ". Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 17 febbraio 2023. http://dx.doi.org/10.17050/kafkasilahiyat.1237962.

Testo completo
Abstract (sommario):
Mu‘tezile mezhebi denince akla gelen ilk mesele akılcılıktır. Mu‘tezile akılcılığı denince de verilen örneklerin başında mârifetullah konusu gelmektedir. Mârifetullah, kelâmda hüsün-kubuh, bilgi ve nazar bahisleri altında ele alınmıştır. Kelâm ekolleri arasında temel bir tartışma olan mârifetullah, günümüzde de birçok çalışmaya konu olmuştur. Bu çalışmaların bazılarında konu ya genel olarak mezheplere göre ya da önemli Mu‘tezilî âlimlere göre incelenmiştir. Burada Mu‘tezile’nin mârifetullahı aklî bir yükümlülük olarak gördüğü ve mârifetullah konusunda aklı mutlak bilgi kaynağı kabul ettiği ifade edilmiş ancak havâtırın rolüne değinilmemiştir. Yapılan bazı çalışmalarda ise havâtırın mârifetullahtaki rolüne kısaca değinilmekle yetinilmiştir. Bu çalışmada ise Mu‘tezile tarafından özelikle mârifetullaha ulaşma bağlamında teorik içeriğe büründürülmüş bir sâik olan havâtırın mahiyeti, kaynağı ve bulundurması gereken şartlar incelenmiştir. Ayrıca havâtırın akıl ve mârifetullah konularındaki rolüne yönelik Mu‘tezile’nin görüşü aktarılmıştır. Son olarak mârifetullah bağlamında Mu‘tezile’ye verilen akılcı hükmünün keyfiyeti değerlendirilmiştir. Bu bağlamda Muʻtezilî düşünürlerin, önemli epistemolojik kaynak kabul ettikleri aklı, havâtırla destekleyerek onun işlevselliğini artırdıkları tespiti yapılmıştır. Hatta havâtırla desteklenen aklın bilgi elde etmedeki hata olasılığını ortadan kaldırmaya yönelik havâtırın belli zorunlu şartları bulundurması gerektiğini söylemiş ve bununla metafizik alanda objektif bir bilginin imkânını göstermişlerdir. Ayrıca eylemlerin olumsuz neticeleri hakkında uyarıda bulunmasından dolayı havâtıra, kişiyi iyiye yönlendirme, yaratılış gayesi olan mükâfatlandırma ve özelliklede mârifetullaha ulaştırma yolunda tedbir mahiyetinde uyarıcı görev yüklemişlerdir. Ancak havâtırla harekete geçen bir akıl yürütme eylemine bağlı olarak mârifetullaha yönelik mükellefiyetin meydana geleceğini ifade etmişlerdir. Bu sebeple herkese havâtırın gelmesinin vâcip/zorunlu olduğu ve gelmediği takdirde kişinin mârifetullaha ulaşmakla mükellef tutulamayacağı yönünde neredeyse görüş birliği sağlamışlardır. Sonuç olarak Muʻtezile’ye göre havâtırla, bir taraftan Allah’a bağlı olan aklın dinî ve ahlakî alandaki işlevselliği artmaktadır. Öte yandan da Allah’tan bağımsız bir akıl düşünülemeyeceği için insan, mutlak olarak değil, Allah’ın sınırlarını çizdiği oranda bir düşünme potansiyeline sahiptir. Bu sebeple mârifetullah konusunda Mu‘tezile’ye verilebilecek akılcılık hükmü yanlış, en azından eksik bir yargıdır.
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
9

AVCI, Metin. "The Problem of Incresing and Decreasing Iman according to İmam Maturidi". e-Makalat Mezhep Araştırmaları Dergisi, 23 giugno 2022. http://dx.doi.org/10.18403/emakalat.1109051.

Testo completo
Abstract (sommario):
Rey/Akıl Taraftarlığı zihniyetinin temsilcilerinden Ebû Hanîfe ve İmam Mâtürîdî; fıkıhta Hanefilik ve itikatta Maturidiliğin oluşmasına öncülük etmiş iki önemli düşünürdür. Onlar Mürcie’nin itikadî ve fıkhî konulardaki görüşlerinden etkilenmiş olup dinde kolaylık, akılcılık ve imanda eşitlik ilkelerini düşünce sistemlerinin merkezine yerleştirmişlerdir. Muhaliflerince amelleri önemsemeyip değersizleştiren birer âlim olarak lanse edilmiş olsalar da, kendi içerisinde tutarlı makul görüşleri büyük günah sahibinin lehine olmuş ve tekfir edilmekten kurtarmıştır. Onların bu tutumu, Arap olmayan Müslümanların İslâmlaşma sürecini kolaylaştırmıştır. İslâm düşüncesinde amelleri imana dâhil eden ve etmeyen olmak üzere iki ayrı iman nazariyesinden; amelleri imana dâhil etmeyenini benimsemişlerdir. Bu iman nazariyesinin en önemli sorunlarından birisi “imanda artma ve eksilme” sorunudur. Onların Hadis Taraftarları, Hâriciler, Mu‘tezile ve Şîa ile iman konusundaki fikrî tartışmaları, eserlerinin ilgili bölümlerinde bize kadar ulaşmıştır. İmam Mâtürîdî; Ebû Hanîfe’nin görüşlerinden hareketle bu konuyu ele almış ve yeni delillerle temellendirmeye çalışmıştır. Bu makalede; İmam Mâtürîdî’nin imanın amellerle artıp eksilmeyeceği fikri, kendi eserlerinden hareketle analiz edilecektir.
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
10

ALTINÖRS, S. Atakan. "Philosophy in Turkish Caricature from the Tanzimat to the Republic". Kültür Araştırmaları Dergisi, 30 agosto 2023, 420–26. http://dx.doi.org/10.46250/kulturder.1336690.

