Articles de revues sur le sujet « Türk kadın yolu »

Pour voir les autres types de publications sur ce sujet consultez le lien suivant : Türk kadın yolu.

Créez une référence correcte selon les styles APA, MLA, Chicago, Harvard et plusieurs autres

Choisissez une source :

Consultez les 50 meilleurs articles de revues pour votre recherche sur le sujet « Türk kadın yolu ».

À côté de chaque source dans la liste de références il y a un bouton « Ajouter à la bibliographie ». Cliquez sur ce bouton, et nous générerons automatiquement la référence bibliographique pour la source choisie selon votre style de citation préféré : APA, MLA, Harvard, Vancouver, Chicago, etc.

Vous pouvez aussi télécharger le texte intégral de la publication scolaire au format pdf et consulter son résumé en ligne lorsque ces informations sont inclues dans les métadonnées.

Parcourez les articles de revues sur diverses disciplines et organisez correctement votre bibliographie.

1

Güngör, Habibe. « Sürdürülebilir havacılık için cinsiyet eşitliği : İstanbul’da kadın yöneticilerin bakış açısı ». Business & ; Management Studies : An International Journal 11, no 3 (24 septembre 2023) : 1104–20. http://dx.doi.org/10.15295/bmij.v11i3.2287.

Texte intégral
Résumé :
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 2030 sürdürülebilir kalkınmanın amaç ve hedeflerine ulaşmak için toplumsal cinsiyet eşitliğini vurgulamıştır. Havacılık, Türk ulusal ekonomisinde önde gelen bir sektörüdür ve bu nedenle, Türk emeğinin önemli bir kısmı bu sektörde istihdam edilmektedir. Kadınların yeterince temsil edilmediği havacılık sektöründe kadın liderliğinin güçlendirilmesi sürdürülebilirliğin temel unsurlarındandır. Dolaysıyla bu çalışmanın amacı, havacılık şirketlerinde yönetici olan kadınların deneyimlerini ve karşılaştıkları engelleri anlamak ve elde edilen sonuçlara göre öneriler sunmaktır. Bu çalışmada katılımcıların kariyer yolculuklarındaki temel zorlukları ve engelleri ortaya koymak için nitel araştırma yöntemlerinden biri olan fenomenoloji modeli kullanılmıştır. Havacılık şirketlerinde orta ve düzey yönetici olan 10 kadın havacılık yöneticisi araştırmanın örneklemini oluşturmaktadır. Katılımcılar ile yapılan görüşmeler sonucunda elde edilen verilerin çözümlenmesinde içerik analizi tekniği kullanılmıştır. Sonuçlar, havacılık sektörünü uzun vadeli kariyer yolu olarak seçen veya seçecek kadınların üstesinden gelmeleri gereken birkaç konu olduğunu ortaya koyuyor. Esnek olmayan çalışma programlarının aile sorumluluklarıyla çatışması ve erkek egemen kültür çalışma kapasitelerini etkileyen başlıca faktörler olarak belirlendi. Sonuçlar havacılık sektöründe toplumsal cinsiyet eşitliğinin uygulanması için politika ve düzenlemelerin getirilmesi gerektiğini belirten literatürle örtüşmektedir. Sosyo-kültürel bağlamda, havacılık sektöründe yönetici kadınlara daha fazla görünürlük kazandırmak ve daha fazla kadın rol modelinin sağlanması, toplumun sektöre erkek egemen bakış açısını değiştirecektir.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
2

KOÇ, Saadettin. « Türklerde Kadın ve Hüseyin Nihal Atsız’ın Tarihî Romanlarında Kadın Motifi ». Erdem, no 60 (1 août 2011) : 155–86. http://dx.doi.org/10.32704/erdem.2011.60.155.

Texte intégral
Résumé :
Gerek Türk destan ve efsanelerinde gerekse tarihin bütün devirlerinde kadının yeri her zaman üst seviyelerde olagelmiştir. Çalışmamız boyunca farklı kaynaklardan aldığımız örneklerle bunu ispatlamaya çalıştık. Bunun yanında büyük yazar Hüseyin Nihal Atsız'ın tarihî romanlarındaki kadın profilleriyle bu düşüncemizi desteklemeye çalıştık. Ve son söz olarak da büyük Atatürk'ün vurguladığı gibi, sahip olduğumuz bugünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti Türk kadının eseridir ve yine bu Cumhuriyet asil Türk kadınının omuzları üzerinde sonsuzluğa doğru yol almaya devam edecektir diyoruz. Zira bir milletin, "devlet-i ebed müddet" ülküsüyle yol alması için en büyük vazife o milletin kadınlarına düşmektedir. Umuyoruz ve arzu ediyoruz ki, Türk kadını, tarihteki şanlı yerini yeniden alacak ve Türk milletinin mukadderatında yeniden belirleyici olacaktır.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
3

APAK, Dilhan, et Aslı TELSEREN ÖMEROĞLU. « NEWSPAPER REPRESENTATIONS OF THE FIRST WOMEN DEPUTIES IN TURKEY ». Akademik Hassasiyetler 10, Cumhuriyet Özel Sayısı (29 octobre 2023) : 457–89. http://dx.doi.org/10.58884/akademik-hassasiyetler.1355370.

Texte intégral
Résumé :
Kadınların seçme ve seçilme hakkına sahip olmaları, demokrasi tarihindeki önemli kilometre taşlarından birisidir. Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanması ise 5 Aralık 1934 tarihinde gerçekleşmiştir. Bu makale, Türkiye'deki ilk kadın milletvekillerinin gazetelerdeki temsillerini inceleyerek kadınları siyaset sahnesinde nasıl konumlandırdıklarını araştırmaktadır. Türkiye'de kadınların siyasal katılımı, kadın hareketi ve siyasal hak talepleri de çalışma kapsamında ele alınmıştır. Çalışmanın amacı, siyasal katılım konusundaki literatürü de göz önünde bulundurarak, gazetelerin kadın milletvekillerine yönelik haber yapma eğilimleri ve kalıplarını tespit etmektir. Buradan yola çıkarak 1935 yılında Türkiye’de basılan Ulus, Milliyet, Zaman, Son Posta, Cumhuriyet, Türk Dili, Kurun ve Yeni Asır gazeteleri rastgele örneklem yöntemiyle seçilmiş ve 1 Şubat-30 Nisan 1935 tarihleri arasında bu gazetelerde ilk kadın milletvekilleri ile ilgili çıkmış olan haberler konularına göre ayrılarak içerik analizi yöntemiyle incelenmiştir. Haber analizlerinden yola çıkarak gazetelerin Modern Türkiye ve Modern Türk kadını imajına yönelik olarak kadın milletvekilleriyle ilgili olarak destekleyici, tanıtıcı ve teşvik edici haberler yazmış oldukları söylenebilir. Ancak bu haberlerin aynı zamanda derinlikten yoksun ve yüzeysel şekilde yazılmış olduklarını da belirtmek gerekmektedir. Bu makale, Türkiye'de kadınların siyasi katılımı ve Türkiye’deki ilk kadın milletvekillerinin temsilleri konusunda önemli bir kaynak olarak hizmet etmektedir. Ayrıca, çalışma, kadınların siyasal katılımı ve medya temsilleri hakkında geniş bir perspektif sunarak, bu konuda yapılacak ileri araştırmalar için de bir temel oluşturmaktadır.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
4

DERİN PAŞAOĞLU, Derya. « WOMEN IN THE GOLDEN HORDE KHANATE (IN FAMILY, SOCIETY AND MANAGEMENT) ». Karadeniz İncelemeleri Dergisi 17, no 34 (4 mai 2023) : 371–400. http://dx.doi.org/10.18220/kid.1292225.

Texte intégral
Résumé :
Türk kültüründe; ailede, toplumda, milletin ve devletin içinde kadın ve erkek kıyaslanmayan değerlerdir. Bozkır kültürü ile şekillenmiş ekonominin ve toplum yapısının teşkilatına dayanan Türk devletlerinde, kadın yaşamın her alanında yer almıştır. Öncelikle ailede ve toplumda her zaman bir bireydir. Bir eş, gelecek nesli yetiştiren bir anne, aile ekonomisi için üretici, ailesini halkını milletini koruyan bir savaşçı, devleti yöneten bir hatun ya da hanın ardındaki âkil olma gibi sorumluluklar yüklenmiş ve başarıyla yerine getirmiş zaman zaman da taht kavgalarında taraf olmuştur. Altın Orda Hanlığı, Cengiz Han’ın büyük oğlu Cuçi oğullarınca tesis edilmişse de hâkimiyet sahası olan Deşt-i Kıpçak coğrafyasının kadîm Türk yurdu olması hasebiyle kısa sürede Türk- İslâm kimliğini almış olması dolayısıyla Altın Orda coğrafyasında kadın, Türk-İslâm kimliğiyle karşımıza çıkmaktadır. Yerli kaynakların ve resmi yazışmaların yanı sıra bölgeye ulaşan Carpini, Rubruck ve Battuta gibi seyyahların notları, Altın Orda Hanlığı’nda kadını yaşamın her alanında gözlemleme imkânı sunmaktadır. Çalışmada özellikle Cengiz İmparatorluğu’nun merkez coğrafyasındaki veya İlhanlılardaki kadınlar ve yaşamlarına dair örneklerden yola çıkarak genel söylemler oluşturmaktan kaçınılmıştır. Salt Altın Orda Hanlığı coğrafyasındaki uygulamalar ve örnekler değerlendirilerek Altın Orda Hanlığı’nda kadının statüsü; ailede, toplumda ve yönetimdeki rolleri açısından ele alınmış; söz konusu statünün Türk bozkır kültürü, Cengiz Han’ın yasagları ve İslâm kültürü üzerinde sentezlenerek şekillendiği görülmüştür.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
5

Çayıldak, Özlem. « Bir Kadın Şairin Dilinden Hicran ve Visal ». Korkut Ata Türkiyat Araştırmaları Dergisi, no 15 (28 avril 2024) : 164–76. http://dx.doi.org/10.51531/korkutataturkiyat.1434726.

Texte intégral
Résumé :
Klasik Türk şiiri ilk bakışta sadece erkeklerin eser verdiği bir gelenek gibi düşünülse de bu gelenek içinde azımsanmayacak sayıda kadın şair de yetişmiştir. Klasik Türk şiiri geleneğinde şiir yazan elliye yakın kadın vardır. Bu çalışmada 19. yy şairlerinden Şeref Hanım’ın “visâl” ve “hicrân-ı yâr” redifli gazelleri incelendi ve bu gazellerdeki tasavvurlardan yola çıkılarak şairin hicran-visal konusunu nasıl ifade ettiği ortaya konulmaya çalışıldı. Şeref Hanım, visal ve hicran temasını gazellerinde yoğun bir şekilde işlemiştir. Şairin 255 gazelinde 27 defa hicran, 27 defa visal kelimesini kullandığı görülmüştür. Visal ve hicran Arapça menşeli iki kelime olup klasik Türk şiiri geleneğinin de temel konularındandır. Bu iki kavramın ifade ettiği konu, şairlerin anlam arayışlarındaki genel yaklaşım ve tasavvurlarını yansıtması açısından son derece önemlidir. Şeref Hanım’ın gazellerinde bu iki temaya dair çokça örnek bulunmaktadır. Visal ve hicran ikilemi şairin aşka, âşıklığa dair tasavvurlarının yansıması olarak çalışma konumuzu oluşturmaktadır. Ortaya konulan çalışma ile 19. yüzyıl şairlerinden Şeref Hanım’ın, kısaca hayatına ve sanat anlayışlarına yer verildi. Akabinde şairin gazellerinde geçen hicran ve visal unsurları tespit edilip beyitlerde nasıl ele alındığı üzerine açıklık getirilmeye çalışıldı. Bu çalışma için öncelikle şairin Divanı titizlikle tarandı. Beyitlerde tespit edilen hicran ve visal unsurunun yanı sıra şairin bu kavramları redif olarak seçip gazel yazdığı da görüldü. Makalemizin asıl konusunu “hicrân-ı yâr” ve “visâl” redifli gazeller oluşturmakla birlikte kavramların yoğunluğunu ifade etmek için konuyla ilgili şairin başka gazellerinden de örnekler verildi. Bu makalede Şeref Hanım’ın sevgiliye kavuşma hasreti hicran ile ona kavuşması visal ikileminde düştüğü aşk hadisesini nasıl ifade ettiği Divanı’ndan hareketle ortaya konulmaya çalışıldı.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
6

DAMGACI, Tuğba. « Developing gender balance in civil aviation : Example of aviation woman’s register ». International Journal of Aeronautics and Astronautics 4, no 2 (31 décembre 2023) : 43–52. http://dx.doi.org/10.55212/ijaa.1307503.

Texte intégral
Résumé :
Toplumsal cinsiyet kavramı doğuştan olmayan, toplum tarafından sonradan kazandırılan bir kavramdır. Toplum tarafından yapılan bu ayrım, taraflardan birinin diğerine üstün olması ya da eşitsizlikler yaratılmasına sebebiyet vermektedir. Ülkeler kadın erkek eşitliğini başta modern, demokratik ve çağdaş devlet göstergesi olarak, daha sonra ise beşerî bir kaynağı güçlendirmek adına kabul etmektedir. Bu kabul doğrultusunda toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak üzere kamu politikaları gerçekleştirmektedir. Türkiye’de de eğitimden sağlığa, istihdamdan siyasal katılıma kamu hizmetlerinde eşitlik adına toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları üretilmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak ve kadın erkek dengesini kurmak adına kamu politikaları üreten kamu kurumlarından biri de Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’dür. Toplumsal cinsiyet eşitliğini oluşturma amacı ile Sivil Havacılıkta Toplumsal Cinsiyet Dengesi Geliştirme adına bir talimatname hazırlanmıştır. Bu talimatnameden yola çıkılarak birden fazla faaliyet ve proje gerçekleştirilmiştir. Bunlardan biri de “Havacı Kadın Sicili” projesidir. Türk kadınının havacılıktaki katkılarını tespit etmek, rol model oluşturmak adına gerçekleştirilen bu proje ile Türk havacılık tarihinde ilkleri gerçekleştiren kadınlar tescillendirilmiştir. Çalışmanın temel amacı toplumsal cinsiyet eşitliği üzerinden SHGM tarafından yapılan çalışmaların neler olduğuna bakmak, Havacı Kadın Sicilinin oluşumu ile yarattığı etkiyi gözler önüne sermektir.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
7

Şahin, Büşra. « 1980 Sonrası Türk Romanında İktidar ve Erkeklik Normu ». Feminist Tahayyul Akademik Arastirmalar Dergisi 4, no 1 (27 février 2023) : 65–95. http://dx.doi.org/10.57193/feminta.2023.065.

Texte intégral
Résumé :
Toplumsal yapı ile edebiyat, birbirini besleyen ve etkileyen alanlardır. Bir toplumun içinden çıkmış yazınsal ürünlerde toplumsal yapının izlerini aramak, araştırmacıların sıklıkla başvurduğu yöntemlerdendir. Sosyoloji ile edebiyat arasında yapılacak okumalara en uygun yazınsal türlerden biri romandır. Türk edebiyatında roman türünün doğuşundan itibaren kadın kahramanların konumu pek çok araştırmaya konu olmuştur. Bu çalışmada 1980 sonrasında seçilen bazı romanlarda erkekliğin izleri araştırılacak ve toplumsal yapının kodlarından yola çıkılarak eril iktidarın baskı unsurları sorgulanacaktır. Çalışmada romanların kendi dünyalarındaki erkek kahramanların kadın kahramanlara yaklaşımları incelenirken bunun gerçeklikle ilişkisi de değerlendirilmiştir. Erkek kahramanların hangi güçlerden beslendikleri, iktidarı nasıl kurmaya çalıştıkları açıklanmaya çalışılmıştır. Romanlardaki erkeklik kodları; fiziksel özellikler, kişilik özellikleri, şiddet türleri, babalık ve eşcinsellik üzerinden incelenmiştir. Bunun yanında, erkek kahramanların kendi aralarındaki hiyerarşi de sorgulanmış ve hegemonik erkeklik kavramı çerçevesinde bu hiyerarşi örneklendirilmiştir.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
8

Hasanoğlu, Murteza, et Bahar Özsoy. « TÜRKİYE’DE CUMHURİYET’İN KAZANIMLARI VE SİYASETTE KADIN GÖRÜNÜRLÜĞÜ ». Asya Studies 8, no 27 (28 mars 2024) : 127–38. http://dx.doi.org/10.31455/asya.1412551.

