Zeitschriftenartikel zum Thema „Sanat ve politikada felsefe“

Um die anderen Arten von Veröffentlichungen zu diesem Thema anzuzeigen, folgen Sie diesem Link: Sanat ve politikada felsefe.

Geben Sie eine Quelle nach APA, MLA, Chicago, Harvard und anderen Zitierweisen an

Wählen Sie eine Art der Quelle aus:

Machen Sie sich mit Top-50 Zeitschriftenartikel für die Forschung zum Thema "Sanat ve politikada felsefe" bekannt.

Neben jedem Werk im Literaturverzeichnis ist die Option "Zur Bibliographie hinzufügen" verfügbar. Nutzen Sie sie, wird Ihre bibliographische Angabe des gewählten Werkes nach der nötigen Zitierweise (APA, MLA, Harvard, Chicago, Vancouver usw.) automatisch gestaltet.

Sie können auch den vollen Text der wissenschaftlichen Publikation im PDF-Format herunterladen und eine Online-Annotation der Arbeit lesen, wenn die relevanten Parameter in den Metadaten verfügbar sind.

Sehen Sie die Zeitschriftenartikel für verschiedene Spezialgebieten durch und erstellen Sie Ihre Bibliographie auf korrekte Weise.

1

KIRDEMİR, Neşe. „SANAT VE MİTOLOJİK FELSEFE“. Journal of Academic Social Sciences 70, Nr. 70 (01.01.2018): 108–16. http://dx.doi.org/10.16992/asos.13697.

Der volle Inhalt der Quelle
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
2

BİLGİN, Seher, und Sema BİLİCİ. „Erken Cumhuriyet Dönemi Modernleşme Süreci ve Bauhaus Ekolünün Etkileri (1923-1950)“. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 12, Nr. 2 (02.07.2021): 162. http://dx.doi.org/10.33537/sobild.2021.12.2.16.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
1923-1950 arasındaki süreçte Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kültür ve sanat politikası kapsamında, ulusal ve modern bir sanat oluşturma anlayışına yönelik olarak kapsamlı çalışmalar yapılmıştır. Bu dönemde; yurt dışına sanatçı ve sanat eğitimcilerinin gönderilmesi, yurt dışından alanında uzman eğitimcilerin getirilerek görüşlerinin alınması, sanat ve kültürün yaygınlaştırılıp toplumsallaştırılması için Halk Evleri, Köy Enstitüleri ve Sanat Okulları'nın açılmasının yanı sıra, müze ve sergi faaliyetleri dikkati çeken önemli gelişmelerdir. Devletsanatçı işbirliğiyle gerçekleştirilen İnkılap Sergileri ve yurt gezileri ile sanatın toplumsallaştırılması ve yurt genelinde yaygınlaştırılarak ulusal bir kültür ve sanat bilincinin oluşturulmasına çaba harcanmıştır. Ayrıca; Güzel Sanatlar Akademisi'nde gerçekleştirilen eğitim reformu ve Gazi Eğitim Enstitüsü bünyesinde kurulan Resim Bölümü, sanat ve sanat eğitimine verilen önemi göstermektedir. Deutscher Werkbund aracılığıyla Geç Osmanlı Döneminde başlayan Türk-Alman yakınlaşması ve Alman kültürel nüfuzu, Erken Cumhuriyet Dönemi'nde de etkisini sürdürmüş; Bauhaus felsefesi ve eğitim anlayışı Cumhuriyet dönemi modernleşme sürecinde etkili bir model olmuştur. Betimsel tarama ve içerik analizi yöntemiyle gerçekleştirilen bu araştırmada; 1923-1950 yılları arasında Türk Eğitim Kurumları ve sanat alanındaki modernleşme çalışmaları ana hatlarıyla değerlendirilerek, Alman kültürel nüfuzu ve Bauhaus Okulu'nun Erken Cumhuriyet modernleşme sürecindeki etkileri değerlendirilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
3