Testo completo
Abstract (sommario):
Talia Kundakçı tarafından kaleme alınmış olan kitap Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar Türk karikatür tarihinde “özgürlük”, “adalet”, “akılcılık”, “laisizm”, “demokrasi”, “modernizm”, “batılılaşma” gibi kavramlar ekseninde felsefî düşüncenin dışa vurumunu inceliyor. Yazar 1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilânını takiben Osmanlı İmparatorluğu’nda başlayan Batılılaşma sürecinin bir ürünü olarak ilk Türk karikatürünün 1867’de İstanbul isimli gazetede yayımlandığını kaydediyor. Müteakiben, ilk Türk mizah dergisi Terakki’nin ve peşinden de ikinci mizah dergisi Diyojen’in yayın hayatına başlamasıyla Türk karikatürünün gelişim sürecine girdiğine dikkat çekiyor. İslâmiyet’in, insan suretini kopyalayarak resmetmeyi pek makbul bulmadığı yönündeki bir inanıştan dolayı pek gelişmeyen resim sanatı karşısında, yazar, karikatürün bir “fırsat” yarattığını tespit ediyor. Tanzimat döneminde özellikle Karagöz-Hacivat tiplemelerinin karikatürlerde sık sık boy göstermesi olgusunu, toplumda âşina olunan geleneksel unsurların sağladığı kolaylıkla ilişkilendiriyor. Yazar, Millî Mücadele boyunca karikatürün artık sadece mizahtan ibaret olmadığı, yergi ya da grotesk üslubunu kullanan bir “savaşçı” rolü üstlendiği değerlendirmesinde bulunuyor. Sonuç olarak, yazar Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar Türk basınındaki karikatürlerin mizahî işlevinin ötesinde son derece ciddî bir işlev yerine getirdiğini savunuyor.
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
11

YALÇINKAYA, Tutku. "The Conflict Between Indoctrination and Cognitive Liberty". Ankara Universitesi Egitim Bilimleri Fakultesi Dergisi, 9 maggio 2023. http://dx.doi.org/10.30964/auebfd.1199751.

Testo completo
Abstract (sommario):
Dünya genelinde kamusal eğitimin zorunlu olduğu düşünülürse aşılama çabasına maruz kalan çok sayıda insan vardır. Dolayısıyla aşılama ile zihinsel özgürlük gerilimi bütün toplumları ilgilendirmektedir. Aşılamanın etik, toplumsal, politik ve hukukî bir sorun olmakla birlikte epistemolojik anlamda zedelediği en önemli şey ise rasyonelliktir. Zihinsel özgürleşme, doğru nedensellik kurmayı sağlayacak bilgiyle ve zihinsel faaliyetle mümkünken aşılama, nedensellik bağının doğru kurulmasına zarar verir. Yerine, varsayılan doktrine (çürük gerekçelerle) inanılmasını sağlayacak zayıf bir akılcılık bırakır. Böylelikle bireyler, aşılamacının tasavvur ettiği politik ve sosyal sisteme dâhil edilirler. Bu makalede aşılama ile zihinsel özgürlük arasındaki gerilim ortaya konularak gerilimin üstesinden gelinmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda aşılamanın rasyonaliteye ve zihinsel özgürlüğe verdiği zararın panzehiri olarak rasyonaliteyi destekleyen bir eğitim önerilmiştir. Derleme türündeki bu makalenin amacı; bir aşılama girişimi karşısında zihinsel özgürlük potansiyelinin nasıl korunabileceğini ve aşılamanın zihinsel özgürlüğü tehdit etme riskinin nasıl ortadan kaldırılabileceğini göstermektir. Bu doğrultuda veriler; amaca yönelik örnekleme tekniğiyle yazılı dokümanlardan toplanmıştır. Aşılama terimiyle kamusal eğitim kurumlarında -kaçınılmaz olarak- gözlenen ve aşılamanın uyumcu (conformist) versiyonu olan pedagojik aşılama kastedilmiş, tarikatçı (sectarian) versiyon kapsam dışında bırakılmıştır.Sonuç olarak refleksiyon kazandıran ve rasyonel-eleştirel bakış açısı geliştiren bir eğitimin, aşılama determinizmi karşısında zihinsel özgürlüğü teorik olarak mümkün kıldığına ulaşılmıştır.
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
12

İPEK, Bilge. "Transformation of Art in the Neoliberal Era: A Contemporary Art Reading Through The Square and Velvet Buzzsaw Movies". Kritik İletişim Çalışmaları Dergisi, 15 giugno 2023. http://dx.doi.org/10.53281/kritik.1274561.