Texte intégral
Résumé :
Türkiye'deki kadın hareketinin temelleri Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde feminist kadınların çabaları ve yönetimin reform ve yenilik hareketi ile oluşturulan düzenlemelere dayanmaktadır. İmparatorluğun yıkılma sürecine girdiği 19. yüzyılda başlatılan reformlarla kadınlara sınırlı da olsa bazı haklar tanınmaya başlandı. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasıyla 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) kurulmuş; 1 Kasım 1922'de Osmanlı saltanatının kaldırılmasını, 29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanı takip etmiştir. 1924 yılında çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile laik eğitime geçilirken, 1926 yılında çıkarılan Medeni Kanun ile kadınlara evlenme, boşanma ve velayet konularında bazı haklar tanınmıştır. Türk Kadınlar Birliği (TKB) ve bazı milletvekillerinin katkılarıyla, 1930 ve 1934 yıllarında belediye seçimleri ve genel seçimlerde kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmiştir. Kadınlara ilişkin önemli anayasal ve yasal değişikliklerin yapıldığı Türkiye'de, kadınların siyasi arenadaki görünürlüğü genel olarak 2007'den sonra artmaya başlamış ve son seçimlerde yüzde 19,83 ile 1935'ten sonra en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Ancak kadınların temsili konusunda kat edilmesi gereken uzun bir yol olduğunu da belirtmek gerekiyor. Türkiye’de Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kadının siyasette görünürlüğünün gelişim seyrini belirlemeyi amaçlayan bu çalışma, kadınların cumhuriyetle birlikte elde ettiği kazanımlara odaklanmakta ve kadının Türk siyasetindeki görünürlüğünü bu kazanımlar açısından incelemektedir. Gelinen noktada, cumhuriyetin yasal anlamda kadınlara sağlamış olduğu haklara karşın kadınların yerel ve ulusal siyasette yeteri kadar (eşit) yer alamadıkları görülmektedir.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
9

UĞURCAN, Sema. « Zihniyetlerin Yansıma Alanı Olarak Peyami Safa’nın Romanları ve Şahıslar Dünyası ». Erdem, no 62 (1 avril 2012) : 261–76. http://dx.doi.org/10.32704/erdem.2012.62.261.

Texte intégral
Résumé :
Zihniyet bir sosyal grubun üyeleri tarafından ortaklaşa algılanan inançlar, düşünceler, alışkanlıklardır. Peyami Safa'nın kahramanlarında, zihniyeti oluşturan duygu, düşünce ve ahlâkî belirlemelerde, Türke has olanla, Batı'dan gelenler çatışır. Yazar kadın kahramanların zihniyetini, pratik davranışlar, maddî kültür unsurlarına sinen malzemelerle canlandırır. Aydın erkek kahramanları, zihniyetler etrafında bilinçli tasavvurlara yöneltir. Kadınların zihniyette Batılı tercihleri, toplumlarına yabancılaşmalarına yol açar. Doğu-Batı değerlerini birleştirmiş erkek kahramanlar onların hareketleriyle ilgili sosyolojik sonuçlar çıkarır. Zihniyet çarpışmalarını önce sosyal ve psikolojik işleyen yazar, Matmazel Noraliya'nın Koltuğu ve Yalnızız'da bu çarpışmalara spritüalist boyut katar. Bu da eserlerini daha zengin hâle getirir.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
10

ATA, Yasemin. « SUNA KAN’IN ARDINDAN CUMHURİYET DÖNEMİ “MÜZİKTE MODERNLEŞME” İDEALİNİ YENİDEN SORGULAMAK ». Akademik Hassasiyetler 10, Cumhuriyet Özel Sayısı (29 octobre 2023) : 81–99. http://dx.doi.org/10.58884/akademik-hassasiyetler.1358156.

Texte intégral
Résumé :
Müzikte batılılaşma ve çağdaşlaşma, cumhuriyet dönemi modernleşme ideolojisinin en temel amaçlarından biridir. Batılılaşma yolunda yapılan tüm reformlar gibi müzik alanındaki reformlar da yeni cumhuriyetin yüzünü yansıtacağı ve onu “muasır medeniyet” seviyesine çıkartacağı inancıyla gerçekleştirilir. Bu amaca yönelik olarak uygulanan bir dizi eğitim politikası hayata geçirilirken; çağdaşlaşmanın temel ölçütü olarak görülen batı müziğinin yaygınlaştırılması ve toplumda batı etkili yeni bir müzik zevki yerleştirilebilmesi hedefi, genç cumhuriyetin kadrolarının Osmanlı müzik geleneğinin tamamiyle rafa kaldırılması için gösterdikleri yoğun bir çabaya yol açar. Atılan çok sayıda adımdan biri de batı müziği alanında uzmanlar yetiştirilebilmesinin gerekliliğiyle genç yeteneklerin yurtdışına eğitim için gönderilebilmesine yönelik alınan meclis kararlarıdır. Bu karardan yararlanan ilk sanatçılardan biri, 11 Haziran 2023’de vefat eden ve batı müziği alanındaki uluslararası tanınırlığıyla Cumhuriyet tarihinde batılılaşmanın simgelerinden biri haline gelmiş olan Suna Kan’dır. Kan, Türk medyasında “modern Türk kadını” profilini başarıyla çizerken 1971 yılında Kültür bakanı Talat Sait Halman ile düzenlenecek bir dizi Türk müziği etkinliği hakkında Atatürk’ün ilkeleriyle ters düştüğü iddiasını yönelterek yaşadığı bir tartışma nedeniyle Türk müziği icracıları ve destekçileri tarafından büyük bir tepkiyle karşılanır. Bu tartışma aslında cumhuriyet tarihinin hemen her döneminde rastlanan kültür-medeniyet ikileminin müzik alanındaki karşılığı olarak süregelen “alaturka-alafranga” ve “tek sesli-çok sesli” ayrımının bir özeti niteliğindedir. Cumhuriyet tarihinde pek çok kez ele alınmış olan müzikteki siyasi tabanlı mevcut kamplaşma, bu çalışma özelinde farklı siyasi çizgideki medya organlarında Suna Kan’ın ölüm haberinin sunuluş biçimleri incelenerek tartışılacaktır.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
11

AKIN, Ayse. « Büyük Bir Bilim İnsanı ; Hocam Prof.Dr. Nusret H. FİŞEK (1914-1990) ». OSMANGAZİ JOURNAL OF MEDICINE 45, özel (21 novembre 2023) : 52–75. http://dx.doi.org/10.20515/otd.1382023.

Texte intégral
Résumé :
Bu derleme, Cumhuriyetimizin 100.Yılında, “Türk Tıbbına Hizmet Veren Bilim İnsanları” kapsamında Cumhuriyetimizin yetiştirdiği öncü, lider, gerçek bir bilim insanı olan Türkiye’ye sayısız çağdaş, demokrat, Atatürk’ün izinden giden bilim insanı yetiştirmiş, küresel ve ulusal düzeyde sayısız başarıya, hizmete imza atmış, ilkelerinden ödün vermeyen bilimi etik ve deontolojik değerleri rehber edinmiş tüm hekimlere bizzat kendisi rehber olmuş olmaya da devam eden örnek bir “HOCA’ yı’’ yani Nusret Fişek’i bir nebze de tanımayanlara tanıtmak için kaleme alındı. Nusret Fişek, Türkiye’de Temel Sağlık Hizmetlerinde dünyaya yol gösteren ilkelere dayalı 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Kanunu ve Kadın-Anne ve Çocuk sağlığında devrim yaratan 557 sayılı ve 2827 sayılı Nüfus Planlaması Kanunlarının mimarıdır. Bugün ülkemizde son on yıla dek bu yasaların uygulandığı sürede sağlık göstergelerindeki belirgin iyileşmeler bu yasaların en somut sonuçlarıdır. Umman gibi çok yönlü, çok üretken, tıp eğitimi ve sağlık politikalarında çığır açan bir büyük bilim insanını bir derlemenin sınırlı sayfalarına hem de kendisini 23 yıl tanımış birlikte çalışmış bir öğrencisi olarak sığdırmak zor olsa da yine de bu derlemede başarılmaya çalışıldı.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
12

Gavas, Esma, et Sevil İnal. « Türkiye’de kadınların aile planlaması yöntemleri kullanma durumları ve tutumları : Sistematik derleme ». Sağlık ve Yaşam Bilimleri Dergisi 1, no 2 (20 décembre 2019) : 37–43. http://dx.doi.org/10.33308/2687248x.201912118.

Texte intégral
Résumé :
Amaç: Bu derleme, Türkiye’deki kadınların aile planlaması (AP) yöntemleri kullanma durumlarının ve AP yöntemleri kullanımına yönelik tutumlarının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Sistematik derleme niteliğindeki bu araştırmada; elde edilen sonuçlar, araştırmanın yapıldığı yer, araştırma yöntemi, araştırma kapsamı ve sonuçları bakımından sistematik bir şekilde ele alındı ve sonuçlar tartışma bölümünde irdelendi. AP yöntemleri, kadın, Türkiye, kadın sağlığı, aile planlaması anahtar kelimeleri girilerek, Web of Science, Pubmed, Science Direct, Medline, Ovid, Pro Quest, Google Akademik, ULAK BİM Türk Tıp Dizini veri tabanları, tez merkezi, üniversitelerin kütüphanelerinde bu konuda yapılmış tezler incelenerek, 2007-2017 yılları arasında yapılmış toplam 12 çalışma araştırmaya dahil edildi. Bulgular: Kullanılan aile planlaması yöntemlerinin dağılımı incelendiğinde, araştırmaya göre oldukça değişen oranlarda farklı aile planlaması yöntemlerinin tercih edildiği belirlendi. Geleneksel bir yöntem olan geri çekme yönteminin araştırmaya göre değişmekle birlikte ilk sıralarda tercih edilen yöntemlerden biri olduğu saptandı (%9.1-%61.3). Kondom kullanım oranı %13.2- %47.3 arasında, rahim içi araç kullanım oranı %19.1’i - %25.2 ve hap kullanım oranı %13.9-%50.9 arasında değişmekteydi. Çoğu çalışmada sosyal güvencesi olanların, eğitim düzeyi yüksek olanların, çalışan kadınların Aile Planlaması Tutum Ölçeği puanlarının daha yüksek olduğu belirlendi. Sonuçlar: Türkiye’deki kadınların aile planlaması yöntemleri hakkında bilgi düzeylerinin düşük olduğu ve AP yöntemlerini etkili şekilde kullanmadığı görülmektedir. Modern aile planlaması yöntemi kullanma oranı düşük, geri çekme yöntemi kullanma oranı yüksektir. Eğitimli, sosyal güvencesi olan ve çalışan kadınların, aile planlaması yöntemleri kullanımı ile ilgili tutumlarının daha olumlu olduğu belirlenmiştir. Bu araştırmadan elde edilen sonuçların Türkiye’de kadınların AP yöntemleri kullanma durumlarının ve AP yöntemlerine ilişkin tutumlarının belirlenmesinin, kadınlara AP konusunda yapılacak eğitimlerin planlanmasında yol gösterici olacağı düşünülmektedir.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
13

SARIYEV, Berdi. « TÜRKMENİSTAN’DA MİLLİ BİRLİĞİN ETNO - SEMBOLİK KAYNAĞI OLARAK HALI VE MOTİFLERİ ». Arış, no 20 (1 décembre 2022) : 227–39. http://dx.doi.org/10.32704/akmbaris.2022.172.

Texte intégral
Résumé :
Türklerin halısı bir tarih müzesine benzer. Bunu Sovyet arkeoloğu S. İ. Rudenko’nun, Kazakistan’ın doğusunda, Altay Dağları’nın güneyinde Pazırık Yaylası’nda ortaya çıkardığı Pazırık halısından net bir şekilde görebiliriz. Bu halı, teknik, motif, desen, renk ve kompozisyon açısından Orta Asya kültürlerinin ortak bir ürünü olarak değerlendirilmektedir. Aynı zamanda arkeoloji ve sanat tarihi açısından da yeni fikirlerin edinilmesinde etkili olmuştur. Bildiride sembolik olarak Türk halılarının milli birliği sağlamadaki önemine vurgu yapılmıştır. Halı motifleri de boy ve soyları bir çatıya birleştirici unsurlar olarak ele alınmıştır. Türklerdeki ‘Bayrak vatanının sembolüdür’ kavramından yola çıkarak, genel tasarımı genişletmek için halıyla devletin resmi simgesi olan bayrak yan yana getirilmiştir. İçeriğine halıyı yerleştiren bayrağın dünyada başka bir örneği yoktur. Türkmenistan Bayrağı bağımsızlığın ardından “ulusal bayrak” olarak 19 Şubat 1992’de kabul edilmiştir, bu tarih her yıl “Bayrak Bayramı” olarak kutlanır. Bayrağın sol tarafında kalın bir şerit olarak uzanan “Türkmen halısı” motifleri yer almaktadır. Türkmen halısının yeşil zemini Türkmen tarihini simgelemektedir. Çapraz olarak tasarlanan yarım ay geleceği, beş yıldız ise Türkmen vilayetlerini, halı motifleri ise Türkmen boylarını simgelemektedir. Her bir halı motifinin isimleri ve temsil ettiği bölgeleri açıklanmıştır.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
14

EZGİN AĞILLI, Sibel. « The Role of Mothers in Shaping Fatherhood Experiences : A Life History Study ». Karatay Sosyal Araştırmalar Dergisi, no 11 (29 octobre 2023) : 221–54. http://dx.doi.org/10.54557/karataysad.1327424.

Texte intégral
Résumé :
Son yıllarda erkeklik çalışmaları kapsamında, babalık üzerine yapılan araştırmaların arttığı, özellikle babalığın değişim ve inşa süreçlerine odaklanıldığı görülmektedir. Ancak bu tür olguları anlamak için kadınlar, özellikle de anne olanlar ile yapılan çalışmaların sayısına çok az rastlanmaktadır. Oysa babalığın değişimini veya yeniden inşa süreçlerini anlamak ve farklı perspektiflerden incelemek için kadınların görüşlerine ve deneyimlerine yer vermek önemlidir. Bu çalışmanın amacı da yüksek eğitimli kadınların, yaşamöykülerinden yola çıkarak, babalığın değişim sürecini anlamak ve babalık inşasında annelerin rolünü incelemektir. Çalışma, nitel yöntem desenlerinden biri olan yaşamöyküsü kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede Türkiye’deki bir devlet üniversitesinde çalışan, evli ve en az bir çocuğa sahip on kadın akademisyenin yaşamöyküleri dinlenilmiştir. Veriler, söylem analizi tekniği ile analiz edilmiştir. Sonuç olarak babaların değişim sürecinde oldukları ve akademisyen annelerin, babaların değişiminde etkin rol oynadıkları ve öncü oldukları görülmüştür. Ayrıca annelerin, geleneksel-ataerkil babalığı yeniden inşa etmediği, aksine bu model babalığı aşındırma girişiminde oldukları ve bu sayede babalara “uzman konumundan seslenerek” aile içerisinde kendilerine öznel bir alan açtıkları sonucuna ulaşılmıştır.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
15

Güneş, İhsan. « 1912 Seçimleri ve Eskişehir'de Meydana Gelen Olaylar ». Belleten 56, no 216 (1 août 1992) : 459–82. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.1992.459.

Texte intégral
Résumé :
İnsanların kendilerini yönetecek olanları belirli bir süre için özgür iradeleriyle kurallara uygun bir şekilde belirlemesine seçim denir. Seçim, çağdaş demokrasilerde yöneticilerin belirlenmesi için vazgeçilmez temel kuralların başında gelir. Siyasal yönetim sistemlerinin gelişimine paralel olarak seçimlerin de geliştiği görülmektedir. 1789 Fransız İhtilali öncesinde yöneticiler seçime başvurmaktan hoşlanmazdı. Antik Yunan ve Roma kentlerinde kenti ilgilendiren bazı konularda sınırlı sayıda halkın oylarına başvurulurken; Ortaçağda ancak kent kilise ve meslek örgütlerinde seçim yapılırdı. Kentlerin büyümesi, burjuva sınıfının güçlenmesi iktisadi yaşamı olduğu kadar siyasal yaşamı da etkiledi. Kent yönetimine katılarak varlıklarını, güçlerini ve yeterliliklerini kanıtlayan burjuvalar devlet yönetimine de katılmak istediler. Geleneksel sistemi kökünden değiştirecek olan bu isteklere yöneticiler pek de sıcak bakmadılar. Kimi ülkelerde yöneticiler halkın devlet yönetimine katılımını reformist uygulamalarla gerçekleştirirken kimi ülke yöneticileri de ülkelerini büyük kanlı devrimlere sürüklediler. Böylece mutlak monarşilerin yerini halkın temsilcilerinden oluşan parlamentolu yeni rejimler almaya başladı. Seçme ve seçilme hakkının varlıklı erkeklere özgü olması tartışmalara yol açtı. Demokrasi halkın egemenliğine dayanan bir rejim olduğuna göre halkın tümünün iradesini yansıtan bir yönetimin getirilmesi zorunlu görüldü. Nitekim büyük bir mücadeleden sonra seçme ve seçilme hakkı zengin-yoksul, erkek-kadın ayrımı yapılmadan tüm halkın temel haklarından biri olduğu kabul edilerek, temsili rejimin vazgeçilmez bir unsuru oldu. Biz, bu makalemizde Türk toplumunun yaşamında önemli bir yer tutan 1912 genel seçimleri sırasında Eskişehir'de meydana gelen olayları inceleyeceğiz. Ancak konunun daha iyi anlaşılabilmesi için seçim olgusunun toplumsal yaşamımızda izlediği gelişme çizgisini de kısaca açıklayacağız.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
16

Solmaz, Sefer, et Mehmet Ali Kapar. « Selçuklu Hanedanlığında Evlilikler ve Evlilik Yaşları Üzerine Bir Değerlendirme ». Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, no 51 (25 juin 2024) : 369–86. http://dx.doi.org/10.21497/sefad.1504523.