Günana, Meryem. „Baş Mimar Şah Hatâ’î’nin Pergârı (Pergeli)“. Edeb Erkan, Nr. 5 (20.05.2024): 1–27. http://dx.doi.org/10.59402/ee005202401.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Bu makale, Şah İsmail’in Şah Hatâ’î mahlası ile yazmış olduğu “Yer yoh iken gök yoh iken men ezelden var idüm / Göherin yek-dânesinden ilerü pergâr idüm” (G-193) mısralarıyla başlayan şiirinden hareketle şiirde geçen “Pergâr” kelimesinin sanat tarihinde ve hem batı hem doğu felsefesinde ne ifade ettiği üzerine bir imge okuma makalesidir. Tanrı, evren ve insan üçgeni içerisinde pergelin bu yaratım içerisinde nerede durduğuna dair Yunan ve Orta Çağ din felsefesi ve sanat tarihi üzerinden bir okuma gerçekleştirilmiştir. Tevrat'ta Tanrı’nın Baş Mimar olarak evreni elinde pergelle yaratmış olduğu şeklindeki ifadeden yola çıkılarak hazır bulduğu maddeden evreni pergelle yaratan bir Tanrı tasavvuru, Platon'un Demiourgos nosyonu Orta Çağ Hristiyan din adamlarının anlayışını etkilemesiyle sanata yön vermiştir. Yeni Platonculuk akımını başlatan Plotinos, Platon’un “iyi” ideasını tanrılaştırmak suretiyle ve felsefeye mistik bir anlayışla südûr teorisini dahil etmesiyle materyalist bir felsefe yerine Tanrı fikrini merkeze alarak felsefi bir inanç sistemi ortaya çıkmıştır. Bir yaratma kavramı olan Sudûr Nazariyesi, İbn Arabî’nin sistemleştirmesiyle Vahdet-i Vücûd felsefesinin şekillenmesinde etkili olmuştur. Devir nazariyesinde ise Tanrı, evren ve insan döngüsü içerisinde insanın evrenin içerisinde varlığa geliş halleri anlatılmaya çalışılmıştır. Bütün bu felsefi sürecin, Orta Çağ minyatür sanatından, Şah Hatâ’î’nin şiirine, Dürer’in ‘Melankolia’sından, William Blake’in ‘Günlerin Atası’ ve Newton’a, sanata ve sanatçılara nasıl sirayet ettiğinin izi sürülmüştür. Anahtar Kelimeler: Şah Hatâ’î, Felsefe, Sanat, Vahdeti Vücud, Pergel.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
4

Yildizdöken, Çiğdem. „Attika Tragedyası ve Felsefe“. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy 8, Nr. 1 (2021): 117–34. http://dx.doi.org/10.5840/kilikya2021818.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Attika topraklarında boy gösteren tragedyalar beslendiği Atina demokratia’sından daha uzun yaşayıp Akropolis’in politik, etik ve ontolojik-egzistansiyal bağlamda sözcüsü olarak klasik Yunan sanatının temelini oluşturmuştur. Bu klasik sanat, insanın hem kendi ne’liğini bulmasında hem de polis’in kendini tanıması ve müdafaasında gerekli unsurları her bir yurttaşa (polites) temin ederek “düşünme”nin yeniden düşünülmesine olanak vermiştir. Kökeni dramalarda temellenen bu “düşünme” physis ve yazılı hukuku, ahlaki değerleri, kültürü de içine alan nomos arasındaki çatışmayı gözler önüne sererken bu çatışmanın üstesinden nasıl gelineceğine dair ulaşılabilecek uzlaşının ne olduğu hususunda da araştırmaya koyulmuştur. Açığa çıkan araştırmada dağ yamacında konumlanan tiyatro sahnesinde (skene) beliren tragedyanın yanında yer alan philosophia olay hallerinin ötesinde tragedyadaki “hakikat” arayışına odaklanmıştır. Bu noktada tragedyada görünür olan hakikat, “acının bilgeliği”nin çağrısına kulak kesilerek yeni dünyanın eski dünya karşısındaki çatışmasında tüm karşıt fenomenleri ile yeniden düşünmeye bizi davet etmektedir. Düşünülen, eski dünyanın physis’inin ananke’si (η αναγκη) karşısında yeni dünyanın anankesidir. Trajik olan tam da bu karşılaşmada kendini ele vermektedir. Görmek-körlük arasında başlayan bu trajik oluş bizi, üstesinden gelmek isteyeceğimiz bir o kadar da vazgeçemeyeceğimiz ve tüm bunlara rağmen daha “yüce”sini isteme doğrultusunda paradoksallığın iyimser kaldığı bir alana sürükleyecektir. Bu bir sürükleyiştir; çünkü çekilen ızdıraplar artık duygu durumu olmaktan çıkarak acısını logos’un huzursuzluğunda açığa çıkarmaktadır. Bu bağlamda düşünmenin huzursuzluğunda gün ışığına çıkan tragedyaya ilişkin ele aldığımız çalışmamız bizi, dramalarla başlayan tragedyanın kaynağının ne olduğuna yönelik soruşturmaya ve tragedyadan felsefi alana geçişe imkân veren öğelerin ne olduğu konusunda araştırmaya götürmektedir. Bu nedenle çalışmamız, trajik düşünmenin görülenmesi uğruna tragedyanın kaynağına inerek felsefede neler olup bittiği üç büyük tragedya ozanını (Aiskhylos, Sophokles, Euripides) göz önünde bulundurmak suretiyle düşüncenin felsefi öğelerini araştırmayı amaçlamaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
5