Testo completo
Abstract (sommario):
Modernizmle beraber dönüşen sanat anlayışı günümüzde kendini çağdaş sanat çatısı altında göstermektedir. Modernizmle başlayan akılcılık serüveni modern sanatın kavramsal alana kaymasında etkili olmuştur. Sanatın taklit etme anlayışının yıkılmasıyla beraber Kazimir Maleviç’in Siyah Kare’si ile örneklendirebileceğimiz bir soyut sanat anlayışı gelişmiştir. Ancak 1917 yılında Marcel Duchamp’ın Çeşme adlı eserinin ortaya çıkmasıyla da soyut sanattan hazır-nesne anlayışına bir kayış olmuştur. Hazır-nesne’nin bir sanat olarak sunulması sanat dünyasında “çağdaş sanat” olarak tanımlanan yeni bir alanın gelişmesine sebep olmuştur. Estetik bir çaba gerektirmeden tamamen kavramsal anlayışla desteklenerek sunulan bu yeni sanat, çağdaş sanat tartışmalarının en önemli meselelerinden biri olmaktadır. Günümüz neoliberal politikalarının gündelik hayatın her alanını etkileyen politikaları sanat alanını da kendine dahil etmekte ve müzecilik, sanat eserleri, küratörlük gibi sanata dair temel meselelerin dönüşümünde önemli bir rol oynamaktadır. Neoliberalizmin her alanı ekonomikleştirme çabaları sanat alanı üzerinde de kendine yer bulur ve sanatı şirketleşme ve yönetim olgularıyla bağdaşan bir seviyeye indirger. Ruben Östlund’ın “Kare” filmi ile Dan Gilroy’un Velvez Buzzsaw filmleri neoliberalizmle dönüşen çağdaş sanatın etkilerinin görülebildiği somut bir alan sunar. Bu bağlamda çalışmada bahsedilen film çağdaş sanat literatüründeki temel eleştiriler çerçevesinde betimsel analiz yöntemiyle incelenir ve her iki filmde de çalışmanın kuramsal çerçevesi ile uyumlu bir bütünlük sağlanır.
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
13

GEÇİKLİ, Recep Murat. "Balkan Paktı Süreci’nde II. Balkan Konferansı ve Yankıları". Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 7 maggio 2023, 315–38. http://dx.doi.org/10.21497/sefad.1313343.

Testo completo
Abstract (sommario):
28 Ocak 1920’de Meclis-i Mebusan’ın kabul ettiği Misak-ı Milli ile tespit edilen ilkeler, Türk dış politikasının temelini oluşturdu. Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’nin çağdaş devletler arasında hak ettiği yeri almasında, izlenecek dış politikanın oldukça etkili olacağını bilmekteydi. Bu bağlamda dış politika vizyonu akılcılık ve gerçekçilik temellerine dayanıyordu. Balkanlar, stratejik özelliklerinden dolayı tarih boyunca büyük devletlerin hedefinde olan bir bölgeydi. Türkiye, Balkanlarda statükocu bir siyaset takip etmekteydi. Balkan devletleriyle sorunların çözümüyle birlikte ikili anlaşmalarla ilişkiler güçlendirilmeye çalışıldı. Türkiye ile Yunanistan arasındaki yakınlaşma Balkanlarda bir birlik kurulması yönünde en umut verici gelişme oldu. Bu doğrultuda konferanslar toplanarak görüşmeler başladı. İlki Atina’da toplanan konferansın ikincisi İstanbul’da toplanmıştı. Çalışmanın amacı; II. Balkan Konferansı öncesinde yapılan hazırlıkları, görüşmeleri, kamuoyunun yaklaşımını ve sonuçlarını ayrıntılı olarak incelemektir. Türk kamuoyunun, konferansı ve dolayısıyla da Balkanlarda bir birlik kurulmasını ne kadar önemsediği arşiv belgeleri, ulusal basın, tetkik eserler ve makalelerden yararlanılarak ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Yaklaşan II. Dünya Savaşı öncesi Türkiye’nin barıştan yana tavrının konferansta da devam ettiğinin görülmesi ve konferansın yarı-resmi nitelikte olması kamuoyu düşüncesini yansıtması açısından da önemliydi. Bu çalışma; Türkiye’nin resmi dış politika esaslarının kamuoyu ile paralellik gösterdiği ve bu düşüncenin Balkan ülkelerine aksettirilmesinde konferansın etkisini ortaya koymaktadır. Özellikle, ulusal basın ve orijinal arşiv belgelerinden yararlanılarak konunun irdelenmesi bu çalışmayı farklı kılmaktadır.
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
14

Gürbüz, Adem. "Fatma İrfan Serhan’ın Karagöl Romanında İzleksel Kurgu". Düşünce ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi, 22 marzo 2024. http://dx.doi.org/10.55796/dusuncevetoplum.1442438.

Testo completo
Abstract (sommario):
1950’li yıllardan itibaren popülerleşmeye başlayan köy romanları özellikle köylü-ağa ve zengin-fakir çatışması, kadın-erkek eşitsizlikleri, sınıf farklılıkları, gelenek ve görenekler, köy-kent çatışması vb. konular üzerinde durur. Bir dönem romantik bir tarzda köylünün/köylülüğün de yüceltildiği bu tür eserlerde; modernist, aydın, teknolojiyi yücelten, yeniliklere açık ve akılcı bir bakış açısı ortaya konur. Halkın bilinçlendirilmesi, eğitilmesi, değerlerinin farkına varması ve modernist davranış kalıplarına kavuşturulması amaçlanır. Özellikle din, din adamı, yanlış tevekkül anlayışı, taassup vb unsurlar eleştiriye tabi tutulur ve akılcılık ön plana çıkarılır. Cumhuriyet dönemine kadar bakir kalan ve yazarların uzak durduğu coğrafyalar/kültürler ve bunların özellikleri üzerinde durulur. Bu çalışmada, toplumcu gerçekçi bir profil çizen ve özellikle köy romanlarına ilgi duyan Fatma İrfan Serhan’ın Karagöl romanı izleksel kurgu yönünde incelenecektir. Karagöl, köy yaşamının zorluklarını, köylerdeki zenginlik kaynaklarını, çalışıp çabalamanın ve gayret göstermenin önemini, köylülerdeki taassup ve yanlış tevekkül anlayışını, köydeki yaşam koşullarının zorluğunu belli bir kurgu çerçevesinde işleyen bir köy romanıdır. Araştırma sonucunda eserin; çalışkanlık, din ve taassup, kadın-erkek eşitsizliği ve uyumuz evlilikler olmak üzere dört izlek üzerine kurgulandığı tespit edilmiştir. Yazar, bu izleklerde genel olarak toplumsal eleştiride bulunmak yerine köy yaşamının karakteristik özelliklerini yansıtmış, toplumcu gerçekçi öğretileri ön plana çıkarmış, köy yaşamındaki yanlış inançlara ve taassup anlayışına dikkat çekmiş ve köy yaşamını realist bir şekilde somutlaştırmıştır.
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
15

BABACAN, Muhammed. "Turner, Bryan S. Understanding Islam: Positions of Knowledge". Marife Dini Araştırmalar Dergisi, 20 giugno 2023. http://dx.doi.org/10.33420/marife.1274066.