Texte intégral
Résumé :
Bu çalışma Selçuklu Hanedanlığındaki evlilik yaşları ve evlilik türlerini kapsamaktadır. Büyük Selçuklu Devleti özelinde Selçuklu Hanedanlığından yola çıkılarak evlilik yaşlarının tespiti, evlilik şekillerinden levirat geleneğinin örnekleri ve yaygınlığı ile evliliklerin ne amaçlarla yapıldığı konularında bazı tespitleri içermektedir. Çalışmanın amacı; Selçuklu Hanedanlığı örneğinde Türklerde evlenme yaşlarının sınırları, evlilikte yaş farkı, sultan öldükten sonra hanımının durumu, levirat türü evliliklerin olup olmadığı gibi konuları ortaya koymaktır. Çalışmanın sınırlılığı Selçuklu Hanedanlığı özelinde bırakılmıştır. Selçuklu sosyal ve kültürel hayatı üzerine birçok eser kaleme alınmış pek çok ilmi araştırma yapılmıştır. Bu çalışmalarda kadınların daha çok siyasi yönlerden evliliğe etkileri araştırılmış fakat kadın açısından da önemli konulardan olması gereken evlendirildikleri yaşların, eşlerinin yaşları ile kıyaslanması yoluna gidilmemiştir. Bu çalışma bu noktada bir ilk olma özelliği taşımaktadır. Zira günümüzde evlilik yaşları ile ilgili pek çok yorum ve değerlendirme yapılmaktadır. Bu yorum ve değerlendirmelerde anakronik bir yanlış içerisine girilerek günümüz normları üzerinden geçmiş yargılanmaya çalışılmaktadır. Bu nedenle çalışmada dönem kaynaklarındaki bilgiler titizlikle incelenip kıyaslamalar da yapılarak bir sonuca ulaşılmaya çalışılmış ve Orta Çağ dünyasının genelinde olduğu gibi Selçuklularda da evliliklerin çok erken yaşlarda gerçekleştirildiği ortaya konulmuştur. Araştırmanın sonucunda tarihi olayları değerlendirirken dönemin şartlarının, âdet, gelenek ve göreneklerinin toplumlara göre şekillendiğinin, dolayısıyla kıyas yapılırken o toplum tarafından gerçekleştirilen eylemin nasıl bir tepkiyle karşılandığının göz önünde bulundurulması gerektiği ön plana çıkmaktadır. Zira Selçuklu özelinde yaptığımız tespitlerde halk nezdinde bu durumlar yadırganmamış ve bir tepki almamıştır.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
17

TUTGUN ÜNAL, Aylin, Faruk İNAN, Mehmet Tuğrul KAYA, Murat FIRAT, Zuhal GÜZELBABA et Aylin BAHADIR. « Öğretmen Adaylarının Bilgisayar Oyunu Oynama Alışkanlıkları, Amaçları ve Oyun Tercihlerinin İncelenmesi : Maltepe Üniversitesi Örneği ». AJIT-e : Online Academic Journal of Information Technology 4, no 12 (1 août 2013) : 29–52. http://dx.doi.org/10.5824/1309-1581.2013.3.003.x.

Texte intégral
Résumé :
Günümüzde teknolojik cihazların giderek mobil hale gelmesiyle pek çok uygulama platform değiştirir hale gelmiştir. Bu uygulamaların önemli bir tanesi de değişik amaçlara hizmet eden bilgisayar oyunlarıdır. Bilgisayar oyunları, eğlence ya da stres atma aracı olarak betimlendiği gibi, aynı zamanda gerek “eğitsel oyunlar” olarak, gerekse “zekâ/bulmaca” vs. türünden oyunlar olarak hem eğitime hem de kişisel gelişime de hizmet etmektedir. Bu açıdan baktığımızda, bilgisayar oyunları eğitim-öğretim sürecinde eğitimci ve öğrencilere fayda sağlayan uygulamalar olarak ta düşünülebilir. Bu araştırmada, geleceğin öğretmenleri olarak düşünülen öğretmen adayı üniversite öğrencilerinin bilgisayar oyunu oynama alışkanlıkları, amaçları ve oyun tercihlerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma, İstanbul’da yer alan Maltepe Üniversitesi’ndeki 180 öğretmen adayı ile yürütülmüştür. Veri toplamada, araştırmacılar tarafından geliştirilen “Dijital Oyun Oynama Alışkanlıklarını Belirleme Anketi” kullanılmıştır. Ankette, öğretmen adaylarının demografik özelliklerine, oyun oynama alışkanlıklarına, oyun tercihlerine ve oyun oynama amaçlarına yönelik sorular yer almakta olup, uygulama sonucunda birtakım bulgulara ulaşılmıştır. Bazı bulgular şu şekildedir: (a) Öğretmen adaylarının %77,8’i oyun oynamaktadır; (b) Daha çok evde ve bilgisayar üzerinden oyun oynamaktadırlar; (c) Oyun türlerinden en çok “bulmaca/zekâ” oyunlarını oynamaktadırlar; (d) Facebook’ta en çok tercih ettikleri oyunlar “okey” ve “kart oyunlarıdır”; (e) Erkeklerin günlük bilgisayar oyunu oynama süresi kadınlardan daha fazladır ve daha çok cihaz türü kullanarak çok oyunculu oyunları tercih etmektedirler; (f) Erkek ve kadın öğrencilerin oynadıkları oyun türleri farklılaşmaktadır; (g) Bilgisayar oyunlarını en çok eğlence/zevk amaçlı oynasalar da, eğitim amaçlı oynayanların oranı %55,6’dır. Araştırma sonunda, araştırma sonuçlarından yola çıkılarak, bilgisayar oyunlarının eğitimdeki önemine yönelik birtakım vurgulamalara ve önerilere yer verilmiştir.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
18

Kesici, Mehmet Rauf. « Londra’da Türkiyeli Göçmenlerin Emek Piyasalarında Ayrımcılık Deneyim ve Algıları ». Göç Dergisi 3, no 2 (10 octobre 2016) : 261–81. http://dx.doi.org/10.33182/gd.v3i2.582.

Texte intégral
Résumé :
Göçmenlerin emek piyasalarında ayrımcılık deneyimleri ve algısını ortaya koymak emek piyasalarında meydana gelen ekonomik ve sosyal arızaları anlamak ve çözümler üretmek, ayrımcılığın türediği kaynaklara ışık tutmak, diğer göçmen ve yerli gruplarla karşılaştırmalar yapmak ve politika yapıcılara, uygulayıcılara veri sunmak bakımından önemlidir. Bu makale, 01/09/2014 – 01/09/2015 tarihleri arasında, Londra’da gerçekleştirilen bir alan araştırmasından elde edilen verilerin derlenmesi ve analiz edilmesiyle oluşturulmuştur. Çalışmanın odağında Londra’daki Türkiyeli (Kürt, Türk ve Kıbrıslı) göçmenlerin emek piyasalarında ayrımcılık deneyimlerini ve algılarını belirlemek vardır. Çalışmanın amacı ise işe girişte veya iş kurarken, çalışırken ve işten ayrılır veya çıkarılırken bu kadın ve erkek göçmenler için bu deneyimlerini ortaya koymak, ayrımcılığa yol açan etmenleri bulmak ve aynı zamanda ayrımcılık deneyimleri ve algısı arasındaki uyumsuzlukları tartışmaktır. Bu analizle Türkiyeli göçmenlerin etnik ekonomide ve etnik ekonomi dışında ayrımcılığa maruz kaldıkları tespit edilmiştir. Göçmenler için ayrımcılık, çoğu örnekte kişinin göçmen olmasının, cinsiyetinin, etnik ve/veya dini aidiyetinin, dili, eğitimi gibi özelliklerinin çeşitli kombinasyonlarından dolayı ortaya çıkmaktadır. Ayrımcılık deneyimleri ve algısı göçmen kadınlarla erkekler arasında farklılıklar göstermektedir. Cinsiyet temelli ayrımcılığa da maruz kalan kadın göçmenler açısından bireysel ayrımcılığa toplumsal (yapısal) ayrımcılık eşlik etmektedir. ABSTRACT in ENGLISHLabour market experiences and perceptions of discrimination among migrants from Turkey in LondonA through analysis of immigrant workers’ experiences and perceptions of discrimination is important. Because such analysis provides insights in understanding the economic and social failures in the labour markets and help developing solutions. Moreover, such analysis sheds light on the root causes of discrimination and enables us to make comparisons between immigrant and local groups and provides data for experts and policy makers. This article draws on a field research conducted in London between 01/09/2014 and 01/09/2015. The focus of the study is to determine Kurdish, Turkish and Cypriot immigrant workers’ experiences and perceptions of discrimination in the labour markets in London. The aim of this study is to present the experiences of discrimination of male and female the immigrants who find a job or set up a business, work and quit their job or are dismissed from their work. The article also discusses the discrepancy between their discrimination experiences and the perceptions of discrimination. This article argues that the migrants from Turkey and Cypriot are exposed to discrimination within and outside the ethnic economy. Discrimination for the immigrants, in many cases, arises from a combination of variety of determinants such as immigration, gender, ethnic and / or religious affiliations, foreign language capacities, education etc. Discrimination experiences and perceptions are different among male and female immigrants. For immigrant women, individual discrimination is accompanied by gender-based discrimination and other forms of social (structural) discrimination.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
19

Aydın, Faruk, et Mehmet Sunay Yavuz. « İzmir ve Çevre İllerde Meydana Gelen Ateşli Silah Yaralanmasına Bağlı Çocukluk Çağı Ölümleri ». Bulletin of Legal Medicine 25, no 1 (30 avril 2020) : 36–43. http://dx.doi.org/10.17986/blm.2020.v25i1.1362.

Texte intégral
Résumé :
Giriş ve Amaç: Bu çalışmada 01.01.2006-31.12.2015 tarihleri arasında İzmir ili ve çevre illerde meydana gelen 18 ve altındaki yaş grubunda ateşli silah yaralanmasına bağlı ölüm olaylarının sosyodemografik özeliklerinin incelenerek elde edilen verilerin ülkemizde ve dünyada yapılan benzer çalışmalarla karşılaştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda İzmir ve çevresinde meydana gelen ateşli silah yaralanmasına bağlı ölümler retrospektif olarak taranmış ve bu olguların 114’ünün (%6.07) 18 ve daha küçük yaşta olduğu görülmüştür. Olgular ölümün meydana geldiği yer ve zaman, cinsiyet, yaş, orijin, mevsim, ay, yıl, silahın türü, mermi giriş sayısı, atış mesafesi, elde edilen mermi çekirdeğinin yapısı, mermi giriş yeri, olayda kullanılan silahın kime ait olduğu, alınan örneklerin toksikoloji sonuçları ve ölüm nedeni ile failin kim olduğu gibi özellikler açısından değerlendirilmiştir. Bulgular: Olguların yaşları 1 ile 18 arasında değişmekte olup, 79'u (%69.3) olgu erkek, 35'i (%30.7) kadın bulundu. 39 olguda (%34.2) tabanca, 75 olguda (%65.8) av tüfeği kullanıldığı tespit edildi. Orijinlere bakıldığında; 37 olgu (%32.5) ile cinayetler ilk sırada yer aldığı görüldü. Ölümlerin en sık kış mevsiminde (n:32, %28.1) oluştuğu tespit edildi. Olguların en fazla (n:48, %42.1) köy/kasaba gibi kırsal bölgelerde ve olayın gerçekleştiği yerin en fazla (n:54, %47.4) ev olduğu görüldü. 35 olguda (%30.7) olayda kullanılan silahın kişinin babasına ait olduğu görüldü. Sonuç: Evlerde bulundurulan ateşli silahların çocukluk çağı ölümlerine yol açtığı görülmektedir. Toplumumuzun, çocukların ateşli silahlara kolayca ulaşmaları halinde yaralanma ve ölüm olaylarının kolayca meydana gelebileceği, bu nedenle çocuklu evlerde mümkün olduğunca ateşli silah bulundurulmaması gerektiği, çocukların oyuncak dahi olsa silahlara özendirilmemesinin bu konuda faydalı olacağını düşünmekteyiz.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
20

Ince Beqo, Gul. « Hadi Çav ! Türkiye’den İtalya’ya Göç ve Göçmenlerin Aile İlişkileri ». Göç Dergisi 6, no 1 (29 mai 2019) : 73–96. http://dx.doi.org/10.33182/gd.v6i1.625.

Texte intégral
Résumé :
Bu makale, Kuzey İtalya kentlerinde (Novara, Milano, Como ve Lecco) yaşayan 38 Türk ve Kürt göçmenle 2015-2017 yılları arasında gerçekleştirilen yarı yapılandırılmış görüşmeler aracılığıyla elde edilmiş verilere dayanan nitel bir araştırmanın sonuçlarını sunmaktadır. Araştırmanın asıl amacı göçün aile yaşantısı üzerindeki etkilerini anlamak olup göçmenlerin yeni hayatlarında hem ebeveyn hem de eş olarak dahası bu rollerin hepsine bir de göçmenlik sıfatını ekleyerek yaşantılarını nasıl düzenlediklerini irdelemektir. Özelliklere kadınlara kendilerini daha rahat ifade etme imkanı sağlayabilmek adına aile fertleri ile mümkün olduğu müddetçe ayrı ayrı görüşülmüştür. Araştırma sonuçları, Türkiye’den İtalya’ya göçün, ikili anlaşmalar bağlamında gerçekleşen diğer göç dalgalarına nazaran daha geç ortaya çıktığını, göçmenlerin İtalya’ nın belli başlı bazı bölgelerine yerleştiklerini ve buna bağlı olarak bu göç dalgasının kendine has özelliklere sahip olduğunu gösteriyor. Ayrıca, elde edilen sonuçlar kadın ve erkek göçmenlerin göç etmeye nasıl karar verdikleri, yol hikâyeleri, onlar için ailenin ne olduğu ve ne olması gerektiği, bu gerekliliklerin göç ortamında nasıl değiştiğine -değişmemesi gerektiğine- dair konularda toplumsal cinsiyet rollerinin ne kadar belirleyici olduğunu gösteriyor.ABSTRACT IN ENGLISHMigration from Turkey to Italy and Family Relationships among MigrantsThis article presents the results of a qualitative study based on the data obtained from semi-structured interviews with 38 Turkish and Kurdish immigrants living in Northern Italy. The main aim of the study is to understand the effects of migration on marital relationships and to examine how migrants have arranged their family lives through their migration experience. The family members were interviewed separately as long as possible to enable women to express themselves more easily. The results indicate that while in other European countries –where the recruitment of Turkish workers was arranged through bilateral intergovernmental agreements– the Turkish migration is a solid phenomenon, Italy has experienced large–scale Turkish migration in the relatively recent past. Furthermore, the research results indicate that the migration decision is quite rarely a family decision, whereas the traditional family gender relationships shape all migration phases: i.e. decision for when to move; who to move; and how long to stay abroad are often determined by men. However, the migration experience shapes significantly the family experiences of both men and women migrants.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
21

Demirci, Şerafettin, Kamil Hakan Doğan, İdris Deniz, Bora Büken et Zehra Zerrin Erkol. « Konya’da Çocukluk Çağında Meydana Gelen Ateşli Silah Yaralanmasına Bağlı Ölümler ». Bulletin of Legal Medicine 14, no 1 (1 avril 2009) : 22–29. http://dx.doi.org/10.17986/blm.2009141686.