Çivgin, Ayşe Gül, und Ümit Öztürk. „Sanatçının Yaratımından Açılan Farklı Sahneler: Aristoteles’ten Platon’a “Tragedya” Ekseninde Bir Geri Dönüş“. Kilikya Felsefe Dergisi / Cilicia Journal of Philosophy 9, Nr. 1 (2022): 17–32. http://dx.doi.org/10.5840/kilikya2022912.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Bu çalışma, Aristoteles ve Platon özelinde, “poiēsis” fiilinin iki farklı tarzda kavramsallaştırmasından doğan yapıca uzlaşmaz iki “tragedya” anlayışını irdeleme amacı taşımaktadır. Bunun için, Peri Poiētikēs Tekhnēs ile Politeia metinleri yol gösterici olarak seçilmiştir. Tartışmamızı “mimēsis” bağlamına yerleştirerek, bir yandan “poiēsis” etkinliğine diğer yandan ise “poiēsis” etkinliğinin gerçekleştiricisi olan “poiētēs”e yönelip, bu kavramların bahsedilen iki filozofun “sanat” ve “felsefe” kavrayışlarındaki yerini açmayı deniyoruz. Bu denemeyi ise tragedya bağlamında karşımıza çıkan fâil, fiil, münfâil hâl ve seyirci mefhumları üzerinden derinleştirmeye çalışıyoruz. Böylece, sunduğumuz eleştirel değerlendirmelerden hareketle, aslında Aristoteles’in değil, fakat Platon’un “sanat”ın bir “tekhnē (ustalık)” ve “poiētikē (yaratıcılık)” olarak asıl anlamını yakalamış olabileceğine dair bir ipucu bırakıyoruz.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
6

ÖZDEN, Hilmi. „The Great Turkish Scholar Ibn Sina“. OSMANGAZİ JOURNAL OF MEDICINE 45, özel (28.11.2023): 4–22. http://dx.doi.org/10.20515/otd.1389039.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
İbn-i Sînâ 980-1037 yılları arasında Türkistan ve İran coğrafyasının çeşitli bölgelerde yaşamış bir Türk bilginidir. Tıp başta olmak üzere bilimin her sahasında çalışmıştır. Büyük bir filozof olarak da düşünceleri dünyada kabul görmüştür. El-Kânân Fit’t Tıbb isimli kitabı asırlarca Avrupa'da okutulmuş önemli bir kaynak olarak kabul edilmiştir. Fizikten metafiziğe, matematikten astronomiye birçok eser yazmıştır. Müzik, şiir gibi birçok sanat dalında çalışmaları bulunmaktadır. Onun olaylara, sistematik ve eleştirel yaklaşımları; bilim, felsefe ve sanat dallarındaki çok yönlülüğünden kaynaklanmaktadır. Çocuk yaşta Kur'an-ı Kerim'i ve İslam dininin kaynaklarını öğrenmiştir. Dini bilimleri çağdaşlarından farklı ve isabetli yorumlaması nedeniyle ithamlara maruz kalmıştır. Devrinde kendisinden sonra gelen bazı düşünürler tarafından suçlanmıştır. Günümüzde onun fikirleri çerçevesinde nörobilimden teolojiye kadar birçok sahada yeni alanlar açılabileceği anlaşılmaktadır. Bu araştırmada kaynaklar ışığında onun çok yönlülüğü anlatılmaya çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
7