Testo completo
Abstract (sommario):
İngiliz ve Avustralyalı bir sosyolog olan Bryan S. Turner, bu eserinde, bilginin içeriden ve dışarıdan gelen farklı konumlarını inceleyerek İslam’ı anlamayı amaçlar. Dine akılcılık bağlamında yaklaşan Turner, İslam dini hakkındaki tartışmasını hukuk (şeriat) veya dogmatik teoloji olarak ifade ettiği inançlar bağlamında değil, bir ‘deneyim dünyası’ (life-world) olarak adlandırdığı dini pratiklerin günlük yaşamda nasıl somutlaştığı ve yaşam biçimlerini ve kültürel değerleri nasıl etkilediği bağlamında yapar. Turner, Siyasal İslam, şeriat, Oryantalizm ve İslamofobi gibi temel konuları, pragmatizm ve postmodernizm gibi modern felsefeyle yapılan tartışmalar aracılığıyla keşfeder. Bilim ve nesnellik gibi geleneksel kavramlara bazı postmodern ve pragmatist itirazlar geliştiren Turner, dışarıdakilerin daha nesnel olabileceğine ve bir dinin veya kültürün içeridekiler tarafından görmezden gelinen veya ihmal edilen yönlerini fark edebileceğine inanmanın da mümkün olabileceğini tartışır. İslam’ı, özellikle, siyasi çatışma tarihi üzerinden anlamaya çalışır. ‘Siyasal İslam’ tabirinin aşağılayıcı bir şekilde kullanıldığının farkında olan Turner, Taliban ya da El Kaide gibi grupların eylemlerinin istisna olduğunu vurgulayarak okuyucuya Müslüman siyasetinin ve toplumsallığının birçok çeşidi olduğunu hatırlatır. Turner, özellikle Edward Said’in Oryantalizm tezine ve İslamofobi’nin sarih ampirik gerçekliklerine karşı olumsuz tutum geliştirir. Turner, her ne kadar İslam’ı anlamayı amaçlasa da kitabın birçok yerinde Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında diyalog yoluyla ortaya çıkabilecek bir anlayışın imkânını da arar. İslam’ın dışından biri olan Turner’ın içeridekilerin dünyasını anlamaya çalıştığı bu kitap, günümüz Müslüman toplumlarının sosyal ve siyasi meseleleri üzerine çalışan akademisyenlere ve genel okuyuculara kapsamlı ve önemli bir tartışma sunar.
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
16

ÇELİK, Hüseyin. "Understanding of the Qur'an of the Mu'tezile Sect and Reflections on the Present". İslami İlimler Araştırmaları Dergisi, 1 novembre 2022. http://dx.doi.org/10.54958/iiad.1169178.

Testo completo
Abstract (sommario):
Hz. Peygamber’in vefatından bir süre sonra İslâm dünyasında bazı mezhepler oluşmaya başladı. Bu mezheplerin bir kısmı dini düşünce etrafında ortaya çıkarken, bazılarında ise baskın bir şekilde siyasi etkiyi görebilmek mümkündür. Bu bağlamda dinî-siyasî mezhepler denildiğinde ilk akla gelenler Haricîlik, Şîa ve Mu‘tezile olmaktadır. Şîa mezhebi toplum olarak günümüze kadar varlığını sürdürmesine rağmen Harîcîlik ve Mu‘tezile yalnız fikir olarak devam ettirmiştir. Mu‘tezile denildiğinde ilk akla gelen şey “akılcılık” ve “beş esas”tır. Dinî-siyasî bir özelliğe sahip olan Mu‘tezile mezhebi her zaman aklı ön planda tutmuştur. Tevhid, adalet, el-menzile beyne’l-menzileteyn, emir-i bi’l-ma‘ruf nehiy ani’l-münker ve el-vaʻd ve’l-vaîd olarak isimlendirilen beş esas, Mu‘tezile’nin düşünce yapısının temelini oluşturmaktadır. Mu‘tezilenin düşüncesi bu “beş esas” üzerine bina edilmiştir. Bu esaslar mutlak doğru olarak kabul edilmiş ve Kur’an-ı Kerim bunlara göre tefsir edilmiştir. Yine bu mezhep hadisleri mütevatir ve âhâd olarak iki sınıfa ayırmış ve mütevatir olmayanları delil olarak kabul etmemiştir. Getirilen şartların zorluğundan dolayı hadislerin tamamına yakını Ahâd hadis olarak kalmıştır. Mu‘tezile isim olarak devam etmese de fikir olarak varlığını devam ettirmiş ve bu güne kadar gelmiştir. Günümüzde tartışma konusu olan birçok konunun kaynağı Mu‘tezile mezhebidir. Şefâatın reddi, kabir azabının olmadığı, kader inancının yokluğu, cehenneme giren kimsenin bir daha oradan çıkmayacağı, Âdem (as)’ın yaratıldıktan sonra konulduğu cennet, mucizenin ve kerametin inkârı, mütevatir olmayan hadislerin delil olmaması gibi konular bunlardan bazılarıdır. Bunlar ilk kez Mu‘tezile mezhebi ile tartışılmaya başlanmış ve günümüze kadar da gelmiştir. Mu‘tezile bunlardan çoğunu “beş esas” bağlamında değerlendirmiştir. Bu esaslardan birine veya birden fazlasına uymadığı için bunları kabul etmemiştir. Mu‘tezile mezhebine mensup olan kimselerin hepsi aynı şekilde düşünmeseler de bu konulardaki farklı düşünceler ilk kez Mu‘tezile ile birlikte tartışılmaya başlanmıştır.
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
17

ŞIK, İsmail, e Hamdi AKBAŞ. "Maturidi Akılcılığı". Journal of International Scientific Researches, 1 agosto 2018, 560–65. http://dx.doi.org/10.21733/ibad.476142.