Texte intégral
Résumé :
Bu çalışmada, Konya’da çocukluk çağmda meydana gelen ateşli silah yaralanmalarına bağlı ölümler incelenerek, olguların demografik özellikleri, kullanılan silah türü, orijin, yaralanan bölge, olay yeri, ölüm yeri, atış mesafesi, silahm ait olduğu kişi gibi verilerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, Konya Adli Tıp Şube Müdürlüğü ve Konya’ya bağlı ilçelerde adli tıp uzmanı tarafından 1999-2007 yılları arasında otopsisi yapılan olgular retrospektif olarak incelendi. 18 yaş ve altındaki 985 ölüm olgusunun 50’sinin (%5.1) ateşli silah yaralanması neticesinde meydana geldiği tespit edildi. Olguların yaşları 1 ile 18 arasında değişmekte olup, ortalama yaş 14.6+3.9 bulundu. 34(%68) olgu erkek, 16 (%32) olgu kız çocuk idi. Erkek, kız oranı 2.1:1 bulundu. Orijin 20(%40) olguda intihar, 17(%34) olguda kaza, 13(%26) olguda cinayet idi. 33(%66) olguda av tüfeği, 17(%34) olguda tabanca kullanılmıştı. 27(%54) olguda yalnızca kafa bölgesi, 10(%20) olguda yalnızca karın bölgesi yaralanmıştı. Ateşli silah yaralanmalarının 29’u (%58) ev içerisinde meydana gelmişti. 35(%70) olgu olay yerinde, 12(%24) olgu hastanede, 3(%6) olgu ise hastaneye kaldırılırken yolda ölmüştü. 24(%48) olgu bitişik ya da bitişiğe yakın mesafeden; 11 (%22) olgu yakın mesafeden; 15(%30) olgu ise uzak mesafeden yapılan atış nedeniyle kaybedilmişti. Kullanılan silah 24(%48) olguda, olgunun babasına aitti. Sonuç olarak, kullanımı giderek artan ateşli silahların evlerde bulundurulması nedeniyle, bu silahların çocukluk çağı ölümlerine yol açabildiği görülmektedir. Halkımızın; bulunduğu ortamda çocukların ateşli silahlara kolayca ulaşabilmeleri halinde, intihar veya kaza orijinli yaralanma ve ölüm olaylarının meydana gelebileceği, bu nedenle ev gibi yaşam alanlarında mümkün olduğunca ateşli silah bulundurulmaması, mutlaka bulunması gerekiyorsa çocukların ulaşamayacağı, yüksek konumlarda veya sağlam kilit altına alınmış alanlarda emniyetinin sağlanması gerektiği konusunda eğitilmesinin gerekli ve faydalı olduğunu düşünüyoruz.Anahtar kelimeler: Çocuk, ateşli silah, ölüm, adli tıp
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
22

Özdöl Kutlu, Serap. « Erbaba'dan İçi Buğday Dolu Minyatür Bir Çömlek ve Çatalhöyük Kanıtları Bağlamında, Neolitik Dönemde Boğa Sembolizmi ve Ritüel ». Belleten 82, no 293 (1 avril 2018) : 1–30. http://dx.doi.org/10.37879/belleten.2018.1.

Texte intégral
Résumé :
Erbaba'da, içi karbonlaşmış buğday kalıntıları ile dolu minyatür bir çömlek ele geçmiştir. Bu çömlekçik, Neolitik dönemin tipik pişirme kaplarından mineral içerikli, kanca tutamaklı ve şişkin gövdeli çömleklerin, pişirme kabı olamayacak kadar küçük bir formunu oluşturmaktadır. Söz konusu küçük çömleği işlevsel ve sembolik açılardan değerlendiren bu çalışma, Erbaba'daki ve Çatalhöyük'teki kanıtlardan yola çıkarak, MÖ yak. 6600 yıllarından itibaren görülen bu pişirme kaplarının boğa başlarını (bukranyum) simgelediğini ve hayvan biçimli ritüel kapları olan ritonların öncülleri sayılabileceğini öne sürmektedir. Çatalhöyük'ün erken tabakalarında ritüelistik sistem büyük oranda, yabani erkek sığırın toplu halde avlanması ve açık alanlarda tüketilmesi, sonra kalıntıların evlerin içine yerleştirilip, sergilenmesi ve birer "rölik" gibi yeni nesillere aktarılması üzerine kurulmuştur. Orta tabakalardan sonra sosyal organizasyonda görülen değişim, evlerin artan ekonomik bağımsızlığı ve evcil sığırın da günlük hayata girmesi ile birlikte ritüel anlayışının değiştiği, eskinin nadir ve tahrik gücü yüksek, coşkulu ritüellerinden (imgesel), daha sık ve kolay, ev-merkezli ve coşku oranı düşük ritüellere (dogmatik) bir geçiş olduğu anlaşılmıştır. Bu gelişmelere bağlı olarak boğa sembolizmi ev içi sabit uygulamalardan çanak çömlek gibi hareketli nesneler üzerine taşınmaya başlamıştır. Böylece erken tabakalarda ev dışında yapılan yabani boğa ziyafetlerinin yerini, kazılarda çok az sayıda bulunan özel çömlekler içinde pişirilen yemeklerle yapılan "ev içi kutlamaları" almış olabilir. İçlerinde kemikli etlerin pişirildiği tespit edilen bu kaplarda, büyük olasılıkla buğdayın da eşlik ettiği bir tür günümüzdeki "özel gün" yemeği "keşkek"i andıran Prehistorik bir şölen yemeği yapılmış olabilir. Bu yeni uygulama, belirli sosyal gruplar ya da tüm aileler tarafından, belirli günlerde ya da günlük kutlamalar şeklinde gerçekleştirilmiş olabilir. Belki de bu tür bir kutlama, bu dönemle birlikte Çatalhöyüklüler'in sofrasına girmeye başlayan, bir bakıma "ev içine alınmış evcil boğanın temsili kurban edilmesi" idi. Kabın kendisi, yerleşmenin başından sonuna kadar en güçlü sembollerden biri olan boğayı andırıyor ve içinde boğa eti pişiyordu -kuşkusuz diğer hayvanların eti de pişmiştir. Varsıl Çatalhöyük'e göre oldukça küçük boyutlu Erbaba ve çevresindeki yerleşmelerde bu türde uygulamalarla ilgili herhangi bir bilgi kaynağımız olmasa da, tarif edildiği gibi olası bir şölen anı, Çatalhöyük dahil tüm bu yerleşmelerde yiyeceğin ve hayatta kalmanın kutsandığı ve kutsallığın tüm insanlara geçtiği bir ritüelin bir parçası olarak düşünülebilir. Bu çalışma, sonuç olarak içlerinde Erbaba'nın da yer aldığı Geç Neolitik yerleşmelerin tümünde seramikler üzerinde rastladığımız boğa sembolizminin, Çatalhöyük'teki gibi dogmatik bir hale gelmiş yaygın bir sembolü ve daha çok evlerin içinde uygulanan "ev-merkezli" bir ritüel anlayışını temsil ediyor olabileceğini öne sürmektedir. Bu olası ritüel, aynı zamanda Neolitik toplumların sosyal sistemlerini sürdüren ideolojik ve birleştirici bir işlev de görmüş olmalıdır.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
23

ÇAKIROĞLU ÇEVİK, Aylin. « Cumhuriyetin İlk Yıllarında Kadın ve Eğitim Anlayışı : Kadın Dergisinde Eğitim, Eğitim Dergisinde Kadın ». Folklor Akademi Dergisi, 31 juillet 2023. http://dx.doi.org/10.55666/folklor.1319208.

Texte intégral
Résumé :
Kadın, eğitim ve kadının eğitimi konusu birçok ülke için üzerinde önemle durulan konu başlıklarından bazılarıdır. Özellikle ulus-devletlerin kuruluş sürecinde bu konular yönetimlerin politikalarında ağırlık kazanmaktadır. Örneğin, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında gündemi işgal eden önemli konu başlıklarından bazıları bu konulardır. Dönemin koşulları göz önüne alındığında bunlar; ulus kimliğinin kazanılması, vatandaşlık kimliği ve bilincinin oluşturulması, istenen değer ve becerilerle yüklü insani sermayenin üretilmesi ve yeni bir insan ve hatta kadın tipinin kurgulanması için elzemdir. Kadın meselesi, her dönemin kendine özgü koşullarında dönemin ideolojik yapısı ve ataerkil ideolojinin birlikte çalışıp gündeme getirdiği ve en sonunda kadın tipini oluşturduğu bir meseledir. Cumhuriyetin ilk yıllarında ise, ülkenin geri kalmışlığının nedeni olarak görülüp kadınların “kalkındırılmasının” gerektiği ve milletin anneleri olarak yeni neslin yetiştirilmesi görevinin verilmesi söz konusudur. Eğitim ise, hem uluslaşma, kalkınma ve ideolojik altyapının yüklenmesi hem de kadın meselesi için vazgeçilmez bir enstrümandır. Dönemin koşulları itibariyle, azınlık bir okur-yazar kitlesinin varlığı, eğitimin temel işlevleri bakımından büyük bir engel teşkil etmekle birlikte eğitim alanının önemini daha da artırmaktadır. Dolayısıyla eğitimin nasıl kurgulandığı, örtülü öğretim programının (hidden cirriculum) ne olduğu ve bunun dönemin önemli tanıkları olan yayınlara nasıl yansıdığı incelenmelidir. Öyleyse, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki milliyetçi, ilerlemeci ve modernleşmeci bir yaklaşımla kadınların eğitimine yönelik adımlar atılmakla birlikte, kadını ve eğitimi merkezine alan dergiler bu konulara nasıl bakmışlardır? Alandaki iki temel dergide eğitim ve kadın konuları nasıl yansıtılmıştır? Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki dergiler aracılığıyla hem dönemin egemen anlayışını hem de eğitim dergisinde kadına, kadın dergisinde eğitime nasıl yaklaşıldığını anlamak için gerçekleştirdiğimiz bu çalışmada, Muallimler Mecmuası (1922-1927) ve Kadın Yolu/Türk Kadın Yolu (1925-1927) dergileri incelenmiş ve karşılaştırmalı bir biçimde tartışılmıştır. Her iki dergi için genel olarak, eğitimli anne, eğitimli eş/zevce ve vatandaş olarak eğitimli kadın üçlemesi üzerinden ortak bir kadın tipolojisi çizilmekle birlikte, Muallimler Mecmuası’nda öğrenci ve öğretmen kadın vurgusu ile kadının eğitim sürecinin önemli bir parçası olduğu vurgulanmıştır. Dönemin makbul vatandaşları olacak kadınların, eğitimli olmaları ve aileden başlayarak tüm millete yayılacak bir modernleşme sürecinin aktörleri olmaları beklenmektedir. Ayrıca, kadının, eğitimli anne ve eş olarak kurgulanması, aynı zamanda ataerkil ideolojinin yeniden üretilmesine de işaret eder.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
24

ALTIN, Kader, et Elif KÖMÜRCÜ. « Memlüklerde Levirat Evlilikler ». Alınteri Sosyal Bilimler Dergisi, 28 décembre 2022, 161–69. http://dx.doi.org/10.30913/alinterisosbil.1159658.

Texte intégral
Résumé :
En geniş anlamıyla “levirat” kavramı, kocası ölen kadının, kocasının geride kalan erkek yakınlarından biri ile evlenmesi geleneğine verilen isimdir. Leviratı besleyen kültürel bağlamı biçimlendiren pek çok bileşen bulunmaktadır ama en önemlisi kadınların konumlandırıldığı ikincil alandır. Bu alan içerisinde kadın erkeğe ait bir mülk olarak kabul edilmiştir. Kadın tarafından seçilen ev, kocanın evidir. Ancak o evde meşru bir konum kazanmanın yolu da aktif gelin rolünü sürdürmekten geçmektedir. Bu meşru sürekliliğin anahtarı levirattır. Dul kadınlar erkeğin ailesinin velayetinin geleneksel kültürde meşru kabul edilmesinden dolayı sözlü hukuk kapsamında da bir hak arama sürecini başlatmadıkları için levirata giden süreci durdurmak daha da güç hale gelmiştir. Levirat evlilikler, Türk devletlerinin bir politikası olup akrabalık tesis etmek suretiyle bölgede hâkim/güç̧ konumuna gelmelerini sağlamıştır. Çünkü̈ daha önceki Türk devletlerinde de evlenilecek kadın siyasi bir çıkara hizmet etmek amacıyla seçilmiştir. Esinin vefatıyla devlet düzeninin bozulmasının önüne geçilip, kadının kendi ailesinin yanına dönmesine izin verilmeyip hanedan içinden yeniden evlendirilerek devlet düzeninin devam etmesi sağlanmıştır. Bu çalışmada geleneksel toplumlarda uygulama alanı bulan evlilik biçimlerinden biri olan levirat uygulamasının Memlük Devletindeki yönetici zümrenin gerçekleştirdiği dokuz levirat evlilik üzerinde durarak, daha önce Türk siyasi hayatında gerçekleştirilen levirat evliliklerden farklı olarak, evliliklerin siyasi bir sıhriyet bağı kurmak üzerine yapılmadığını ortaya koyarak, bu evliliklere yönelik değerlendirmeler yapılmıştır.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
25

RENÇBER, İbrahim. « TÜRK HAVA YOLLARININ KURUMSAL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK PERFORMANSININ ENTROPİ VE TOPSIS YÖNTEMLERİYLE İNCELENMESİ ». Yönetim Bilimleri Dergisi, 5 février 2024. http://dx.doi.org/10.35408/comuybd.1397485.

Texte intégral
Résumé :
Bu çalışmanın amacı, Borsa İstanbul Sürdürülebilirlik 25 endeksinde işlem gören tek hava yolu işletmesi olan Türk Hava Yollarının kurumsal sürdürülebilirlik performansını ekonomik, sosyal ve çevresel boyutları kapsamında incelemektir. Araştırma kapsamındaki verilere işletmenin 2018-2022 yılları arasında yayımladığı sürdürülebilirlik raporları, faaliyet raporları ile mali ve operasyonel sunumlardan ulaşılmıştır. Söz konusu verilerin analizi çok kriterli karar verme yöntemlerinden entropi ve TOPSIS yöntemleriyle yapılmıştır. Entropi yöntemi analiz sonuçlarına göre ekonomik sürdürülebilirlik kapsamında en yüksek önem ağırlığına sahip kriter Ücretli Yolcu-Km iken Arz Edilen Koltuk Kilometre Başına Maliyet en düşük önem ağırlığına sahip kriter olmuştur. Çevresel sürdürülebilirlik kapsamında en yüksek önem ağırlığına sahip kriter Toplam Su Tüketimi iken en düşük önem ağırlığına sahip kriter Yakıt Verimliliği olmuştur. Sosyal sürdürülebilirlik kapsamında en yüksek önem ağırlığına sahip kriter doğrudan istihdam edilen çalışanlara verilen İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimleri iken en düşük önem ağırlığına sahip kriter ise çalışan Kadın sayısı olmuştur. TOPSIS yöntemi analiz sonuçlarına göre işletmenin ekonomik sürdürülebilirlik performansının en yüksek olduğu yıl 2022 olmuşken 2020 yılı en başarısız yıl olmuştur. Çevresel sürdürülebilirlik performansı açısından 2019 yılı en başarılı yıl olmuşken 2021 yılı en başarısız yıl olmuştur. Son olarak, işletmenin sosyal sürdürülebilirlik performansının en başarılı olduğu yıl 2021, en kötü olduğu yıl ise 2019 yılı olmuştur.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
26

ÇETİNER, Muazzez. « SUSTAINABLE FASHION AND REGIONAL BRANDING : TOKAT PROPOSAL ». Folklor Akademi Dergisi, 19 avril 2023. http://dx.doi.org/10.55666/folklor.1176780.