YILDIRIM, Onur. „The Hayy Story of Ibn Tufayl as the Revelation of an Anomaly“. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi 12, Nr. 2 (26.06.2023): 1020–34. http://dx.doi.org/10.15869/itobiad.1248361.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Ortaçağ İslam siyasal düşüncesi hem din hem de felsefeyi kendisine konu olarak belirlemek durumunda kalmıştır. Din ve felsefenin, siyasal düşüncenin konusu olarak belirlenmesi, bu iki unsur ya da etkinlik arasında ne tür bir ilişkinin oluşturulması gerektiğine dair çabaların ortaya konulmasına neden olmuştur. Ortaçağ İslam siyasal düşüncesine katkıda bulunan filozofların çoğunluğu din ve felsefenin amaç bakımından müşterek oldukları için uzlaştıklarını, daha doğru bir ifadeyle uzlaş (tırıl)maları gerektiğini varsayarlar. Ne var ki, uzlaştırılmaya çalışılan tüm unsurların esasında birbirlerine karşıt olmaları ve hatta özsel olarak çatışmaları söz konusudur. Bu bakımdan din ve felsefeyi uzlaştırmaya çalışan İslam filozofu, aslında din ve felsefenin zımnen çatıştığına dair “ima türünden” bir anlayıştan hareket eder. Fârâbî’nin temel tezlerine dayanan Meşşâî gelenek takip edilecek olursa, İslam filozofu için bu uzlaşının gerçekleşeceği mekân erdemli toplum ve bu toplumun idaresi için gerekli olan sanat ise erdemli siyaset sanatıdır. Siyaset, varlıkların hakikatine ilişkin bilinmesi ve inanılması gereken ilkelerin (teorik felsefe) neler olduğunu bilen ve bu ilkelerin uygulama alanını ve bunların nasıl uygulanacağının (pratik felsefe) bilgisine sahip olan filozofun, medeni toplumu yönetmesini sağlayan sanattır. Ancak din ve felsefe uzlaş(tırıla)madığında, temel amacı hakikat olan filozof ne yapmalı, hem kendi hem de medeni toplumun mutluğu için ne tür bir yol tercih etmelidir? Bu sorudan hareket eden bu çalışma, alegorik bir tarzda kaleme alınan İbn Tufeyl’in Hayy bin Yakzan başlıklı öyküsünün din ve felsefe arasında çatışmayı konu edindiğini ileri sürmektedir. Bu çalışmanın amacı, din ve felsefenin çatıştığına dair yukarıdaki iddiadan hareketle filozofun kadim siyasal misyonu olarak tayin edilen medeni toplumun yöneticisi olma misyonundan feragat edişini ortaya koymaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
8

NEMUTLU, Özlem. „Peyami Safa’nın Tenkit Anlayışı“. Erdem, Nr. 62 (01.04.2012): 157–70. http://dx.doi.org/10.32704/erdem.2012.62.157.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Peyami Safa, Milliyet, Kültür Haftası, Ulus, Tasvir-i Efkâr, Cumhuriyet, Kültür Haftası, Türk Düşüncesi gibi gazete ve dergilerde sanat ve edebiyatın birçok meselesine dair yazılar kaleme almıştır. Bu konular genellikle edebiyat- kültür, edebiyat-felsefe ilişkisi, edebiyatın gayesi, sanatta millîlik, memleket edebiyatı, şaheser tanımı, edebiyat akımları, romanın mahiyeti, şiirin mahiyeti, şiirde mana vb. şeklindedir. Söz konusu yazılardan yola çıkılarak ve mümkün olduğunca kitap olarak yayımlanmamış yazılarına da ulaşılarak Peyami Safa'nın tenkit anlayışı, Türk edebiyatındaki tenkit geleneği içerisinde eleştiri tipleri ile bağlantılar kurularak değerlendirilmeye çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
9

ÇİÇEK MIZRAK, Zeynep Merve. „AİDİYET VE AİDİYETSİZLİK KAVRAMLARININ MEKÂNA ÖZGÜ SANATTA İNCELENMESİ“. Volume 4, Issue 2 4, Nr. 2 (20.05.2021): 119–28. http://dx.doi.org/10.31566/arts.4.2.06.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Bireyin yaşadığı mekânla ve içinde bulunduğu toplumla ilişki kurması anlamına gelen ait olma duygusu, temel bir ihtiyaçtır. Ait olma ihtiyacını gideremeyen birey, aidiyetsizlik duygusunu; dışlanma, yabancılaşma gibi etkilerle deneyimleyerek toplumdan soyutlanmaktadır. Ait olamama duygusu, aidiyet konusunun problem olarak algılanmasının temelini oluşturur. Bu sebeple bu iki kavram birbirleri ile ilişkili olarak ele alınmıştır. Aidiyet kavramı; sosyoloji, psikoloji ve felsefe gibi disiplinlerin temel meseleleri arasındadır, sanat alanına da çeşitli dönemlerde konu olmuştur. Ait olma veya ait olamama durumlarının mekânlar ile ilişkili olmaları sebebiyle sanat alanına dair yapılan araştırmalar, mekân olgusunu ön planda tutan eserler ile sınırlandırılarak, seçilen eserler mekâna özgü sanat kapsamında incelenmişlerdir. Mekâna özgü sanat kapsamında incelenen eserler, yer için ve yer hakkında olma özelliğini taşırlar. Bu özellik, eserlerin galeri mekânları dışında; ev, sokak gibi gündelik yaşam alanı olarak nitelendirilen mekânlarda üretilmelerine sebep olmuştur. Eserlerin yaşam alanlarında üretilmeleri veya kamusal alan olarak nitelendirilen bölgelere yerleştirilmeleri, eserlerin kendilerine ait yer edindiklerini göstermektedir. Bu durum bireyin yer edinme çabası ile özdeşleşmektedir. Belirlenen eserleri üreten sanatçılar farklı ülkelerden, farklı uyruklara sahip sanatçılardır. Farklı ülkelerden çeşitli sanatçıların konuyu ele alması, meselenin her bireyi ilgilendiren, temel bir ihtiyaç olduğunu gösterir niteliktedir. Seçilen tüm eserler ev kavramı ile ilgilidir. Bazı sanatçılar kendi yaşadığı ev üzerinden aidiyet ilişkisini sorgularken, bazı sanatçılar konuyu göçmenlik meselesi doğrultusunda işleyerek ortaya koymuşlardır. Aidiyet meselesi genellikle göçmenlik meselesi olarak görülmektedir. Çalışmada söz konusu kavram, bireyin varoluşsal bir ihtiyacı olarak açıklanarak, konu hakkında üretilen eserlerin iç mekân ve dış mekân formlarında nasıl şekillendiği tartışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
10