Testo completo
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
18

DEMİR, Osman Nuri. "The Rationality of Mu'tazilah and the Enlightenment Mind: A Comparison Based on the Relationship between Reason and Morality". Hitit İlahiyat Dergisi, 23 maggio 2023. http://dx.doi.org/10.14395/hid.1251911.

Testo completo
Abstract (sommario):
Akıl teorilerinin, düşünme eylemi, bu eksende yürütülen bütün faaliyetler ve buna bağlı olarak peşi sıra gerçekleştirilen tüm edimler üzerinde etkisi bulunmaktadır. Bireyler ya da toplumlar tasarladıkları fiilleri bilerek veya bilmeyerek çoğu zaman hâkim akıl teorisi ve düşünce geleneği çerçevesinde planlamakta ve icra etmektedir. Dolayısıyla insanlık için aklın mahiyeti, konumu ve fonksiyonları kadar akla yüklenen veya akıldan ayrıştırılan anlam ve kavramlar ve akıl yürütmenin keyfiyeti de önemlidir. Bu bağlamda incelenmeye değer ve düşünce tarihinden günümüze doğru uzanan zaman seyrinde pek çok açıdan araştırma konusu yapılan ve yapılmaya da devam edilen hususlardan biri de akıl-ahlâk ilişkisidir. Öncelikle ifade etmek gerekir ki benzerlerinden farklı olarak bu makalede akıl-ahlâk ilişkisi temelinde Mu‘tezile akılcılığı ile Aydınlanma aklı arasında bir mukayese yapılması amaçlanmıştır. Bu düzlemde çalışmada akıl teorilerinin ve akıl-ahlâk ilişkisi konusundaki düşüncelerin insanlığın tekâmülü üzerindeki etki ve sonuçları hakkında değerlendirmelerde bulunulmuştur. Araştırmada birbirine alternatif fikrî yapıların akıl teorilerinin ve akıl-ahlâk ilişkisine dair yaklaşımlarının insan türü ve diğer canlı yaşamı adına ümit verici veya yıkıcı tesirleri vurgulanmıştır. Belirtilen hususlar, benzerleri yanında bu çalışmanın orijinal ve alana katkı yapan yönlerinden bir kısmını ortaya koymaktadır. Dinî, felsefî gelenekler ve filoloji açısından akıl ve ahlâk kavramlarına yüklenen birbirinden çok farklı anlam ve yorumların varlığından kaynaklanan güçlüklerin bulunduğu aşikârdır. Tabi ki mukayeseli incelemenin de gaye edinilmesi meselenin araştırılması açısından ilâve zorlukların üstlenilmesi anlamına gelmektedir. Ancak akıl teorilerinin ve akıl-ahlâk ilişkisi perspektifinin kişiler, sosyal hayat, devletler ve uluslararası münasebetler, dahası metafizik âlemle bağlantılar itibariyle işgal ettiği konumun ehemmiyeti bu türden karşılaştırmaları faydalı ve kaçınılmaz kılmaktadır. Bütün bu hususlar da dikkate alınarak bu çalışmada biri kelâm ekolleri özelinde İslâm düşüncesini; diğeri Batı felsefesini temsil etmek üzere iki temel düşünce oluşumu seçilmiş ve bu düşünce geleneklerinin ürettikleri akıl teorileri ekseninde akıl-ahlâk ilişkisi hakkında ileri sürdükleri fikirler ve bunların sonuçları ana hatlarıyla incelenmiştir. Bunlardan ilki “İslâm’ın akılcıları” olarak da bilinen Mu‘tezile düşüncesi diğeri ise “akıl çağı” diye anılan Aydınlanma düşüncesini simgeleyen Aydınlanma felsefesidir. Belirlenen dönem ve ekol olarak Mu‘tezile’nin ve Aydınlanma felsefesinin tercih edilmesinde farklı etkenler rol oynamıştır. İlk planda bu etkenlerden öne çıkanı; her iki düşünce pratiğinin de içerik, anlam, mahiyet ve felsefeleri cihetinden birbirinden çok farklı olsalar da “akılcılık” paydasında buluşmalarıdır. Asıl maksat bu olmasa da makale boyunca her iki ekolün akıl anlayışlarının temel paradigma itibariyle derin ayrışma içinde olduğu da açığa çıkan sonuçlardan biri olmuştur. Akıl teorilerinin nesnel veya araçsal boyutu, akıl ile metafizik âlem arasında irtibatın varlığı/yokluğu, aklın ahlâktan bağımsız olup olamayacağı ve bu alanlarda ileri sürülen fikir ve iddiaların nihaî noktada insanlığa sağladığı tecrübeler itibariyle her iki düşünce geleneği arasında mukayeseler yapılmıştır. Diğer yandan Aydınlanmadan modern zamanlara ve günümüze doğru uzanan süreçte bugünün insanlarının Aydınlanmanın etkilerini yaşayarak bizzat tecrübe ettiğine fakat Mu‘tezile’nin teklif ettiği akıl teorisi bağlamında idealize ettiği akıl-ahlâk ilişkisinin olumlu ya da olumsuz neticelerini tatbik etmekten uzak kaldığına vurgu yapılmıştır. Bu bağlamda çalışmada “Şayet Mu‘tezile’nin ya da temsil ettiği düşünce dünyasının teklif ettiği akıl-ahlâk ilişkisine dair görüşlerin uygulanabilmesi bugün mümkün olabilseydi; mevcut konjonktür üzerinde kurucu ve dönüştürücü bir pozisyonu olanaklı kılabilir miydi ya da bu ne türden sonuçlar doğururdu?” şeklindeki sorulara cevap aranmaya gayret edilmiştir. Nihaî olarak ise Mu‘tezile’nin ve Aydınlanma felsefesinin akıl-ahlâk ilişkisi çerçevesinde vaat ettikleri şeylerin gerçekleşme potansiyelleri ve reel hayatta ortaya çıkan sonuçları tartışılmıştır. İçinde bulunulan vasatta dünyanın, tabiatın, insan yapısının ve insanlık açısından kıymet ifade eden ortak ve temel değerlerin mevcut durumları üzerinden adı geçen düşünce gelenekleri karşılaştırılmıştır.
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
19