Texte intégral
Résumé :
Günümüz moda anlayışında hızlı moda, tüketim kültürünün bir uzantısı olarak hakimiyetini sürdürmektedir. Bunun yanında moda dünyasında sürdürülebilir akımlar bilinçli marka, tasarımcı ve tüketiciler sayesinde her geçen gün artmaktadır. Bu akımlar arasında şeffaf ve adil tasarım, üretim ve tüketim süreçlerini savunan sürdürülebilir moda Türk Tekstil ve Moda endüstrisi için yeni olmakla birlikte endüstrinin sahip olduğu değerlerle örtüşmektedir. Sürdürülebilirlik kavramı çok boyutlu ve esnek yapısı ile moda tasarım alanında araştırılmaya ve keşfedilmeye açıktır. Sürdürülebilir modanın bu yönü göz önünde bulundurularak tasarımcılara sürdürülebilir tasarım uygulamalarının entegrasyonunda fikir vermek ve ilham olmak amacı ile yola çıkılmıştır. Sürdürülebilir moda tasarımının doğal baskı boya, doğal lif kullanımı, geleneksel bilgi ve teknik kullanımı, zanaat temelli uygulamalar, geri ve ileri dönüşüm, ileri teknolojik rejenere lif kullanımı, yeni nesil lif kullanımı vd. gibi birçok yolu mevcuttur. Bu çalışmada bölgesel markalama sürdürülebilir moda tasarımında bir strateji olarak sunulmuştur. Çalışmada sürdürülebilir moda tasarımı, bölgesel markalama ve bölgesel markalamanın bir çeşidi olan coğrafi işaretler ele alınmıştır. Belirli bir bölgeye ait yerel değerlerin korunmasında ve pazarlanmasında önemli katkıları olan bölgesel markalama kavramı, sürdürülebilir moda değerlerinin korunmasında günümüz moda endüstrisinde yeniden değer kazanması adına kaldıraç etkisine sahip bir strateji olarak sunulmuştur. Bölgesel markalamanın bir yöntemi olarak coğrafi işaretler ve coğrafi işaretlerin sürdürülebilir moda birlikteliği, ortaya çıkan güç ve değerler tartışılmıştır. Çalışmanın bulgular bölümünde Türk Patent ve Marka kurumuna başvurmuş bölgesel markalanan coğrafi işaret tescilli ya da başvurulu tekstil ve moda ürünleri tablo halinde verilmiştir. Bu tablo içerisine halı, kilim ve takı grupları alınmamıştır. Anadolu’nun hemen her bölgesi gibi zengin ve en eski medeniyetlerinin izlerini taşıyan Tokat yöresi sürdürülebilir moda tasarımına ilham olacak unsurları barındırmaktadır. Tokat’a ait geleneksel tekstil değerlerinin sürdürülebilir yollarla yeniden düşünülmesi ve tasarlanması amacıyla bölgeye ait geleneksel tekstil ve moda değerleri incelenmiş ve çalışmada sunulmuştur. Çalışmanın uygulama bölümünde bölgesel markalama stratejisi kullanan marka ve tasarımcılara ilham olması düşünülen iki adet sürdürülebilir kadın giysi tasarımı yapılmıştır. Tasarımlara ilham olan Tokat’a ait yöresel ve geleneksel giysi ve aksesuar çeşitleri ve geleneksel üretim teknikleri araştırılmıştır. Tasarımlarda kullanılan esin kaynakları şöyledir; Tokat tahta el baskı tekniği ve coğrafi işaretli Tokat yazması, iç ve dış saya, yağlık/yakalık, şal öynük, Tokat Nebiköy boncuk gerdanlık, yöresel giysilerde kullanılan ip ve boncuklu süsleme tekniği ve yine yöresel giysilerde kullanılan renkli ipliklerle saçaklı süsleme tekniği incelenmiştir. Çalışmada sürdürülebilir moda tasarımcılarına tasarım sürecinde sürdürülebilir birçok yoldan biri olarak geleneksel unsurları kullanma süreci işlenmiştir. Tokat yöresindeki giysi, süsleme teknikleri ve aksesuarlardan yola çıkarak iki adet tasarım moda resmi ve teknik çizimleri ile sunulmuştur. Sonuçta çalışmanın bulgular bölümünde tartışılan sürdürülebilir moda ve bölgesel markalama birlikteliğinden doğan kaldıraç etkisi, tescillenen ve başvurulan coğrafi işaretler ile hayata geçirilebildiği, bu iki pazarlama stratejisinin birbiri ile örtüştüğü ve birbirlerini desteklediği ortaya koyulmuştur.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
27

GÜMÜŞ, Şule. « Kültürden Türkülere Yansıyanlar : Bitlis Türkülerinde Kadın ». Korkut Ata Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 28 février 2023. http://dx.doi.org/10.51531/korkutataturkiyat.1247248.

Texte intégral
Résumé :
Türkü; ezgi ile söylenen Anonim Halk Edebiyatı ürünlerinden biridir. Şiir ve müziği bir araya getiren türkü, içinden çıktığı toplumun kolektif bilinçdışı ve bilinçaltının yansımasıdır. Acılar, sevinçler, beklentiler kısacası yaşananlar ve yaşanamayanlar türkülerde varlık kazanır. Türküler ait oldukları toplumun en önemli kültürel bellek mekânlarıdır ve o toplumu oluşturan fertlerin duygu paylaşımını sağlayarak onları bir arada tutar. Türküler toplum hayatının beşikten mezara kadar her anını anlatabilecek zengin bir içerik dünyasına sahiptir. Bu çalışmada Bitlis türkülerinde kadının ele alınış biçimleri değerlendirilmiştir. Bitlis kültür zenginliği olan bir ildir. Bu zenginlik türkülere de yansımıştır. Bitlis türküleri halkın geleneksel yaşamını, Bitlis’in coğrafi yapısını, ekonomik durumunu sanatlı bir şekilde ele almaktadır. Bu bağlamda kadın da Bitlis türkülerine konu olmuştur. Kültürümüzde kadın; ana, eş, sevgili ve kardeş olarak değer görmüş tarih içerisinde sosyal ve siyasal açıdan önemli konumlarda yer almıştır. Toplum hayatında kadına verilen bu değer sözlü edebiyat ürünlerine de yansımıştır. Bitlis türkülerinde de kadın toplumun hayat tasavvuruna uygun olarak işlenmiştir. Bitlis türküleri; doğrudan bir kadın için söylenenler, kadınların kişiliklerini ele alanlar, kadınların görünüşünü ele alanlar, kadının giyim kuşamını ve takılarını ele alanlar, kadına olan aşkı ele alanlar, kadınların yaşadıkları sıkıntıları ele alanlar, kadının toplumsal rolünü ele alanlar, kadına serzenişi içerenler ve kadın ağızlı türküler olmak üzere dokuz başlık altında tahlil edilmiştir. Yapılan inceleme neticesinde Bitlis türkülerinin, kadını kültürel yaşamdaki konumuyla ele aldığı tespit edilmiştir. Bu açıdan değerlendirildiğinde günümüzün ve gelecek nesillerin hayat algısı inşa edilirken kadının sosyal hayattaki yeri konusunda türkülerin yol gösterici olacağını söylemek mümkündür.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
28

ÜNALAN TURAN, Sümeyra, et Abdurrahman KURT. « TANZİMAT’TAN ERKEN CUMHURİYET’E DEĞİŞİM İÇERİSİNDE KADIN VE “YENİ KADIN” SÖYLEMİ ». Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 10 mai 2023. http://dx.doi.org/10.51447/uluifd.1077523.

Texte intégral
Résumé :
Bu makale, Türk modernleşme sürecinin Tanzimat, II. Meşrutiyet ve Erken Cumhuriyet aşamalarında merkezî rol oynayan kadın ve ideal kadın söylemlerindeki değişime odaklanmaktadır. Makalede bu üç dönemde eğitim, çalışma, aile hayatı ve gündelik yaşamdaki kadın değişimini bütüncül ve süreklilik ilişkisi içerisinde ele almak amaçlanmaktadır. Bu sebeple çalışmada, uzun süreli tarihsel ve toplumsal dönüşümleri, makro ve mikro etkileşimleri ihmal etmeden bütünsel olarak analiz eden tarihsel sosyoloji yaklaşımı kullanılmıştır. Makalede birçok disiplinin kesişme noktasında bulunan kadın konusuna odaklanıldığı için farklı bilim dallarına ait pek çok kaynaktan yararlanılmıştır. Çalışma neticesinde her üç dönemde de gelecek nesilleri yetiştirme rolü nedeniyle kadınların eğitilmesinin merkeze alındığı ve aile odaklı bir kadın söyleminin geliştirildiği tespit edilmiştir. Kadının toplumsal hayata katılımı bakımından ise Cumhuriyet’in ilanından sonra farklı bir yol haritası çizilmiş, Batılı giyim tarzı ile mesleklerini icra eden kadınlar, Cumhuriyet’in sembolü hâline gelmişlerdir. Her üç dönem kadının eğitimi ve aile içi rolleri bakımından benzerlik arz etse de iyi Müslüman, iyi anne, iyi eş olarak formüle edilen Osmanlı yeni kadını, Cumhuriyet Dönemi’nde iyi anne, iyi eş, iyi yurttaş kadına evrilmiştir.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
29

KAFKASYALI, Emine Gülselcen. « CEDAW’DAN İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE KADIN HAKLARI VE TÜRK İÇ HUKUKUNA ETKİLERİ ». Giresun Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 26 juin 2023. http://dx.doi.org/10.46849/guiibd.1310854.

Texte intégral
Résumé :
İnsan hakları konusunda dünya genelinde belirli bir uzlaşı sağlanırken insan kavramının içinde yer alan ancak tüm toplumlarda var olan kadının her alanda ve her bakımdan geri olması insan haklarının tam olarak gerçekleşmesini engellemekteydi. Kadınlar sadece geri kalmış toplumlarda ayrımcılığa uğramamakta gelişmiş toplumlarda da kadınlara yönelik ayrımcılık söz konusuydu. Batı'da ortaya çıkan kadın hareketleri ya da feminist hareketler bu ayrımcılığın ortadan kaldırılması amaçlıydı. Başlangıçta eğitim hakkı, oy hakkı gibi taleplerden yola çıkan kadın hakları savunucuları 1960’lı yıllardan itibaren toplumun her alanındaki ayrımcılığın ortadan kalkması ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (İHEB)’ndeki ilkelerin tam anlamıyla hayata geçirilmesinin mücadelesini verdi. Tek başına insan haklarıyla ilgili düzenlemelerin kadınların haklarını sağlamada yetersiz kalması spesifik düzenlemeler yoluyla kadın haklarının geliştirilmesi için çaba harcandı. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW), bu bakımdan önemli bir dönüm noktasıdır. İnsan haklarının tam anlamıyla uygulanması, dezavantajlı durumda olan kadınların haklarının daha fazla korunması ile mümkündür. Bu sebeple kadına karşı her türlü ayrımcılığı yasaklayan CEDAW, taraf devletlerin iç hukuklarının Sözleşme ile uyumlu hale getirilmesinde denetim mekanizmaları yoluyla taraf devletler üzerinde zorlayıcı bir etkide bulundu. CEDAW’la başlayan kadın hakları ile ilgili evrensel düzenlemelerin yanı sıra Avrupa Konseyi de Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) ile özellikle şiddet odaklı hak ihlallerini ortadan kaldırmak amacıyla taraf devletlere yeni yükümlülükler getirdi. CEDAW’a ve İstanbul Sözleşmesine taraf olan Türkiye kendi iç hukukunda Anayasa başta olmak üzere birçok kanunda köklü değişiklere giderek taraf devlet olarak yükümlülüklerini yerine getirmeye çalışmaktadır. Sadece kamu kurum ve kuruluşlarının ve personellerinin değil toplumun tüm bireylerinin kadın hakları konusunda bilinçlenmesi sağlanmaya çalışılmaktadır. Türkiye, İstanbul Sözleşmesinden 20 Mart 2021 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle çekilmiş olsa dahi, uluslararası sözleşme olan CEDAW, Anayasa, Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve 6248 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, kadın haklarını korumaya her bakımdan devam etmektedir.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
30

ÖNER, Mustafa. « SEMANTIC CHANGES IN TURKISH TITLES ». Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Dergisi, 6 décembre 2023. http://dx.doi.org/10.32321/cutad.1370176.

Texte intégral
Résumé :
Türk toplumunda özellikle son yüzyılda, sıradan insanın vatandaş olarak belirdiği büyük toplumsal değişim, Türkçede asırlardır kullanılan kadın, hanım, bey, efendi gibi ünvanların anlamlarını etkilemiştir. Orta Çağ'a ait bu yüksek ünvanların çağdaş toplumda sıradan insanlar için kullanılması, bu ünvanlardaki anlam yapısını değiştirmiştir. Eski Türk yazıtlarında ilk kez görülen katun biçimi "imparatoriçe" anlamındadır. Bu ünvanın anlamındaki yüksek içerik Osmanlıcada da devam etmiştir. Osmanlı hükümdarlarının kadınları için önceleri Farsça ḫâtûn ardından da Arapça sultân ünvanları kullanılmıştır. Fakat XVII. yüzyıldan itibaren Osmanlı Sarayında kadın ünvanı yayılmıştır. Bu kadın ünvanının kullanımı son padişah Vahideddin dönemine kadar sürmüştür. XX. yüzyıl başlarında, 1908'deki Jön Türk Devrimi ve 1923'teki Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile birlikte özgürlük, eşitlik, uluslaşma ve laiklik gibi büyük yenilikler hep kadına odaklanmıştır. Kadının kamusal ve toplumsal alana böyle girişi kadın sözünde de anlam değişmesine yol açmıştır. Şehirlerde çalışan kadınların artmasıyla birlikte ev temizliğine giden kadınlar da görülmeye başlamıştır. Türkçede daha önce kullanılmayan temizlikçi kadın tamlaması türemiştir. Dilde bir ellipse sonucunda gelişen kadın "temizlik için evlere giden vasıfsız işçi kadın, yardımcı, hizmetçi" anlamı çok yenidir. Böylece Orhun Yazıtlarında devlet düzeyindeki katun ve Osmanlı imparatorluk sarayındaki kadın "imparatoriçe" ünvanının özellikle son yüz yıldaki büyük toplumsal değişimle bu yepyeni anlamına eriştiğini görüyoruz. Buna benzer anlam değişmesi hanım ünvanında da görülmektedir: Orta Çağ Türk devletlerinde han ile aynı yüksek siyasi daireye ait olan hanım "imparatoriçe" ünvanı Osmanlıcada "nikahlı kadın" anlamında yayılmıştır. Çağdaş Türkçede ise "saraylı kadın" veya "nikahlı kadın" anlamı olmadan toplumdaki her kadın için sadece cinsiyet belirten biçimde kullanılmaktadır. Türkçedeki beg (> beğ > bey) ünvanı ilk kez Orhun yazıtlarında geçer: Eski Türkçe. bodun ile ifade edilen "halk, avam" kavramının karşıtı olarak begler terimi, asaleti ve beylerin hakimiyet düzenini ifade eder. Türkçe beg > beğ > bey ünvanı daima onur verici bir karakter taşır. Eski Türkçe beg ünvanındaki askerî ve idari içerik asırlarca devam etmiştir. Osmanlı Devletinin kurucusu olan Osman ve oğlu Orhan da bu ünvanla anılmıştır. Eski Anadolu Türkçesinde baştan beri görülen beg > Osmanlıca beğ > Türkiye Türkçesi bey sözündeki askerî ve idari içerik, Cumhuriyet çağını yaşadığımız son yüz yıl boyunca artık yoktur. Türkiye Türkçesinde askerî ve idari ünvan olmaktan çıkıp sadece mösyö veya mister gibi bir hitap anlamıyla sıradanlaşmıştır. Türkçedeki bu ünvanların "efendi" gibi yüksek içeriklerini kaybetmesi, Hint Avrupa dillerinde de görülmektedir: Latince seigneur > İngilizce sir "efendi; bey"; Latince mon seigneur > Fransızca monsieur "efendi; bey".
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
31

TAŞ, Mehmet Recep. « Handan ve Uyanış Romanlarında İdealize Edilen Kadin Kimliklerinin Ortak Semboller Üzerinden Karşılaştırılması ». Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 6 décembre 2022. http://dx.doi.org/10.47948/efad.1173054.

Texte intégral
Résumé :
Amerikan ve Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından Kate Chopin ve Halide Edip Adıvar, Uyanış (1899) ve Handan (1912) adlı yapıtlarını modernizmin yeni yeni ortaya çıkmaya başladığı bir dönemde, fakat farklı coğrafya ve kültürlerde kaleme almışlardır. Genel olarak her iki yazar da kadın haklarını savunan, kadınların erkek egemen toplumlarda baskı altında bir yaşama mahkum olduklarını dile getiren yazarlar olarak tanınmaktadırlar. Romanların yazıldığı dönem aynı zamanda birinci dalga feminist söylemlerin revaçta olduğu bir döneme denk gelmektedir. Dönemin sosyal ve kültürel kodlarını ve toplum yapısının kadına bakış açısının nasıl olduğunu yansıtan romanlar, genellikle kadın haklarını vurgulayan ve savunan romanlar olarak değerlendirilmektedirler. Her iki romanın da ana karakterleri, o dönemde yerleşik ataerkil erkek egemen yapı ile mücadele etmekte, bu nedenle ruhsal olarak yıpranmakta ve bu baskılardan kurtulmak için ‘deniz’e sığınmaktadırlar. Bu bağlamda, hem yazarların hayat tecrübeleri, hem de kahramanların erkek egemen topluma karşı gösterdikleri davranış ve tepkilerden yola çıkan bu makale, farklı coğrafyalara ve kültürlere mensup iki kadın kahramanı ‘Deniz’ imgesi üzerinden karşılaştırıp aralarındaki benzerlik ve farklılıkları ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
32

TETİK IŞIK, Seher. « Modernleşme Bağlamında Kadın, Kimlik ve Mekan’ın İnşası : Toplumsal Cinsiyet Rolleri Işığında Radyo’da Kadın İcracılar ». Yegah Müzikoloji Dergisi, 24 décembre 2022. http://dx.doi.org/10.51576/ymd.1214945.

