Academic literature on the topic 'İslam Edebiyatı'

Create a spot-on reference in APA, MLA, Chicago, Harvard, and other styles

Select a source type:

Consult the lists of relevant articles, books, theses, conference reports, and other scholarly sources on the topic 'İslam Edebiyatı.'

Next to every source in the list of references, there is an 'Add to bibliography' button. Press on it, and we will generate automatically the bibliographic reference to the chosen work in the citation style you need: APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver, etc.

You can also download the full text of the academic publication as pdf and read online its abstract whenever available in the metadata.

Journal articles on the topic "İslam Edebiyatı"

1

GENÇ, Safiye. "Poetry Slam: Edebiyatın Oyun Bahçesi." Mediterranean Journal of Humanities 6, no. 2 (December 29, 2016): 265. http://dx.doi.org/10.13114/mjh.2016.297.

Full text
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
2

SEVİNÇ, Muhammet. "Fāṭımīler Dönemi Musiki Kültürü Üzerine Bir Değerlendirme." Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 64, no. 1 (May 31, 2023): 177–201. http://dx.doi.org/10.33227/auifd.1258127.

Full text
Abstract:
slam medeniyetinde erken dönemlerden itibaren Müslümanların siyasi, iktisadi ve sosyal alanlardaki gelişimi ile güzel sanatlara ve özellikle musiki sanatına artan ilgisi arasında bir paralellik olduğu söylenebilir. Musiki ile profesyonel anlamda ilgilenen kişilerin sayısının arttığı ve meşhur musikişinasların yetişmeye başladığı Emevīler (hs. 41-132/661-750) döneminden sonra özellikle ʿAbbāsīler (hs. 132-656/750-1258) döneminde musiki ilminin nazari ve ameli yönüne ilişkin telif edilen eserlerde belirgin bir artış yaşanmıştır. Fāṭımīler döneminde (hs. 297-567/909-1171) de musiki konusundaki bu gelişmeler devam etmiştir. Ancak birçok meşhur musikişinasın yetiştiği ve musiki sanatı açısından önemli gelişmelerin yaşandığı ʿAbbāsīler ile aynı dönemde tarih sahnesinde bulunan Fāṭımīlerin musikisinin ʿAbbāsīlerin gölgesinde kaldığı düşünülebilir. İslam medeniyetinde musikinin tarihsel gelişimine dair yazılmış eserlere genel olarak baktığımızda, kronolojik bir tasnifle Cahiliye döneminden başlayarak her dönemin musiki kültürü ve meşhur musikişinaslarına dair bilgilere yer verildiği görülmektedir. Ancak ʿAbbāsī Devleti’nin zayıflamaya başladığı 10. asırda Kuzey Afrika merkezli kurulup kısa sürede Mısır’ı ele geçirmesiyle İslam dünyasında büyük ses getiren ve tarih sahnesinde kaldıkları üç asırlık süreçte siyasi, dini kültürel ve sosyal hayatta derin izler bırakan Fāṭımīler Devleti dönemindeki musiki kültüründen musiki tarihine dair eserlerde yeterince söz edilmediği anlaşılmaktadır. Yaptığımız literatür taramasında Fāṭımīlerin musiki kültürüne dair kapsamlı bir çalışma tespit edilememiştir. Kanaatimizce bunun en temel gerekçesi ʿAbbāsīlerin halen İslam dünyasının en kudretli devleti olarak varlığını sürdürdüğü bir dönemde ortaya çıktıkları için Fāṭımīlerin arka planda kalması ve Fāṭımīler dönemi musikisine dair kaynakların yetersizliği yahut sınırlı bilgilerin dağınık şekilde farklı kaynaklarda bulunmasıdır. Bu çalışmada öncelikle Fāṭımīler döneminin mimari, güzel sanatlar ve edebiyat gibi alanlardaki durumu kısaca ele alınacaktır. Daha sonra dönemin musiki kültürüne ışık tutmak gayesi ile Fatımi sarayında musikinin yeri ve musikişinasların himayesi, dini merasimlerde musikinin kullanımı, sosyal hayatta musikinin durumu, Fāṭımīler döneminde musiki konusunda yapılan ilmi çalışmalar ve o dönem musikişinaslar tarafından kullanılan çalgılar hakkında tespit edebildiğimiz bilgiler ışığında değerlendirmeler yapılacaktır. Bu çalışmanın temel amacı, İslam medeniyeti tarihinde Fāṭımīlerin musiki sanatı ile olan ilişkisini ortaya koymaya çalışmak ve böylece musiki tarihi açısından Fāṭımīler dönemi hakkındaki boşluğu gidermek noktasında bir katkı sunarak yapılabilecek diğer akademik çalışmalar için bir farkındalık oluşturmaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
3