MAŞALI, Münteha. "Reversal in Postmodern Family and Moral Values from the Perspective of Taha Abdurrahman". Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 24 marzo 2023. http://dx.doi.org/10.59149/sduifd.1198076.

Testo completo
Abstract (sommario):
Çağdaş Müslüman mütefekkir Faslı Taha Abdurrahman’ın postmodern aile hakkındaki değerlendirmelerini sunmayı amaçlayan bu makalede Taha Abdurrahman’ın, moderniteyi köklü bir eleştiriye tabi tuttuğu ve bu eleştiri üzerinden de İslami bir modernlik inşasına giriştiği özgün adı Rûhu’l-Hadâse: el-Medhal ilâ Te’sîsi’l-Hadâseti’l-İslâmiyye olan ve Türkçe’ye Modernlik Ruhu adıyla çevrilen eserinde postmodern ailede ahlaki değerlerin altüst oluş sorunuyla ilgili açıklamalarının takdimine çalışılacaktır. Tasviri bir anlatımın esas alınacağı makalede öncelikle “postmodern” kavramı gibi İslamî kültür havzasının dışında varlık kazanmış olan bir kavramı incelemeye almanın meşruiyet ve geçerliliği üzerinde durulacak, yanı sıra da Taha Abdurrahman’ın modernite-postmodernite arasındaki ilişki üzerine serdettiği düşünceleri özetlenecektir. Bu yönde bir özetleme, Taha Abdurrahman’ın anılan eserinde yürüttüğü modernite eleştirisi ve İslami bir modernlik önerisini anlamaya katkı sunacağı gibi postmodern aile bağlamında Batı’da kendini gösteren ahlaki olumsuzluk ve felaketler adına kaydedilen hususların, Müslüman aile üzerinde ne boyutta bir tesir icra ettiğine yönelik telmihlerde de bulunacaktır. Bu çerçevede Taha Abdurrahman modernite ve postmoderniteyi ideal modernlik olarak nitelendirdiği İslami modernliğe yakınlık ve uzaklık açısından ve modernlik ruhu olarak ifade ettiği ilkeleri dikkate almak suretiyle değerlendirmeye tabi tutmuş; “akılcılık” ve “ayırım” itibariyle postmodernitenin ideale daha yakın olduğu sonucuna varmıştır. Postmodern ailedeki temel sorunun ise ideal değerlerin tersyüz olması ve zıt değerlere tutunma yönünde bir dönüşüm sergilenmesi olduğu görüşündedir. Taha Abdurrahman’a göre bu dönüşümün sebepleri postmodern ailede kişilikliliğin kişiliksizliğe dönüşmesi, yükümlülüğün yerini hazzın alması ve mutluluğun bir oyuna çevrilmesidir. Bu bağlamda kişinin ailesine karşı olan ahlaki görevi de ihlale uğramış, aile bireyleri arasındaki ahlaki ilişkiler de çözülmüştür. Taha Abdurrahman bu noktada insani gerçekliğin kendisiyle tanımlandığı ahlaki ilişkinin aileyi ayakta tuttuğunu vurgulamaktadır. Taha’ya göre aile bireylerini kişilikli kılan şey, aile içinde üstlendikleri ahlaki rolü bir başka bireyin üstlenemiyor olmasıdır. Bu itibarla aile üyelerinden bir fert ahlaki rol açısından bir başkasının yerine geçememektedir. Postmodern ailenin maruz kaldığı ahlaki dönüşümün bir diğer sebebi ise “yükümlülüğün yerini hazzın alması”dır. Nitekim postmodern ailede baba, anne ve evlat olmanın gereği olan ödevler göz ardı edilmekte, hak talebi öne çıkmaktadır. Taha bu sorunun çözümü için ise ödevin eşlik ettiği hak ile ödevin eşlik etmediği hak arasında ayırıma gitmek gerektiğini ileri sürmektedir. Ona göre bu ayırım, ilkini “hak”, ikincisini ise “haz” olarak isimlendirmek suretiyle ifade edilebilir. Değerli sorumluluğu ideal kılan şey ise olgusal özellikler değil vicdani ödevler ve idealist hisler bütünü olabilir ki bunlar da fıtrata veya fıtrî sorumluluğa işaret etmektedir. Dolayısıyla postmodern ailenin “ulvilik”, “fıtrat” ve “sonsuzluk” değerleri ile bütünleştirilmek suretiyle iyileştirilmesi mümkün olacaktır. Postmodern ailedeki dönüşümün sebebi olan aile bireylerinin maruz kaldığı “kişiliksizlik” sorununun üstesinden de ancak manevi değerler etrafında şekillenecek ve aile fertlerinin ahlaki yükselişini yani ulvileşmesini sonuç verecek olan bir birlikteliğin yakalanmasıyla gelinebilir.
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
20

MARAZ, Hüseyin. "Ahmed Emin’in Yorumuyla Mu’tezile". Mesned İlahiyat Araştırmaları Dergisi, 12 dicembre 2022. http://dx.doi.org/10.51605/mesned.1200700.