Texte intégral
Résumé :
Modernleşme Bağlamında Kadın, Kimlik ve Mekan’ın İnşası: Toplumsal Cinsiyet Rolleri Işığında Radyo’da Kadın İcracılar ÖZ Türkiye’de kadınların müzikle ilişkilendirildiği ilk yazılı belgeler Cumhuriyet’in ilk yıllarına uzanmaktadır. Derleme çalışmaları kadınların müzikle ilişkilendirildiği ilk belgeler arasında yer almakla birlikte, mekânsal olarak da kadını özel alanda müzikle ilişkilendiren metinlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Devletini modern bir ulus devlet olarak inşa eden son dönem Osmanlı aydınının, Osmanlı devletinin resmi ideolojisini reddederek yerine pozitivizmi benimsemesi; böylelikle devletin ve toplumunun resmi ideolojisini, eğitim kurumlarını ve toplumun dünya görüşünü pozitivist ideolojinin öngördüğü şekliyle bilim adamının otoritesini ikame etmesi, toplumunun değişimini mümkün kılmıştır. Bu durum kadınların toplum içerisinde daha görünür hale gelmesine, böylelikle cinsiyet körlüğünün de aşılmasına katkı sağlamıştır. Cumhuriyetin ilk kamusal kurum ve kuruluşlarından birisi olan radyo; Türk kadınının kamusal alandaki varlığının belki de en hızlı, en etkili biçimde görünür olduğu yerdir. Bu nedenle bu makalede 1950li yıllarda yayınlanan Radyo Haftası, Radyo Dergisi, Radyo Magazin, Radyonun Sesi gibi dergilerde yayınlanmış olan yazılardan yola çıkarak kamusal bir alan olan radyoda kadın; kimlik ve mekan bağlamında ele alınmıştır.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
33

SEBİK GÜNDÜZ, Ceylan. « II. Meşrutiyet Dönemi Kadın Algısının Sanata Yansıması : Girişimci Kişiliğiyle İlk Türk Kadın Ressam Mihri Rasim ». 19 Mayıs Sosyal Bilimler Dergisi, 22 juin 2022. http://dx.doi.org/10.52835/19maysbd.1126749.

Texte intégral
Résumé :
Bu çalışma avangard kişiliğiyle Türk resim sanatı adına birçok konuda cesaret temsili olmuş ilk Türk kadın ressamlarımızdan Mihri Rasim’in girişimci kişiliğiyle, Osmanlı’da ilk kız sanat okulu olan İnas Sanayi-i Nefise Mektebini kurma sürecinin girişimcilik ruhu bağlamında ele alınmasını amaçlamaktadır. Nitel araştırma yöntemi kapsamında tarama modeli kullanılarak toplanan veriler güncel literatür ışığında girişimcilik kavramıyla ilişkilendirilerek bulgular saptanmıştır. Beliren bulgular doğrultusunda, sanatçının doğuştan gelen girişimci mizacı, yetiştiği ortam ve imkanlar doğrultusunda betimlenmiştir. Avangard edimlerini bireysel varlığının her aşamasında girişimci ruhuyla birleştiren sanatçının İnas Sanayi-i Nefise Mektebini kurma sürecinde gösterdiği cesaret, azim ve kararlılığının yanı sıra, sanatının icrasında resmini yaptığı kişilerin seçiminden, resmin kompoze edilişine kadar her done onun girişimsel liderlik özelliğini işaret etmektedir. Osmanlı’nın geçiş sürecinde olmasının yarattığı koşullar dahilinde sanata ve sanat eğitimine olan bağlılığı uğruna birçok zorlukla karşılaşmış ve yılmadan mücadele etmeye devam etmiştir. Mihri Rasim, uğraşları, zevkleri ve yaşam tarzıyla çizdiği kadın imajıyla toplum tarafından kabul görülmekte zorlanmasına rağmen, erkek egemen toplum yapısında Türk kadının çağdaşlaşması bağlamında girişimleri oldukça önemlidir. Nihai olarak Mihri Rasim’in, seçtiği yol ve rotasına bakıldığında, maceralı ve zor bir sanat hayatı olduğu söylenebilir. Türk resim sanatına bıraktığı kültürel mirası ile sanatçının girişimci yönünün işlendiği bu çalışmanın yeni akademik araştırmalara kaynak teşkil etmesi umulur.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
34

BAHŞİ, Bahtiyar. « EVALUATION OF SELANIK FOLK SONGS IN TERMS OF VOCABULARY AND CULTURAL MOTIFS ». Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Dergisi, 30 mars 2023. http://dx.doi.org/10.32321/cutad.1182670.

Texte intégral
Résumé :
Türküler genel olarak Türk insanın yaşam biçimini, sosyo- kültürel özelliklerini, tarihsel süreç içerisinde yaşadıklarını, dini inanışlarını, gelenek ve göreneklerini yansıtan kültürel ögelerden biridir. Ayrıca türküler toplumun yaşadığı olaylar karşısındaki tepkilerini, duygularını yansıtan sözlü edebiyat ürünüdür. Bu yüzden Türküler hem halkın sosyal hayatını hem de müziğini ve şiirini ilgilendirdiğinden halk bilimi incelemelerinde önemli bir yer tutar. Türk tarihinin önemli şehirlerinden biri olan Selanik yöresinde de Türk folkloru günümüze kadar yaşatılmıştır. Bu folklor içerisinde yer alan türkülerin önemi oldukça fazladır. Türk dilinin söz varlığı edebi eserler, şiirler, tarihi metinler gibi yapıtların yanı sıra şifahi kültüre at olan türkülerden hareketle de ortaya konulmaktadır. Şimdiye kadar Selanik ile ilgili çalışmalar yapılmış fakat türkülerde söz varlığına dair bir çalışma yapılmamıştır. Bu eksiklikten yola çıkılarak yapılan bu araştırmada Selanik türkülerindeki söz varlığını ve kültürel motifleri tespit edebilmek amaçlanmıştır. Çalışmada betimsel yöntem kullanılmıştır. Bu kapsamda Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) kaynaklarından ulaşılan Selanik yöresine ait yirmi altı türkü doküman incelemesi yapılarak incelenmiştir. İncelenen Selanik türküleri konuları bakımından bir tasnife tabi tutulmuş ve yapılan tasnife uygun düşen türkü örnekleri verilmiştir. Ayrıca türkülerde kültürel motiflere yörenin yer şekilleri ve dış mekân unsurları, iklim, hayvanlar, bitkiler, dinî ögeler, renkler, kadın ve erkek adları, akraba, giyim eşyaları ve takılar, kullanılan eşyalar, yiyecek ve içecek ve organ isimlerinin kullanıldığı görülmektedir. Araştırmanın sonucunda Selanik yöresi türkülerinde yer alan söz varlığının yöreye ait kültürel dokuyla yakından ilişkili olduğu saptanmıştır. Bu türkülerin okulların farklı kademelerinde kültür aktarımı amacıyla kullanılması faydalı olacaktır. Selanik türküleri hakkında özellikle muhteva, ses, kelime ve cümle incelemesi açısından yapılan çok fazla çalışmanın ve yazılı kaynağın olmaması çalışmanın sınırlı kalmasına sebebiyet vermiştir.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
35

ÖNKOL, Abdulkadir. « Uygur Destanında Alp Kadın Tipi : Gülendem ». RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 20 février 2024. http://dx.doi.org/10.29000/rumelide.1439728.

Texte intégral
Résumé :
Geçmişten günümüze destanlar, oluşturulduğu toplumun değerlerini yansıtmış, kültürel kimliklerinin oluşumunu sağlamış ve millî bilincin uyanışında önemli rol oynamıştır. Türklerde destan anlatma geleneği İslamiyet öncesi sözlü kültüre dayanmaktadır. Bu dönemde oluşan destanlar bozkır yaşam kültürüne sahip olan Türklerin savaşçı ve kahraman özellikleri etrafında şekillenmiştir. Bu yaşam tarzı destanlarda savaşçı-kahraman “alp tipi” nin doğmasını sağlamıştır. Alp tipi, halkı için her türlü fedakârlıkta bulunan savaşçı bir kahraman olarak destanlardaki olaylara yön veren kişidir. Destanlarda genellikle erkek alp tipinin öne çıktığı görülür. Ancak kadınların da Türk toplumunda erkekler kadar savaşçı özelliğe sahip olduğu, halkının hayatta kalma mücadelesinde onlara önderlik ettiği ve onların birliğini korumaya çalıştığı destan metinlerinde görülmektedir. Türk destan anlatma geleneği içerisinde önemli bir yere sahip olan Uygurların, geçmişten günümüze destancılık geleneğini sürdürdükleri bilinmektedir. Bu çalışmayla Uygur destanlarında kadının yeri ve önemini tespit etmek amaçlanmıştır. Buradan harketle, Uygurlara ait olan Gülendem destanında karşımıza çıkan kadın kahraman “Gülendem”, alp kadın tipinin özelliklerinden yola çıkılarak metin analizi yöntemiyle incelenmiştir. Gülendem destanı Uygur destanları üzerine yapılan tasniflerde aşk ve kahramanlık konulu destan olarak değerlendirilmektedir. Çalışmada kullanılan Gülendem destan metni, Hâkimcan Hemrayef tarafından düzenlenerek 1991 yılında, Almatı’da, Arzu dergisinde yayımlanan metnin Abdulhakim Mehmet tarafından hazırlanan Türkiye Türkçesine aktarılmış hâlinin bulunduğu, Uygur Halk Destanları III adlı eserden alınmıştır. Destanda Gülendem, şiir okuma yeteneği, güzelliği ve zekâsının yanında lider ve savaşçı bir kahraman olarak da öne çıkmaktadır. Özellikle ülkesini ve halkını korumak için verdiği mücadeleler onun alp kadın tipi olarak değerlendirilebileceğini göstermektedir.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
36

Cemiloğlu, Meltem. « WESTERN TÜRÜNE MEYDAN OKUMAK : “THE POWER OF DOG“ FİLMİNDE TOPLUMSAL CİNSİYET VE ERKEKLİK ANALİZİ ». Anadolu Üniversitesi Sanat & ; Tasarım Dergisi, 28 août 2023, 20–39. http://dx.doi.org/10.20488/sanattasarim.1505726.

Texte intégral
Résumé :
Bu çalışma, Thomas Savage’ın 1967 tarihli romanına dayanarak Jane Campion tarafından yazılıp yönetilen 2021 yılı yapımı “The Power of Dog” filminde Western türü geleneklerinin nasıl yapılandırıldığını araştırmaktadır. Klasik bir western filmi mi yoksa western türünü ve efsanevi Amerikan kovboyunu yapısöküme uğratan bir film olup olmadığı sorunsalı ile yola çıkılmaktadır. Bu tarz türsel geleneklerde süregelmiş cinsiyet dinamiklerinden yola çıkılarak filmdeki toplumsal cinsiyet ve erkeklik temsillerinin sorgulanması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda, filmdeki toplumsal cinsiyet rollerini analiz etmek için öncelikle western türünün gelenekleri ortaya konmuştur. Sonrasında, Western türünün geleneklerinde bulunan karşıtlıklar ile toplumsal cinsiyet ve erkeklik arasındaki ilişki feminist film kuramı çerçevesinde ele alınmış ve filmin içerdiği anlamlar nitel bir yöntem olan tür analizi ile incelenmiştir. Bu anlam arayışında feminist film kuramı, sinemada toplumsal cinsiyetin nasıl inşa edildiğini ve temsil edildiğini anlamak için önemli bir analitik araç olmuştur. Western türü, geleneksel olarak erkek kahramanları merkezine yerleştirerek ve kadın karakterleri ikincil bir rolde tutarak hegemonik erkeklik ideallerine dayanan erkek egemen bir perspektife sahiptir. Ancak, “The Power of Dog” filmi içerdiği ikiliklerle feminist film kuramı bağlamında Western türündeki geleneksel cinsiyet dinamiklerini sarsan ve cinsel kimliklerin karmaşıklığına vurgu yaparak hegemonik erkeklik anlayışını sorgulayan bir perspektif sunar. Böylece “The Power of Dog” filmi Western türünün geleneksel cinsiyet normlarına meydan okuyan bir anti-western türü olarak tanımlanabilir.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
37

YILDIRIM, Zeynep. « İsmail Gaspıralı'da Alafrangalık Algısı ve Hikâyelerindeki Alafranga Tip Örneği : Cevat Bey ». Korkut Ata Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 7 décembre 2023. http://dx.doi.org/10.51531/korkutataturkiyat.1387240.

Texte intégral
Résumé :
Türk Dünyasının önemli fikir adamlarından biri olan İsmail Gaspıralı (1851-1914) gerek eğitim olsun gerek basın yayın olsun pek çok alanda faaliyet göstermiş, Türk topluluklarının modernleşmesi için çalışmıştır. Yayınladığı Tercüman gazetesi aracılığıyla pek çok kişiye ve topluluğa ulaşmış olan Gaspıralı, bu gazetede sadece siyasî ve fikrî yazılar kaleme almamış aynı zamanda tefrika halinde roman ve hikâyeler de yayınlamıştır. Kendisinin kaleme aldığı hikâyelerde, cesaret, ideal ülkenin nasıl olması gerektiği, kadın-erkek eşitsizliği ve kadınların toplumdaki yeri gibi konular hakkında düşüncelerini açıklamış olmasına rağmen, esas olarak üzerinde ısrarla durduğu konu eğitim sorunudur. Bu sorunun sonucu olarak Doğu ile Batı ülkeleri arasındaki fark ortaya konulmuş ve Doğu'nun geri kalmışlığı anlatılmıştır. Geri kalmışlığın ortadan kaldırılmasının ise düzgün bir eğitim ile sağlanabileceği görüşünden yola çıkarak Usul-i Cedit adını verdiği yeni bir eğitim modelini kurgulamış, bunu gerek gazetedeki yazılarında açıklayarak anlatmış gerekse de açtığı okullarda hayata geçirmiştir. İsmail Gaspıralı'nın eğitimsizlikten veya yanlış eğitim modellerinden kaynaklanan sıkıntıların yol açtığı sonuçları anlattığı roman ve hikâyelerine bakıldığında ise -diğer pek çok sıkıntının yanında- ilk bakışta pek de dikkat çekmeyen bir soruna, "Alafrangalık" sorununa parmak bastığı görülmektedir. Bu çalışmada İsmail Gaspıralı'nın "Ahmet Bey Taşkesenli ve Bedros Ağa Karakaşyan" (1895) hikâyesinde alafranga özellikler gösteren Ahmet Bey'in oğlu Cevat Bey merkeze alınarak Ahmet Mithat Efendi'nin Felâtun Bey ile Rakım Efendi (1875) romanının başkişilerinden olan alafranga tip örneği Felâtun Bey ile karşılaştırılacak ve eğitim sorununun yol açtığı yanlış Batılılaşma örneği üzerinde durulacaktır.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
38

BÜYÜKBAŞ, Hakkı, et Gizem AVCI. « İBRAHİM KALIN’IN MODERN BATI MEDENİYETİ TASAVVURU ». Erciyes Akademi, 23 décembre 2022. http://dx.doi.org/10.48070/erciyesakademi.1128913.