AYAN, Ekrem, and Cemre Sena YILDIZ. "Bozkırın Bilgesi Olcas Süleymanov." Ege Universitesi Turk Dunyasi Incelemeleri Dergisi, June 7, 2023. http://dx.doi.org/10.32449/egetdid.1274905.

Full text
Abstract:
Edebiyat, siyaset ve diplomasi alanlarında Kazakistan’a büyük katkılar sağlamış önemli bir halk figürü olan Olcas Süleymanov 20. yüzyılın ilk yarısında dünyaya gelmiş bir Kazak aydınıdır. Üniversitede Jeoloji bölümünü okumuş ancak yazdığı şiirleri ve hikayeleri ile edebiyat alanında da çok önemli bir yere sahip olmuştur. Olcas Süleymanov, sosyal ve politik meselelere de değinerek Kazak coğrafyasında gerçekleştirilen nükleer denemelere karşılık önemli faaliyetlerde bulunur. Kazakistan topraklarında nükleer testlerin yasaklanması çağrısında bulunarak eserler vermeye başlar. Başlangıçta bir karşılık bulmayan bu çağrı. Süleymanov’un edebiyat alanının yanında politika alanında da ekili olmaya başlamasıyla birlikte tekrarlanır ve asıl görevi nükleer silah testlerine yasak getirmek olan Nevada-Semipalatinsk örgütünün kurulmasını sağlar. İgor Destanı Rusların en önemli kültü hazinelerinden birisidir. Türk ve Slav kültürlerinin karşılıklı etkilenmesinin özel bir örneğidir. İgor Destanındaki Türkçe kelimelerin sayısının çokluğundan hareketle Olcas Süleymanov, Az i Ya adlı eserini yazmıştır. “Az” kısmı ile Rus edebiyatı, “Ya” kısmı ile de Kazak edebiyatı özelinde Türk halkının tarihi, kültürü ve etnik kökü hakkında bilgi ve belgeler sunar.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
4

GÜNÖR, Tuğba. "The Reflection of K. S. Aksakov’s Slavist Side in the Work of ‘Oleg near Constantinopol'." HUMANITAS - Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, May 24, 2023. http://dx.doi.org/10.20304/humanitas.1259787.

Full text
Abstract:
Rus edebiyatının önde gelen isimlerinden biri olan K. S. Aksakov, edebiyata düşkün bir babanın oğlu olarak hem sanatın hem de slavofil düşüncelerin hâkim olduğu bir evde büyür. Aksakov kadim Slav ruhunu Rusya’da ilk defa örgütleştiren kişidir. Sanatçı gençlik yıllarında sadece Slavofil düşüncelere değil aynı zamanda felsefeye de ilgi duyar. Özellikle de Hegel kaynaklı ‘felsefe tarihi’ içerikli incelemeler yaptığı da dikkat çeker. Bu çalışmamızda inceleyeceğimiz ‘Konstantinopol Kapılarında Oleg’ de işte bu incelemelerinden biridir. Aksakov’un bu eseri, 1830’lu yıllarda Moskova Üniversitesi’nde ders veren tarih profesörü ve aynı zamanda üniversitenin rektörü M. T. Kaçenovskiy’in verdiği bir derste Büyük Knyaz Oleg’in efsanevi bir kişilik olduğunu ve ayrıca Rus yazar, şair, tarihçi ve eleştirmen N. M. Karamzin’in on iki ciltlik eseri ‘Rus Devleti Tarihi’nde yanlı ve kesinlik taşımayan kaynaklar kullandığını iddia etmesi üzerine öfkelenerek yazar. Piyes tarzında kaleme alınan bu eserde baştan sona inanışları, giyimleri, yaşam şekilleri vs. kadim Slav ruhunu derinden hissettirir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
5

AKSOY, Ömer. "MİLMANN PARRY VE ALBERT LORD’UN GÜNEY SLAV DESTANLARINI DERLEME ÇALIŞMALARI VE MİLMANN PARRY KOLEKSİYONU." Milli Folklor, December 16, 2022. http://dx.doi.org/10.58242/millifolklor.1167002.