Testo completo
Abstract (sommario):
Ahmed Emin, Mu’tezile’yi rehabilite ederek modern dönemde “Yeni Mu’tezile” adıyla klasik bir ge-leneği canlandırmayı hedefleyen son yüzyıl mütefekkirlerinden biridir. Emin'in temel gayesi, Mu’tezile’nin entelektüel tarihi ile modern dönem zihnî reformu arasında metodik bir bağ kurmaktır. Tarihî misyonuyla da Mu’tezile’nin paradigmal değişimlere adapte olma konusunda başarılı olduğu bilinen bir husustur. Özellikle on dokuzuncu yüzyıldan itibaren İslamî yenilenme hareketinin liderleri, Mu’tezile öğretilerine dönmeye ve onlara ait orijinal eserleri aramaya başladılar. Yüzyıllarca süren ilgisizlikten sonra 20. yüzyılın başında Mu’tezile adeta yeniden keşfedilmişti. Mısır'da “Mu'tezile'nin popülerleştiricisi” olarak tanımlanan kişi ise Ahmed Emin’di. Emin, Mu’tezile'yi İslam'ın ana akımından dışlamanın mevcut sorunlara çözüm sağlamadığını fark etmişti. Klasik kaynaklardan hareketle rasyonalist bir teolojik analizin somut görünümünü Emin’de bulmak bu nedenle şaşırtıcı değildir. O, Mu’tezile ruhunu, yeni bir başlangıç için iyileştirici ve dönüştürücü bir nefes gibi görmüştü. Elbette mezhep aidiyetini öne çıkararak fanatik bir tutumla Mu’tezile’yi incelemedi. Dıştan bir gözlemci olarak ve bir tarihçi kimliğiyle neden-sonuç örüntüsü içerisinde bir okuma gerçekleştirdi. Böylece Müslümanlar’ın orta çağda çöküşünü birkaç sebebe bağladı. İlki, Mu’tezile’nin yok oluşu; diğeri de buna karşılık hadisçilerin zaferi. Emin, Mu’tezile’nin başarısızlığını Mihne sürecinde takındıkları teo-politik tutuma ve Mütevekkil’in politik idealleri uğruna aklı yok eden uygulamalarıyla ilişkilendirir. Emin’e göre Mu’tezile, nazarî doktrinlerini halka empoze etmek için güç kullanmış ve iktidarın desteğine yaslanmıştır. Onlar, öngörüsüz davranarak şu gerçeği idrak edememiştir. Güç, herhangi bir şeye müdahale ettiğinde onu mutlaka yozlaştırır. Diğer taraftan Emin, Halife Mütevekkil’in Mu’tezile’yi yargılayıp hadisçilere destek çıkmasını büyük bir hata olarak görür. Bunun sonucunda taklit zafer kazanırken, yenileşme ve gelişime dayalı üretim (ibtikâr) hücuma uğramıştır. Mu’tezile ekolü yaşayabilse, gelişimini sürdürebilse ve onların hürriyet prensipleri kökleşebilseydi Müslümanların tarihi değişebilirdi. Müslümanlar içinde bulundukları gerilik ve donukluk haline düşmeyeceklerdi. Şu durumda Mu’tezile’nin geleceğe ve Müslüman rönesansına doğru ilerlemeyi teşvik ettiği artık kabul edilmelidir. Emin, öncelikle Mu’tezile çağını İslam medeniyetinin “altın çağı” olarak algılar ve Mu’tezile'nin ölümüyle oluşan krizi, gerilemenin başat nedeni olarak görür. Daha sonra modern dönemde İslam medeniyetinin karşılaştığı zorluklar ile Mu’tezile zamanının yüzleştiği sorunlar arasında bir benzerlik kurar ve Mu’tezile'nin bunları aşmadaki başarısına işaret eder. Son olarak, Mu’tezile'yi kendi zamanlarının “sosyal reformcuları” olarak niteler. Mu'tezile’yi İslam geleneğinin kenarlarından merkezine doğru getirmeye çalışır. Kendisinin de ileri sürdüğü gibi, "Sünniler onları en aşağı bir konuma yerleştirdikten sonra Mu’tezile’nin prestijini yükselttiğini” dile getirir. Mu’tezile ile modern Rönesans arasındaki fark ise Rönesans çağının salt akla dayanırken; Mu’tezile’nin dinî olana da gereken özeni göstermesidir. Mu’tezile’nin insan hürriyetine ve aklın işlevsel kullanımına davet etmesi, teori, deney ve bilimin gelişimine sevk edecekken; muhafazakâr hizbin insanları adetlere, itaate ve taklide tabi olmaya çağırması, fikrî donukluğa ve gerilemeye sebebiyet vermişti. Emin’e göre akılcılık, bilimsellik ve özgürlük, Mu’tezile’nin çağdaş çekiciliğinin en önemli özellikleri arasındadır. Bu nedenle o, Mu’tezile’yi samimi Müslümanlar olarak nitelemekte ve onları İslam’ın en özgün parçasından biri kabul etmektedir. Emin’e göre taklit ve muhafazakârlık, Müslüman bilincin değişim ve dönüşüm ideallerine ket vurmuş olsa da “yaşlı adam” dediği Mu’tezile’nin gelişim ve ilerleme odaklı ruhu yeni bir doğum/canlanış için ilham verici ve teşvik edicidir. Sonuç olarak makalemizde, Emin’in düşünce dünyasından Mu’tezile’nin sona eriş nedenleri ve niçin yeni bir başlangıç olması gerektiği hususları tartışılacaktır. Metot olarak gözden düşüş ve yeniden canlanış temasıyla deskriptif bir yöntem takip edecek, nedensel bağlamlar kurularak analitik değerlendirmelere yer verilecektir.
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
21

YAVUZ, Abdullah Ömer. "Sayf al-Dīn al-Āmidī’s Criticism On Mu‛tazila". e-Makalat Mezhep Araştırmaları Dergisi, 17 giugno 2022. http://dx.doi.org/10.18403/emakalat.1108346.