Texte intégral
Résumé :
Bu araştırmada, Türk siyaseti içerisinde önemli görevleri bulunan büyükelçi sıfatıyla görevine devam eden ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ile Cumhurbaşkanlığı başdanışmanlık görevlerini sürdüren İbrahim Kalın’ın Modern Batı Medeniyeti düşüncesinin fikrî kaynakları analiz edilmektedir. Bürokrat görevinin yanı sıra önemli bir akademisyen olan Prof. Dr. İbrahim Kalın’ın düşünce sistematiği siyasal alanda oluşan sorunlara karşı ürettiği kalıcı çözüm önerileri ile başdanışmanlık görevinde bulunduğu siyasi partinin ve parti liderinin uzun süre iktidarda kalması üzerinde etkisi bulunmakla birlikte akademik alandaki başarısının Türk siyaseti üzerinde olan etkisinden söz etmek mümkün olacaktır. Kalın örneğinde, akademik açıdan yetkin olan bir kişinin düşünce yapısının Türk Siyasetinde etkili olabileceği varsayımından yola çıkılarak yapılan bu araştırmada Kalın’ın düşünce yapısı toplum ve siyasi aktörler için önem taşımaktadır. Kalın, toplum ve medeniyete dair oluşturduğu yeni bakış açısıyla geçmişten günümüze kadar gelen kalıp yargıların zihin dünyamızı ve bakış açımızı nasıl etkilediğine dair tanımlamalar yapmıştır. Batı medeniyetinin modern bir medeniyet tasavvuru resmi çizerken Batı dışı toplumlara yapılan ötekileştirmeler, dışlamalar ve ayrımcı hareketler bir süre sonra İslâmi örgütlerin ortaya çıkmasına ve islamofobi kavramının oluşmasına neden olmuştur. Bu nedenle Kalın, toplumları medeni ya da barbar olarak adlandırırken maddi zenginlikleri yerine toplumların elinde bulunan imkân ve olanakları halka sağladığı fayda ya da zarar doğrultusunda değerlendirmektedir.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
39

ANGIN, Zeynep. « PEYAMİ SAFA’NIN ESERLERİNDE “BİZ” VE “ÖTEKİ” KAVRAMLARINA KARŞILAŞTIRMALI BİR BAKIŞ A COMPARATIVE LOOK AT THE CONCEPTS OF “US” AND “OTHER” IN THE WORKS OF PEYAMI SAFA ». KARE, 5 octobre 2022. http://dx.doi.org/10.38060/kare.1144044.

Texte intégral
Résumé :
Bu çalışmada Peyami Safa’nın incelenmek üzere seçilmiş olan Sözde Kızlar, Mahşer ve Fatih-Harbiye adlı eserleri, “biz” ve “öteki” kavramları bağlamında değerlendirilmeye çalışılacaktır. Buradaki amaç, eserlerdeki iki kutbu oluşturan bu kavramların neyi temsil ettiğinin belirtilmesi ve aralarındaki benzerlik ve farklılıkların yazarın üslubu, dünya ve edebi görüşünü nasıl yansıttığını karşılaştırmalı bir bakış ile irdelemektir. Peyami Safa’nın eserlerine bakıldığında, yazarın doğu-batı anlayışını ve alaturka ile alafranga; eski ile yeni ve hatta iyi ile kötüyü okura iletmek için “biz” ve “öteki” kavramlarını sıklıkla kullanılmış olduğu görülür. Yazarın kullandığı “biz”in karşılığı Türkler, Müslümanlar ve Doğu’dur; “öteki”nin karşılığı ise Avrupalılar, Batı ve Avrupalılara özenip kendi kimliklerini unutan Türklerdir. Bu noktada yazarın o dönemki Türk toplumunda yer alan Avrupa hayranı, batılılaşmayı yanlış yorumlayan Türklere karşı takındığı tavır da açıktır. Esasında Tanzimat Dönemi Edebiyatı’nda ilk örnekleri verilen Batılı anlamda roman örneklerinde yanlış batılılaşma ve onun yarattığı ikilemler sıklıkla kullanılan bir temadır. Bu nedenle o dönem romanlarının kurgularında batı hayranı züppe tip ile kendi değerlerini temsil eden daha mütevazı tipler hep karşı karşıya getirilir ve bu iki tip arasında tereddüt yaşayan kadın karakterler, yaşadıkları tereddüdün buhranlarının ardından alaturka olan tarafı seçer. İncelenecek olan eserlerin kurgularında bu tarz belirgin bir “biz” ve “öteki” kutbu dikkati çekmektedir. Özellikle “öteki” kavramı Peyami Safa tarafında okura doğru yolu göstermek ve yanlış tarafı temsil eden tiplerin acınası hallerini anlatmak amacıyla kullanılmaktadır. Abstract: Peyami Safa's works named So-called Girls, Mahşer and Fatih-Harbiye, which were determined to be examined, will be tried to be evaluated in the context of the concepts of "us" and "other". The purpose here is to specify what these concepts that make up the two poles in the works represent and to examine how the similarities and differences between them reflect the author's style, world and literary view with a comparative perspective. When we look at Peyami Safa's works, we see the author's understanding of east-west and Turkish and European style; It is seen that the concepts of "us" and "other" are frequently used to convey the old and the new, and even the good and the bad to the reader. The meaning of “we” used by the author is Turks, Muslims and the East; The counterpart of the “other” is the Europeans, the Turks who emulate the West and the Europeans and forget their own identity. At this point, the author's attitude towards the Turks who were fans of Europe and misinterpreted westernization in the Turkish society of that period is also clear. In fact, wrong westernization and the dilemmas created by it are a frequently used subject in the examples of novels in the Western sense, the first examples of which are given in the Tanzimat Period Literature. For this reason, in the fictions of the novels of that period, the snobby type who admires the west and the more modest types who represent their own values are always confronted, and the female characters who hesitate between these two types choose the Turkish side after the crises of hesitation. In the fictions of the works to be examined, such a distinct "us" and "other" pole draws attention. In particular, the concept of "other" is used by Peyami Safa to show the reader the right way and to explain the pathetic state of the types who represent the wrong side. Key Words: Peyami Safa, Mahser, Sözde Kızlar, Fatih-Harbiye, the other.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
40

KOÇ, Duygu. « ÖCÜ GEÇMİŞ, YÜCELTİLEN BUGÜN VE UMUTLU GELECEK : TÜRK KADIN YOLU DERGİSİ’NDE SİYASİ SÖYLEM ». Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, 31 mars 2020. http://dx.doi.org/10.35239/tariharastirmalari.610213.

Texte intégral
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
41

ASAT, Melike, et Levent DENİZ. « Devlet Okullarındaki Kadın Öğretmenlerin Kadın Okul Yöneticisi Kavramına İlişkin Metaforik Algıları | Public School Female Teachers’ Metaphorical Perceptions Towards Female School Administrators ». Akdeniz Kadın Çalışmaları ve Toplumsal Cinsiyet Dergisi, 4 juillet 2022. http://dx.doi.org/10.33708/ktc.1075913.

Texte intégral
Résumé :
Eril toplumlarda kadınların yönetici kademelerinde var oluşlarına yönelik olumsuz algıların kadın yöneticilerin sayıca azınlıkta kalıyor olmalarının ardındaki nedenlerden biri olduğu düşünülmektedir. Aynı durum okul yönetimindeki kadın sayısında da yaşanmaktadır. Erkeklere kıyasla sayıca fazla olan kadın öğretmenler, okul yönetimi söz konusu olduğunda oldukça az sayıda temsil edilmektedir. Bu çalışmanın amacı sayıca fazla olan kadın öğretmenlerin, sayıca az olan kadın okul yöneticilerine ilişkin algılarını metaforlar aracılığı ile ortaya çıkarmaktır. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden metafor analizi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu 2020-2021 eğitim öğretim yılında devlet okullarında öğretmenlik yapmakta olan farklı şehir, okul türü ve branştan 123 kadın öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmada veriler “Kadın okul yöneticisi … dır/gibidir; çünkü …” cümlesinin yer aldığı “Metafor Formu” ile toplanmıştır. Elde edilen veriler içerik analiz yolu ile çözümlenmiştir. Yapılan içerik analizi sonucu metaforlar üç tema ve on yedi alt tema altında gruplandırılmıştır. Bu kapsamda araştırmada, “Duygusal Özellikler” teması ve buna ait yedi alt tema Umursamaz, Çatışmacı, Fedakâr, Mesafeli, Olumlu Duygusal Ortam Oluşturucu, Olumsuz Duygusal Baskınlık, Tutarsız/Kestirilemez; “Teknik Özellikler” teması ve buna ait dört alt tema; Düzenli, Bilgili /Destekleyici, Çok Yönlü Görev Hakimiyeti, Çalışkan; “Yönetsel Özellikler” teması ve buna ait altı alt tema Ayrıntıcı/Titiz, Otoriter, Rehber, Sağlam Duruşlu, Talepkâr, Bürokratik olarak belirlenmiştir. Araştırma sonuçları daha önceki araştırma sonuçları ile tartışılarak kadının okul yönetimi kademelerindeki yerine yönelik algılarının geliştirilmesi için öneriler geliştirilmiştir.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
42

Gülcan, Kadir. « Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Kıbrıs Türk Ağzında Kalıp Sözlerin Değerlendirilme ». Uluslararasi Kibris Universitesi Fen-Edebiyat Fakultesi, 1 janvier 2021. http://dx.doi.org/10.22559/folklor.1399.

Texte intégral
Résumé :
Dilin, zihnin yansıması olduğu varsayımıyla yola çıkılan bu çalışmada Kıbrıs Türk ağzında yer alan kalıp sözlerin toplumsal cinsiyet bağlamında çözümlemesi yapılmıştır. Ataerkil toplumlarda gündelik diyaloglarda kullanılan kelimelerin aslında zihindeki egemen söylemi yansıttığı ve toplumsal cinsiyetin bunlardan etkilendiği ve şekillendiği bilinmektedir. Bu çalışmada Kıbrıs Türk Ağzında yer alan kalıp sözlerde cinsiyetçi öğelerin belirlenmesi amacıyla üç bin beşyüz elli altı kalıp söz incelenmiş ve bu sözler içerisinde yüz on bir tanesinde cinsiyetçi söz dizinlerine rastlanmıştır. Tespit edilen cinsiyetçi kalıp sözler temalara göre ayrıştırılarak tablolaştırılmış, ardından yoğun olarak kullanılan temalara yönelik kalıp sözlerden birer örnek Roland Barthes’ın detaylandırılmış söylen çizgesi kullanılarak göstergebilimsel çözümleme yapılmıştır. Yapılan inceleme sonucunda belirlenen yüz on bir kalıp söz içerisinde on dört farklı tema ortaya çıkmıştır. Kalıp sözlerde cinsiyeti vurgulayan temalar kategorileştirilerek tablolaştırılmış ve her temaya ait yalnızca bir kalıp söz tabloda gösterilmiştir. Tablolarda yalnızca en çarpıcı niteliği olan kalıp sözlere yer verilmiştir. Kıbrıs Türk ağzında yer alan kalıp sözlerin incelenmesi neticesinde kültürün bir parçası olan dilin kadın ve erkeğin toplumda konumlandırılması ve kalıpyargılaşmış roller bağlamında cinsiyetçi olduğu görülmüştür.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
43

GÜZELDEREN, Banu, et Zekeriya KARADAVUT. « Kam ve Kamın İşlevlerinin Türk-İslam Dönemi İlk Metinlerindeki Karşılıkları ». Milli Folklor, 29 novembre 2022. http://dx.doi.org/10.58242/millifolklor.1145384.

Texte intégral
Résumé :
Eski Türk inancında kamların (şamanların) işlevlerinin zaman içinde farklı dinlere bağlı olarak değişime uğraması tarihî metinler aracılığıyla izlenebilmektedir. Özellikle ilk dönem İslami metinlerde tespit edilen kam ve işlevlerine ait adlandırmalar bu işlevlerin sınırlarının nasıl çizildiğine ilişkin bilgi vermektedir. Bu doğrultuda, İslam dinini benimseyen Türklerin hayatında kamın işlevlerinin birbirinden ayrılarak yaşamını sürdürmesi yakın zamana kadar metinler aracılığıyla gözlemlenebilmektedir. Bu çalışmada araştırmacılar tarafından temelde "din adamı / göklere yolculuk / dinsel ayin yönetme işlevi", "büyü / tedavi amaçlı büyü / hekimlik işlevi" ve "kehanet" çerçevesinde toplanan kamın işlevlerinin İslamiyet'in benimsendiği ilk dönemdeki Türkçe metinlere nasıl yansıdığının üzerinde durulmuştur. Bu işlevlere ait adlandırmaların tarihî metinlerde tespit edilen ilk örneklerinden itibaren sınırları çizilmeye çalışılmıştır. İlgili söz varlığının hangi anlamlara geldiği ve kamın hangi işlevlerine işaret edecek biçimde kullanıldığının üzerinde durulmuştur. Çalışmada ilk önce din adamı işlevine ait adlandırmalar ele alınmıştır. Kamın din adamı işlevi ile dinsel ayin yönetme, bu ayin sırasında göklere yolculuk, ruhlara rehberlik etme işlevlerine sahip olması anlatılmak istenmektedir. Taranan metinlerdeki kam adlandırmalarının eski Türk inancındaki gibi bütün işlevleriyle bir kam çerçevesini sunmadığı elde edilen verilerden yola çıkılarak tespit edilmiştir. Zamanla İslami çevrede bu işlevin dervişler, âşıklar, şeyhler ve veliler biçiminde farklı bir form ile varlığına devam ettiği görülmektedir. Kam sözcüğüyse eski Türk inancını doğrudan çağrıştıracak olan din adamı işlevinden uzaklaşmış, sözü edilen diğer işlevlerle sınırlı tutularak bir süre varlığını korumuştur. Bunun yerine gerektiği durumlarda kamın çeşitli görsel ögelerine ilişkin adlandırmaların veya başlı başına hekim, kâhin, büyücü olarak tanımlanmasını sağlayan adlandırmaların tercih edildiği görülmüştür. Kamın bir diğer işlevi olan büyü / tedavi amaçlı büyü / hekimlik işlevinin İslami karaktere bürünerek ocaklar, emçiler, otaçılar, hocalar, kırık-çıkıkçılar biçiminde varlığını sürdürdüğü bilinmektedir. Anadolu'da Türkmen babalarının olağanüstü işler yapmalarının keramet sahibi olmaları ile açıklanması da Sünnî İslam'ın yasaklarına karşı büyü ve sihrin biçim değiştirmesi olarak düşünülebilir. Bunun yanında kam ve kamlığa ilişkin temel söz varlığının hekimlik işlevine yönelen anlamlar kazandığı da görülmektedir. Kamın kehanet işlevi, İslamiyet'le birlikte velilikle ilişkilendirilerek yaşatılmıştır. Henüz ilk İslami metinlerde bu işlevlerin İslamiyet'ten uzak oluşları nedeniyle ayrışmaya başladığı görülmüştür. Dine aykırı bulunsa da halk arasında yaygın olarak süren ve bir alışkanlık hâline dönüşen uygulamaları ifade etmek, dönemin müellifleri için de büyük bir dikkat ve incelikli bir yaklaşımı gerektirmiştir. İslami metinlerde sözcüğün "din adamı" anlamı ancak "eski Türk inancının din adamı"nı ifade etmek için kullanılmıştır. Çalışmada incelenen metinlerden yalnızca birinde tespit edilen bu tek örneğinse kâhinlik vurgusuyla sunularak dinsel işlevinden çıkarılmaya çalışıldığı görülmüştür.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
44

Körük, Türker. « TRAJİK DENEYİM ÜZERİNE BİR İNCELEME : KUSURSUZLAR ». Kritik İletişim Çalışmaları Dergisi, 19 mai 2024. http://dx.doi.org/10.53281/kritik.1437750.

Texte intégral
Résumé :
Bu çalışma Kusursuzlar filminde “trajik deneyim” olgusunun kadın karakterlerin ne tür eylemleri sonucunda yaşandığını ve bu deneyimin nasıl eylemlere yol açtığını ele almaktadır. Trajedinin günümüzde geçerliliğini ve uygulanabilirliğini sosyo-kültürel ve psiko-sosyal alan içinde analiz etmek çalışmanın ana hedefidir. Trajedi olgusu tartışmalarına odaklanan fikirlerle birlikte, trajedi olgusunu bir sanat, düşünce, gerçeklik ve “deneyim” olarak evrensel ve sanatsal biçiminden ayrı ve özgün bir kavram olarak ortaya koymak, özellikle “kadın özne” bağlamında bu deneyimin tarihsel-düşünsel yolculuğuna da ışık tutmaktadır. Film Goffman’ın Çerçeveleme Analizi yöntemine göre analiz edilmiş ve karakterlerin yaşadığı trajik deneyimlerin sunulduğu ana çerçeveler ve kilitler belirlenmiştir. Ayrıca eleştirel bir perspektiften, analiz ettiğimiz filmlerin kadın özneyi ve trajik eylemi hangi açıdan nasıl yansıttığı ve kadın karakterlerin dahil edildiği sosyal sınıfların trajik deneyim bağlamındaki etkinliği tartışılmıştır.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
45

Kesgin, Bünyamin. « Avrupalı Türk Göçmenlerde Ebeveynlik Tutumu ile Psikolojik Sağlamlık Düzeyleri Arasındaki İlişki ». ASYA STUDIES, 27 mai 2024. http://dx.doi.org/10.31455/asya.1392833.