Full text
Abstract:
Avrupa’da 19. yüzyıldan itibaren yükselen romantik milliyetçilik düşüncesi ile yeni uluslar yaratma sürecinde halk ve halka ait olan her türlü geleneksel bilgi Avrupalı araştırmacıların ilgi alanına girmeye başlamıştır. Süreci, bu ürünlerin kayıt altına alınıp yayımlanması yönündeki çalışmalar takip etmiştir. Ulusların tarihî kökenlerini ve ulusa mensup kahramanların mücadelelerini terennüm etmesi hasebiyle destanlar, bu araştırmaların merkezinde yer almıştır. Modern uluslar, kendi uluslarının yüceliklerini ve eskiliğini kanıtlama adına sözlü kahramanlık destanlarını ortaya çıkarma gayreti içerisinde olmuşlardır. Etnik çeşitliliği ile Balkanlar, sözlü kahramanlık destanlarının derlenip yayınlanması çalışmalarının en önemli merkezlerinden birisi olmuştur. Zira sözlü destan yaratım geleneği bölgede yaşayan başta Boşnaklar olmak üzere Güney Slav halklarının yaşantılarında önemli bir yere sahiptir. Bu çerçevede yerli ve yabancı birçok araştırmacı, Güney Slav destanlarını kayıt altına alma gayesi ile önemli bir Slav nüfusunu bünyesinde barındıran Batı ve Kuzeybatı Balkanlarda derleme faaliyetleri yürütmüşlerdir. Elbette ki yalnızca ulus ve ulusçu düşünce ile olan sıkı münasebetleri, bölgedeki sözlü destan anlatma geleneğine karşı artan ilginin temel sebebi olmamıştır. 20. yüzyıl Batı edebiyatı araştırmalarının en önemli tartışmalarından biri kabul edilen ve Homer Sorunu olarak bilinen; Odesa ve İlyada destanlarının ne şekilde teşekkül ettiği; bu destanların tek bir kişi yahut birden fazla kişi tarafından mı kaleme alındığı; Homeros’un kimliği, destanların sözlü gelenekten mi kayda geçirildiği yoksa telif mi olduğu gibi soruların yanıtını bulma gayretleri kapsamında, birçok araştırmacı dikkatini sözlü destan yaratma geleneğinin hâlâ canlı bir biçimde varlığını devam ettirdiği Güney Slav teritoryasına çevirmiştir. Bu araştırmacıların öncüleri, aynı zamanda 20. yüzyıl Homer araştırmalarına damgasını vuran iki isim olan Milmann Parry ve asistanı Albert Lord olmuştur. 1920’li yıllarda Paris Sarbonne Üniversitesinde doktora öğrencisi iken Parry, Güney Slav destanları ve destancılık gelenekleri ile alakalı yapmış olduğu çalışmalar ile tanınan Sloven halkbilimci Matija Murko ile tanışmış, onun yönlendirmeleri ile bölgede saha çalışmaları yapmaya karar vermiştir. 1930’lu yıllarda Harvard Üniversitesi Klasikler bölümünde göreve başlayan Parry, 1933 yılında ilk kez bölgeye gelmiş ve aralıklarla toplam 2 yıl bölgeden ağırlıklı olarak destan olmak üzere önemli sayıda sözlü malzeme kayda geçirmiştir. Milmann Parry’nin 1935 yılında ani ölümü üzerine asistanı Albert Lord onun çalışmalarını nihayete erdirmiştir. Kayıt altına alınan ve dünyanın en hacimli sözlü şiir koleksiyonu olarak kabul edilen külliyatın büyük bir kısmı destanları ihtiva etmektedir. Koleksiyon, Harvard Üniversitesi, Widener kütüphanesi bünyesinde muhafaza edilmektedir. Koleksiyon, Parry ve Lord’un kayıt altına aldığı malzemenin yanı sıra Zagreb ve Belgrad’dan daha önce kayıt altına alınan Güney Slavlarına ait kahramanlık şiiri koleksiyonları eklenmek suretiyle bugünkü hâlini almıştır. Yazımızda Milmann Pary ve Albert Lord’un Güney Slav destanlarını derleme çalışmaları, bu çalışmaların hedefleri ve neticeleri ve koleksiyonda mevcut olan malzemenin değerlendirmesi yapılacak, son tahlilde her ne kadar da Homer meselesinin çözümü adına yapılmış olsa dahi bu çalışmaların Güney Slav destan araştırmalarına olan katkısı üzerinde durulacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
6