Testo completo
Abstract (sommario):
İslam düşünce geleneğinde mezheplerin tarihsel hafızaları muhatap veya muhalif oldukları ekollerden etkilenmektedir. Eş‛arîliğin tarihsel sürecinde Mu‛tezile ile olan ilişkisi, mezhebi hafıza ve bunun neden olduğu algının tezahürleri üzerinden ilerlemektedir. İmam Eş‛arî’nin kırklı yaşlarında Mu‛tezile’den ayrılmasıyla başlayan süreç, iki mezhebi sürekli karşı karşıya getirmiştir. Bu araştırma, Mısır-Şam bölgesinde Eş‛arîliğin Mu‛tezile’yi algılayış biçimini, Seyfüddîn el-Âmidî üzerinden değerlendirmeyi amaçlamaktadır. İslam Mezhepleri Tarihi araştırmalarında kullanılan şahıslar üzerinde derinleşme prensibini merkeze almaktadır. Çünkü, Âmidî’nin Mısır-Şam Eş‛arîliği çerçevesinde kendine has bir konuma sahip olması Mu‛tezile eleştirilerini daha da önemli hale getirmektedir. Âmidî, incelediği pek çok konuda Mu‛tezile’nin görüşlerine yer verip çoğu kez eleştirmekte bazen de doğru bulmaktadır. Eleştirilerinde kimi zaman genelleyerek Mu‛tezile olgusunu öne çıkarırken bazen de isim isim Mu‛tezilî bilginlere yer vermektedir. Âmidî’nin Mu‛tezile’ye yönelik eleştirilerinin başında bilgi kuramına dair meseleler gelmektedir. Mu‛tezilî akılcılığına karşı felsefi bir akılcılığı öne çıkarmaktadır. Âmidî’nin Mu‛tezile’ye yönelttiği eleştirilerinin ikinci ana sahası kelâmî konular üzerinedir. Bu gerilimin temelinde ise Allah tasavvuru yatmaktadır. Âmidî’nin Mu‛tezile’ye yönelik eleştirileri felsefi birikiminden, Eş‛arî kimliğinden ve özgün ilmi yaklaşımından beslenmektedir.
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
22

Demir, Necati. "KAYNAKLARIN IŞIĞINDA HACI BEKTAŞ VELİ - SARI SALTIK GAZİ İLİŞKİLERİ". Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 9 aprile 2024. http://dx.doi.org/10.60163/tkhcbva.1447802.

Testo completo
Abstract (sommario):
Bu çalışma; Hacı Bektaş Velî ve Sarı Saltık Gazi’nin ilişkileri ve ortak özelliklerini içermektedir. Hacı Bektaş Velî ve Sarı Saltık Gazi, Ahmed Yesevî öğretisi ile yetişmişler, ömürleri boyunca bu öğretinin savunucusu ve öğreticisi olmuşlardır. Ahmed Yesevî, Türkistan ve kuzey Harezm bölgesinde yaşamış bir aydındır. Rivayetlere göre on binlerce öğrencisi olmuştur. Muhtemelen Hacı Bektaş Velî ve Sarı Saltık Gazi, onun farklı halifelerinin yanında aynı disiplin içinde eğitim görmüşlerdir. Hacı Bektaş Velî, Anadolu; Sarı Saltık Gazi ise Balkanlar ve Doğu Avrupa’nın inanç önderi ve manevi mimarlarındandır. Bu yüzden onlar Türk halkının yüzyıllardır yakından tanıdığı iki önemli önderdir. Pek çok kaynakta Hacı Bektaş Velî ve Sarı Saltık Gazi’nin hayatı, kişiliği ve faaliyetleri anlatılmaktadır. Anlatılanlar dikkate alındığında bu iki önemli şahsiyetin pek çok ortak özellikleri ve birbiriyle yakın bağlarının olduğu görülmektedir. Ancak anlatılanların çoğunlukla rivayetlere dayanması onlar arasındaki ilişkilerin doğruluğuna şüphe düşürmektedir. Fakat eldeki bilgilerden her ikisinin de aynı yıllarda yaşadıkları, Ahmed Yesevî’nin yolunu devam ettirdikleri, birbirilerini tanıdıkları, görüştükleri ve ortak hareket ettikleri anlaşılmaktadır. İyiliği, doğruluğu, akılcılığı, güzelliği, barışı esas alan ve bu yönler ile dünyaya örnek olan Hacı Bektaş Velî ve Sarı Saltık Gazi’nin olumlu etkileri 13. yüzyıldan başlayıp günümüze kadar sürmüştür. Her iki şahsiyet ve onların yakın ilişkileri konusundaki ulaşılan bütün kaynaklar tarafımızdan taranmıştır. Ulaşılan bütün kaynaklar değerlendirilmiş, doğru bilgiler sunulmaya çalışılmıştır.
Gli stili APA, Harvard, Vancouver, ISO e altri
Offriamo sconti su tutti i piani premium per gli autori le cui opere sono incluse in raccolte letterarie tematiche. Contattaci per ottenere un codice promozionale unico!

Vai alla bibliografia