Texte intégral
Résumé :
Göç, toplumların ve bireylerin hayatlarında mühim değişimlere yol açan bir süreçtir. Bunun yanı sıra göçmen bireyler, doğdukları ya da büyüdükleri yerden farklı bir ülkeye yerleşerek yeni bir yaşam kurma zorunluluğuyla karşı karşıya kalırlar. Bu araştırmanın amacı, Avrupalı Türk göçmenlerde ebeveynlik tutumu ile psikolojik sağlamlık düzeyleri arasındaki ilişkinin belirlenmesidir. Araştırma, ilişkisel tarama modeli kullanılarak gerçekleştirilmiştir ve veriler anket yöntemiyle toplanmıştır. Araştırmanın örneklemini 313 Türk göçmen oluşturmakta olup örneklem içerisinde bunlardan 149’u erkek ve 164’ü kadın olmaktadır. Verilerin toplanması açısından ‘Yetişkin Psikolojik Sağlamlık Ölçeği (YPSÖ)’, ‘Ebeveyn Tutum Ölçeği (ETÖ)’ ve ‘Demografik Bilgi Formu’ kullanılmıştır. Verilerin analizi doğrultusunda sosyal bilimlere yönelik istatistik programı SPSS-22 kullanılmıştır. Araştırmanın değişkenleri arasındaki ilişkinin yönünü ve gücünü ortaya koymak için Pearson Korelasyon analizinden yararlanılmıştır. Gruplar arasındaki karşılaştırmalara yönelik olarak ise tek yönlü varyans (ANOVA) ve t testi analizinin kullanımı sağlanmıştır. Araştırmanın bulguları kapsamında, Avrupa’da yaşayan Türk göçmen katılımcılarda psikolojik dayanıklılık ve demokratik ebeveynlik tutumu arasında anlamlı ve pozitif bir ilişki saptanmıştır. Bunun yanı sıra koruyucu ve otoriter ebeveynlik tutumu ile psikolojik dayanıklılık arasında negatif ve anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Sonuç olarak Avrupa’da yaşamını sürdüren Türk göçmenlere yönelik olarak psikolojik dayanıklılık seviyeleri arttıkça demokratik ebeveynlik tutumu da artmakta ancak koruyucu ve otoriter ebeveynlik tutumu düşmektedir.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
46

ÇETİNER, Esra. « THE ANALYSIS OF THE CHARACTER ‘KONSTANZE’ FROM THE OPERA THE ABDUCTION FROM THE SERAGLIO ON THE BASIS OF THREE DIFFERENT ARIAS ». Balkan Müzik ve Sanat Dergisi, 13 octobre 2023. http://dx.doi.org/10.47956/bmsd.1345683.

Texte intégral
Résumé :
Wolfgang Amadeus Mozart opera literatürüne İtalyan ve Alman opera geleneğinde bestelenmiş pek çok eser kazandırmıştır. Bu çalışmada bestecinin en bilinen operalarından, içinde Türk ögeleri de bulunan, Singspiel geleneğinde bestelemiş olduğu “Die Entführung aus dem Serail (Saraydan Kız Kaçırma)” Operası’ndaki Konstanze rolünün aryaları üzerinden karakter gelişimi incelenmiştir. Bu çalışma farklı kültürlerin çatışmalarının işlendiği, kadına bakış açısının farklılıklarının sergilendiği çarpıcı bir yapıt olan Saraydan Kız Kaçırma Operası hakkında nitel yöntemle yürütülmüş literatür taraması yapılarak hazırlanmış bir çalışmadır. Opera içerisinde Konstanze rolü için bestelenmiş 3 arya bulunmaktadır. Buradan yola çıkarak, Konstanze karakterine ait metin, müzikal ve tematik pasajlar çalışmanın temelini oluşturmaktadır. Bu bağlamda Konstanze’nin aryalarının müzikal yapıları, metin içerisindeki ifade unsurları ve karakter gelişimi karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Araştırmada ele alınan aryaların incelenmesi sonucunda elde edilen bilgilerin eseri yorumlayacak şarkıcılara ve opera şarkıcılığı eğitimi sırasında eseri öğrenecek öğrencilere yol göstereceği düşünülmektedir.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
47

TEKMENURAY UNAL, Aysel, et Ceren Damla DURMAZ. « Konjenital Anomali ve/veya Nörogelişimsel Geriliği olan Çocukluk Çağındaki Türk Hastalarda Kromozomal Mikroarray Deneyimi : ASXL2 Gen Duplikasyonu ve Xq13 Delesyonunun İncelenmesi ». Dicle Tıp Dergisi, 26 février 2024, 135–48. http://dx.doi.org/10.5798/dicletip.1451758.

Texte intégral
Résumé :
Giriş/Amaç: Entelektüel gerilik, gelişme geriliği, otistik spektrum bozukluğu ve çoklu konjenital anomalili hastalarda mikroarray analizi, ilk önerilen testtir. Nörogelişimsel geriliği olan Türk hastalarda mikroarray analizinin tanı koyma oranları %15-18; bu hastalarda bilinen mikrodelesyon/mikroduplikasyon oranları ise %5-6 olarak bildirilmiştir. Mevcut çalışmada nörogelişimsel bozukluk ve/veya konjenital anomalisi olan Türk çocuk hastalarda mikroarray analizinin tanı oranının ve bilinen sendromların oranının belirlenmesi, hastalıktan sorumlu yeni kromozomal bölgelerin keşfedilmesi ve genotip-fenotip korelasyonuna katkı sağlaması amaçlanmıştır. Yöntemler: Bu çalışmada, Tıbbi Genetik polikliniğine entelektüel gerilik, gelişme geriliği ve/veya çoklu konjenital anomali ile başvuran 320 Türk çocuk hastanın mikroarray sonuçları sunulmuştur. Bulgular: 44 hastada patojen/ muhtemel patojen kopya sayısı değişimi tespit edilmiştir. Bu değişimlerin 22’si bilinen mikrodelesyon/ mikroduplikasyon sendromu olup literatürdeki verilere yakın olarak mikroarray analizinin tanı koyma oranı %13,75 (44/320); bilinen mikrodelesyon/ mikroduplikasyon sendromlarının oranı %6,8 (22/320) bulunmuştur. Makrosefali, pitozis, psikomotor gerilik ile başvuran bir hastada 2p23.3 bölgesinde ASXL2 genini içeren kopya artışı tespit edilmiş olup, bu bölgenin kopya artışının Shashi-Pena Sendromuna benzer bir kliniğe neden olabileceği görülmüştür. Bir hastada Xq13.2q13.3 delesyonunun, dişi cinsiyette bulgu vermeyen Xq13 duplikasyon sendromuyla aynı genleri içermesine rağmen, kadın cinsiyette şiddetli bulgulara yol açtığı tespit edilmiştir. Başka bir hastada Xq28 bölgesinde yer alan HMGB3 geninin delesyonunun, pitozis kliniğine neden olduğu ve kadın cinsiyette bulgu verdiği görülmüştür. Sonuç: Bu çalışma, nörogelişimsel gerilik ve/veya veya çoklu konjenital anomalisi olan hastalarda mikroarray analizinin ilk test olarak iyi bir seçenek olduğunu göstermektedir. Ayrıca mevcut çalışmanın bu hasta grubunda genotip-fenotip korelasyonuna katkı sağlaması beklenmektedir.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
48

Kayabaşı, Rabia Gökcen, et Ömer Çini. « ATASÖZÜ VE DEYİMLERİN YARATILIŞ DESTANLARINDAKİ MİTİK UZANTILARI ». Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi, 15 janvier 2024. http://dx.doi.org/10.53718/gttad.1397972.

Texte intégral
Résumé :
Destanlar, Türk edebiyatının başlangıcıdır. Bir milletin başından geçen hadiseleri anlatan metinlerdir. Arkaik dönemdeki destanların mitle ilişkileri bilinmektedir. Destanlar, arkaik dönemlerdeki milli ve manevi kültürümüzün hazinesidir. Siyasî, sosyal, içtimâî ve kültürel değerlerimizin bir aktarıcısıdır. Destanlardaki birçok unsurun kökenini mitler oluşturmaktadır. Bu unsurlar anlam kaymasına uğramasına rağmen sözlü gelenekle günümüze kadar gelmiştir. Sözlü kültürün ve kültür aktarıcılarının konumu; atasözleri, deyimler, arkaik dönemlerde meydana gelmiş destanlar, efsaneler, mitik anlatılar ve masalları belli bir kalıp ve düzene göre aktarmada belirleyici bir rol üstlenmiştir. Günümüze ulaşmasını sağlarken kendilerine göre kodlama yaparak ürünlerin bozulmasını da engellemişlerdir. Bu çalışmada; Altay Yaratılış Destanları, Yakut Yaratılış Destanları, Moğol Yaratılış Destanı, Fin-Ugor Yaratılış Destanı ve Budist Yaratılış Efsanelerinden hareketle atasözü ve deyimlerin mitik kökenleri üzerinde durulacaktır. Çalışma kozmogoni ve kozmolojiyle ilgili arkaik metinler üzerinden yapılarak atasözü ve deyimlerin kökeni bulunmaya çalışılmıştır. Bir diğer husus ise ilk insanların yaratılmasıdır. Tanrı insanları yaratır ve onlara ruh bulmak ister lakin Erlik ondan önce insanlara ruh verir. Diğer destan varyantlarında da geçen bazı hususlar İslâm Dininde gerçekleşen Âdem ile Havva’nın cennetten atılma hadisesi ile benzerlikler taşımaktadır. Bu durum ise atasözleri ve deyimlere yansımıştır. Metinler karşılaştırmalı olarak incelendiğinde insanlığın ve evrenin yaratılışını anlatmaktadır. İnsanlık tarihi için bir başlangıç olan bu anlatılarda birçok mitik köken vardır. Atasözlerinde yılana, köpeğe, kadına, yere ve şeytana verilen konumların tesadüf olmadığı arkaik metinler ve varyantları incelenerek ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu çalışma neticesinde hayvanlardaki içgüdüsel olarak yapılan bazı davranışların neden kaynaklandığı anlatılmaya çalışılmıştır. Hayvanlardan köpeğe ve yılana verilen bazı özellikler neden başka bir hayvana verilmemiştir? Sorusundan hareketle yola çıkılmıştır. Bu soru neticesinde hayvanlardaki özelliklerin destanlardaki yaşanan hadiseler nedeniyle olduğu görülmektedir. Yerin, göğün oluşumu ve hayvanlara verilen görevler atasözleri ve deyimlerde kullanımlarına göre kaynakları araştırılmıştır. Binlerce yıl öncesinde oluşmuş yaratılış destanları bazı atasözü ve deyimlere kaynaklık etmiştir. Bu kaynaktan sözlü olarak yayılım sağlamıştır. Zaman içerisinde anlamlar değişimler geçirse de kaynakla ilişkileri açıktır. Bu çalışma Bahaeddin Ögel’in Türk Mitolojisi I adlı eserindeki yaratılış destanları ve Ömer Asım Aksoy’un “Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü I Atasözü Sözlüğü, Atasözü ve Deyimler Sözlüğü II Deyimler Sözlüğü” İbrahim Dilek’in “Türk Mitoloji Sözlüğü” Fuzuli Bayat’ın “Mitolojiye Giriş” adlı eserlerden faydalanılmıştır. Bu konu üzerine müstakil olarak bir çalışma yoktur. Bu eserlerdeki bağlamlardan hareketle bir çalışma oluşturulmuştur. Atasözleri ve deyimlerdeki yılan, köpek, kadın ve şeytanın özellikleri Tanrı tarafından yapılan cezalandırma şeklinde olup yaratılış destanlarının varyant incelemeleri ile ortaya çıkmıştır. Çalışma özelde yaratılış destanlarının genelde ise destanların Türk kültür coğrafyasında yaşayan Türk topluluklarının sözlü kültüründeki yeri ve destanların oluşumundaki kültürel unsurların önemini göstermektedir. Destanlar içerisine aldıkları konuların genişliği itibariyle bu durumu kanıtlamaktadırlar.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
49

KARAÖZKÖK, İrem Nur. « KADIN AKADEMİSYENLER ÜZERİNDEKİ “CAM TAVAN” SENDROMU : TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ ». Enderun, 26 mars 2024. http://dx.doi.org/10.59274/enderun.1451330.

Texte intégral
Résumé :
Kadınların iş hayatındaki artan katılımına rağmen, üst düzey yönetim kademesine yükselmedeki sayısal temsiliyetleri düşük kalmaktadır. Araştırmalar, kadınların kariyer basamaklarında ilerlerken karşılaştığı belirsiz ancak etkili engellerin varlığını ortaya koymaktadır. Bu engeller, kadınların başarılarına ve yeteneklerine rağmen üst pozisyonlara geçmelerini zorlaştıran "cam tavan" adı verilen bir olguyu yansıtmaktadır. Bu durum, kadınların organizasyon içinde yükselme sürecinde karşılaştığı görünmez engellerle bağlantılıdır, bu da onların terfi edebilme ve liderlik pozisyonlarına erişebilme potansiyelini etkilemektedir. Bu nedenle, iş dünyasında kadınların daha fazla temsil edilmesi ve üst düzey yönetimde yer alabilmesi için bu tür engellerin anlaşılması ve ele alınması önemlidir. Bu çalışmanın amacı, iş hayatındaki kadın çalışanların kariyer sorunlarından yola çıkarak, cam tavan sendromunun kadın akademisyenler üzerindeki etkisini incelemek ve kadın akademisyenlerin önündeki kariyer engellerini anlamaktır. Ayrıca kadın akademisyenlerin bu engelleri aşma yöntemlerine yönelik fikirlerin analiz edilmesi yine çalışmanın amaçları arasında yer almaktadır. Araştırmanın kapsamında Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi bünyesinde çalışan 10 kadın akademisyen ile görüşülmüştür. Kadın akademisyenlerin cam tavan sendromunun analizi için niteliksel araştırma yöntemlerinden; derinlemesine görüşme yöntemi benimsenmiş ve kartopu örneklem yöntemi kullanılmıştır. Görüşmeciler ile yarı yapılandırılmış anket formu ile derinlemesine görüşme yöntemi kullanılmıştır. Sonuç olarak ise cam tavanın her meslekte olduğu gibi akademisyenlikte de kadınlara bir engel olduğu ortaya çıkmıştır.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
50

ÇELİK ÖZKAN, Fulya. « Doğmuş Kızıma Mektup ve Uzun Bir Mektup eserlerinin kadın edebiyatı ekseninde karşılaştırmalı incelemesi ». RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 20 octobre 2023. http://dx.doi.org/10.29000/rumelide.1369096.

Texte intégral
Résumé :
Yüzyıllardır insanlığın bir haberleşme aracı olarak kullandığı mektup, günümüz dünyasında çok daha hızlı iletişim kanallarının bulunması sebebiyle doğal olarak eskisi kadar tercih edilmemektedir. Öte yandan mektup, bir edebî tür olarak gücünü hâlen korumaktadır. Sağladığı mahremiyet ve samimiyet sayesinde edindiği bu güç, bilhassa kadın yazarlar tarafından toplum içinde rahatlıkla ifade edemedikleri duygu ve düşüncelerini paylaşmak için önemlidir. Kendine has yazım özellikleri, okuyucuyla doğrudan bağ kurabilmesi ve kaleme alanın dertleşme mecrası olarak mektup, edebiyat dünyasında çok uzun zamandır, özellikle kadın yazarlar için ilgi çekici ve değerli bir yerdedir. Dolayısıyla farklı ülkelerden kadın yazarlar mektup türünde çok sayıda edebî eser vermiştir. Bu çalışmada iki kadın yazarın, Feride Çiçekoğlu’nun Doğmuş Kızıma Mektup’u ile Mariama Bâ’nın Uzun Bir Mektup’u ele alınmış ve bu mektupların yazılış nedenleri, bireysel ve toplumsal anlamda değindikleri sorunlar, başta feminist edebiyat eleştirisi olmak üzere karşılaştırmalı yaklaşımın gerektirdiği diğer yöntemlerden (sosyolojik eleştiri ve söylem çözümlemesi) de faydalanarak incelenmiştir. Farklı coğrafyaların kadın sorunlarını, korku ve kaygılarını yansıtan mektupların benzeştiği noktalar kadar ayrıştığı noktalar da söz konusu olmakla birlikte geçmişten günümüze ataerkin kadınlar üzerinde kurmaya çalıştığı hâkimiyetin doğurduğu iç dökme ve dertleşme ihtiyacı, bu eserlerin ortak zeminini oluşturmaktadır. Bu çalışma, eserlerin buluştuğu ortak zeminden yola çıkarak özellikle mektupların yazılma nedenlerini, toplumsal ve ailevi sorunların kâğıda yansımalarını, düne, bugüne ve yarına dair kadın kaygılarını yorumlamayı hedeflemiştir.
Styles APA, Harvard, Vancouver, ISO, etc.
Nous offrons des réductions sur tous les plans premium pour les auteurs dont les œuvres sont incluses dans des sélections littéraires thématiques. Contactez-nous pour obtenir un code promo unique!

Vers la bibliographie