SEYIDOV, Miryaqub. "MİRZA SAFVET BEG BAŞAGİÇİN İSLAMİ ELYAZMALAR KOLEKSİYONU VE “SİHAHÜL – FURS” SÖZLÜĞÜNÜN EN SON ELYAZMA NÜSHASI." Foreign Languages in Uzbekistan, October 20, 2022, 151–60. http://dx.doi.org/10.36078/1672907379.

Full text
Abstract:
1463 yılında Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet tarafından o zamanki Macaristan imparatorluğuna bağlı olan Bosna topraklarının feth edilmesinin ardından, bu Osmanlı sancağı kısa süre zarfında Türk-İslam kültürünün Avrupa kıtasındaki en önemli merkezlerinden birine çevrilmiştir. Türk halkının hoşgörüsü ve İslam dininin adaleti ile tanışan Boşnak halkı kolaylıkla İslam dinini kabul etmiştir. Bu tarihi olay Avrupa halklarının Türk-İslam kültürü ile daha yakından aşina olması için de önemli fırsatlar doğurmuştur. Bosna’da İslam dininin bu kadar kolay kabul edilmesinin ana nedenlerinden biri de, Bosna topraklarında yaşayan halkın Bogomil inancına sahip olmasından ötürü halkın büyük bir kısmının kendi inançları ile İslam dini arasında mevcut yakınlığı fark etmesi olmuştur. Köken itibarile halkının büyük bir kısmı Slav ve Hırvat olan Bosna topraklarında İslam dininin kabul edilmesinin ardından, Boşnak halkının bazı önemli şair, bilgin, yazar, sanatçı ve düşünürü Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı sarayında çeşitli görevlere tayin olunmuştur. Boşnak bilginlerin Osmanlı sarayında önemli görevlere tayin edilmesi ve Türk-İslam kültürünü daha yakından öğrenmesi, Bosna topraklarında askeriye, ekonimi, bilim, sanat, edebiyat, mimarlık vs. alanların gelişimine önemli katkıda bulunmalarına neden olmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
7

ŞAFAK, Zehra, and Talat ŞAFAK. "Eski edebi Slav dilinin (Kilise Slavcasının) ölçünlü Bulgarca ve Rusça ile karşılaştırılmasına yönelik sözcükİstatiksel bir yaklaşım." RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, July 20, 2023. http://dx.doi.org/10.29000/rumelide.1330583.

Full text
Abstract:
Bilimsel kaynaklara göre kökenleri Türk olan Bulgarlar zaman içerisinde Türklüklerini yitirerek Slavlaştılar. Başlangıçta yazı dili için kilise ve manastırlarda Yunan alfabesini, daha sonra ise Glagolitik alfabe ve Kiril alfabesini kullandılar. Kiril alfabesi Bulgar topraklarında geliştirilen bir alfabedir. Ruslar ve Bulgarlar Vladimir (980-1015) döneminden itibaren aynı alfabeyle okuyup yazmaya başladılar. Kiril alfabesi ortaya çıkmadan önce Bulgar topraklarında ortak yaşam alanlarının paylaşılması, karışık evlilikler, ortak düşmana (Bizans’a) karşı mücadele birçok ortak kelimenin kullanımına da neden oldu. Bulgar topraklarının dışında da Bulgarlarla Slavlarla birlikte uzun süre aynı coğrafyaları paylaştılar. Paylaştıkları bu coğrafyalarda ticari, dinsel, dilsel, kültürel temas olağan bir durumdu. Slavlar daha sonra birçok başka devletin temelini attılar. Örneğin Slavların kurduğu Kiev Rusya’sı ilk Rus devletidir. Bulgarlarla Rusların teması bu devlet kurulduktan sonra diğer Rus devletleri ve Sovyetler Birliği dönemlerinde de edebiyat, bilim, kültür, siyaset, ekonomi ve askeri alanlarda işlevsel olmaya devam etti. Bulgarların ve Rusların 9. yüzyıldan itibaren 17. yüzyıla kadar kullandıkları yazı dili için Eski Slavca, Eski Edebi Slavca, Edebi Bulgarca veya Kilise Slavcası terimleri kullanılmaktadır. Bu araştırmada 9-11. yüzyılları arasında Zograf İncili (Зографско Евангелие), Marinsko İncili (Марийнско Евангелие), Aseman İncili (Асеманово Евангелие), Sava Kitabı (Савина Книга), Eski Bulgarca Sözlüğü (СтаробългарскиРечник) gibi eserlerden derlenen eski Slavca kelimeler günümüz ölçünlü Bulgarca ve Rusçada mevcut olup olmadıkları incelenmiştir. Dil ilişkileri bağlamında temas şeklindeki dillerin yapısal olarak benzerlikleri ve farklılıklarını değerlendirmek ve karşılaştırmak mümkündür. Çalışmayla amacımız seçilen bu kelimelere göre Bulgarcanın mı yoksa Rusçanın mı Eski Slavcadan sözcükbilimsel olarak daha fazla uzaklaştığını ortaya koymaktır. Çalışmada yukarıda adı geçen metinlerdeki özellikle akraba isimleri, hayvan adları, renkler, ikamet yeriyle ilgili kelimeler, bitki adları, sayılar, hava olayları ile ilgili kelimeler karşılaştırma yapmak için seçilmiştir. Ayrıca glottokronoloji bağlamında da ölçünlü Rusçayla Bulgarca karşılaştırılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
8

SERDAR, İsmail. "18. Yüzyıl Rusya’sında Reform Hareketleri Ekseninde Dil Reformu." RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, December 20, 2023. http://dx.doi.org/10.29000/rumelide.1406075.

Full text
Abstract:
18. yüzyıl, Rusya tarihinde reformlar ve Batılılaşma dönemidir. Çar I. Petro (Büyük Petro) döneminde eğitim, ordu, donanma, teknik, sanat, kültür gibi birçok alanda reformlar gerçekleşmiş ve bunlar yüzyıl boyunca Çarın haleflerince de devam ettirilmiştir. Bu reform hareketlerinin temel amacı Rusya’nın Avrupa karşısındaki açığını kapatmak ve böylece gelişmiş, güçlü ve eğitimli bir Rusya var etmektir. Bu reformlardan biri de Rus ortografi – dil reformudur. Rusya, imlâ reformu ve dil planlaması konusunda zengin bir tarihe sahiptir. Rus dil tarihi üzerine yapılan araştırmalarda görülmektedir ki, iki temel dil/yazı reformu vardır: 18. yüzyıl başında I. Petro ve 20. yüzyıl başında Bolşevik Devrimi döneminde gerçekleşen reformlar. 10. yüzyılda Rusların Hristiyanlığa geçişiyle birlikte yazılı dil ortaya çıkmış ve Yunan misyoner azizler Kiril ve Methodius, Slavlara, hem Ortodoks inancını ve ritüellerini öğretmiş hem de dinî metinlerin Slavcaya tercümesi için Yunan alfabesine benzer bir alfabe yaratmıştır. Rusya’nın bugün de kullandığı Kiril alfabesi, ilk dönemlerden bu yana Slav dünyasının karakteristik bir özelliği olmuştur. Nitekim Rus yazı sisteminin olgunlaşması, Rus kimliğinin olgunlaşmasıyla paralellik gösterir. Ancak zamanla bu dinî alfabe Rusya’nın ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kalınca konuşma diliyle yazı dili arasındaki ayrım gittikçe artmıştır. Bu da Rusya’nın eğitim, kültür ve ticaret gibi birçok alanda aleyhine bir durum yaratmıştır. 18. yüzyıla gelindiğinde Büyük Petro, artık zaruri bir gereklilik olan dil ve alfabe reformuna girişir. Çalışmamızda Rusya’nın 18. yüzyıldaki dil reformu kapsamındaki faaliyetleri, alfabedeki değişiklikler ve edebiyata yansıması da irdelenerek incelenmiştir. Bu çerçevede Kiril alfabesinin tarihçesi, harflerdeki değişiklikler örnekleriyle ve reformun yapılmasındaki motivasyon irdelenerek Rus ortografisinin değişimine ışık tutulmuştur. Çalışmamız özellikle I. Petro döneminde gerçekleşen dil reformu ile sınırlandırılmış olup, 20. yüzyıldaki Sovyet dil reformunu içermemektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
9

ÖZEN, Özlem, and Damla ÖTENKUŞ. "NİKOLAY GOGOL’UN VİY VE MEHMET BERK YALTIRIK’IN CAZI NENE ÖYKÜLERİNDE CADI FİGÜRÜNÜN ANNE ARKETİPİ ÜZERİNDEN KARŞILAŞTIRILMASI." Folklor Akademi Dergisi, October 17, 2022. http://dx.doi.org/10.55666/folklor.1150406.

Full text
Abstract:
Edebiyat eserlerinde folklorik elementlerin kullanımı oldukça yaygın bir durumdur zira yazarı içinde büyüdüğü toplumdan ayrı düşünmek imkânsızdır. Anlatılan halk hikâyeleri, memoratlar, gelenekler, ritüeller… Hepsi folklorun geniş şemsiyesinin altında bizleri karşılamakta, ister istemez düşüncelerimize, inanışlarımıza ve en önemlisi yaratılarımıza ilham olmaktadır. Yazarların bilinçli olarak folklorik öğeleri kullanması şaşılacak bir şey değildir ancak kullanılan bu öğelerin bilinçdışı anlamları da olabileceği gözden kaçmamalıdır. Bilinçdışından gelen bu etkiler yaratılan sanat eserlerine yansıyarak insanın kendini tanımasına ve dünyadaki yerini belirlemesine olanak sağlamaktadır. Bizim çalışmamızda da Nikolay Gogol’un Viy ve Mehmet Berk Yaltırık’ın Cazı Nene öykülerindeki cadı figürü Carl Gustav Jung’un anne arketipi üzerinden incelenmiştir. Çalışmada, Gilbert Durand’ın arketipoloji yönteminden de faydalanılmıştır; bununla anne arketipine ve cadı figürüne bütüncül bir bakış açısı sağlanması amaçlanmıştır. Bunun için öncelikle Türk ve Slav kültüründeki cadı inanışları incelenirken bu inanışın söz konusu öykülere ne ölçüde ve nasıl yansıdığı belirginleştirilmeye çalışılmıştır. Bu noktada ise cadının daha çok vampir ve hortlak özelliklerinin öykülerde öne çıktığı fark edildiğinden inceleme cadının bu özellikleri göz önüne alarak yapılmıştır. Akabinde, her iki öykü de Jung’un anne arketipi çerçevesinde ele alınarak cadı figürü çözümlenmiştir. Çözümleme sonucunda özellikle ölümcül anne arketipine uygun düşen cadının Durand’ın arketipoloji denilen sınıflandırma yönteminde Aydınlık Düzen kategorisine denk düştüğü görülmüştür. Bu düzende Cadı imgesi karanlık ve hayvanlık arketipleriyle ilişkilendirilmiştir. Bu arketipler etrafında kümelenen diğer simgeler de cadının bir korku ve ölüm simgesi haline geldiğini göstermiştir. Hem Jung’un görüşüne hem de Durand’ın sistemine göre cadı ölüm ile eş anlamlıdır. Bunun en iyi kanıtı işlediğimiz öykü kişilerinin hem fiziksel hem de ruhsal ölümlerinin onların hayatlarını adeta emen cadı figüründen gelmiş olmasıdır. Cadının çocukların kanını içerek ciğerlerini yemesi çocuklarının içindeki yaşamı çekip alan, travmatik anılar bırakan ölümcül anne arketipinin sembolik bir anlatımından başka bir şey değildir. Cadıya karşı mücadele eden insan, aslında zamanın akışına ve ölüme karşı koymaya çalışmaktadır. Böylelikle cadının insan imgelemine gömülü olan zamanın akışı ve ölüm korkusu sonucunda yaratılan bir imge olduğu ortaya çıkmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO, and other styles
We offer discounts on all premium plans for authors whose works are included in thematic literature selections. Contact us to get a unique promo code!

To the bibliography