KARDAŞ, Abdulaziz. „Van With Public Works, Economic And Social Developments (1923-1960)“. JOURNAL OF HISTORY AND FUTURE 8, Nr. 3 (30.09.2022): 910–34. http://dx.doi.org/10.21551/jhf.1178085.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Van, sahip olduğu coğrafi özellikler ve askeri-stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca birçok medeniyetin dikkatini çekmiştir. Osmanlı Devleti’nin son döneminde de önemini koruyan Van, I. Dünya Savaşı yıllarında çıkan Ermeni İsyanları ve ardında gerçekleşen Rus işgali şehrin tahrip olmasına yol açmıştır. Savaş sonrasında muhaceretten dönenler ve evleri tahrîp olanlar eski şehirde barınacak bir yer bulamadıkları için gölden 7-8 km uzaklıkta daha az tahrip edilmiş olan bağ ve bahçelik alanlara yerleşmek suretiyle yeni Van şehrini meydana getirmişlerdi. Van, Cumhuriyetin ilanı ile birlikte yeni devletin vilâyetleri arasında yer almıştı. Bu dönemde yeni devletin kuruluş felsefesi çerçevesinde vilayetlerin bayındırlık, iktisadi, sosyal, kültürel gibi alanlardaki sorunları giderilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda I. Dünya Savaşı yıllarında yakılıp yıkılan Van’ın yeniden kalkındırılması için çalışmalara başlanmıştır. Vilâyetin en temel sorunları arasında yer alan ulaşım ve taşımacılık alanında yeni adımlar atılmıştır. Karayolu ve köprü alanında çalışmalar yapılmış, bunun yanında ulaşım ve taşımacılıkta önemli rol oynayan Van Gölü İşletme İdaresi’nin çalışmaları planlı hale getirilmeye çalışılmıştır. Bunların yanında demiryolunun Van’a ulaştırılması ve hava ulaşımı için havaalanın açılması ve seferlerin planlanmasına gayret edilmiştir. Ulaşım ve taşımacılığın yanında şehrin tarım alanında gelişmesini sağlamak amacıyla sulama kanalları yapılmıştır. Şehrin içme suyu sorunu çözmek amacıyla yeni çalışmalar yapılmıştır. Bu dönemde ayrıca şehrin aydınlatılması ve sanayinin gelişmesinde önemli rol oynayacak elektrik santrallerinin yapılmasına başlanmıştır. Söz konusu çalışmaların yanında Van’da kalkınmayı sağlayacak nüfusun artırılması için göç-iskân politikası uygulanmıştır. Van’a gelen göçmenler İskele Köyü ve Edremit civarında iskân edilmiştir. Hükümet, Van mimarisine de örnek olabilecek devlet daireleri ve göçmen evleri inşa etmiştir. Ancak dönem içerisinde meydana gelen depremlerin yol açtığı yıkım, devletin bayındırlık alanındaki faaliyetlerini yok etmiştir. Van’ın eğitim ve kültür alanlarında gelişmesini sağlamak amacıyla ilköğretimde yeni okullar açıldı. Orta ve yükseköğretimde de sanat okulları, Ernis Köy Enstitüsü ve Doğu Üniversitesi gibi kurumların açılması ve faaliyetlerinin yoğunlaştırılmasına çalışılmıştır. Van’da sağlık sorunlarının çözülmesi amacıyla yeni kurumlar açılmış ve bu dönemde yaşanan salgın hastalıklarla mücadele edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
11

ODABAŞI, İbrahim. „History of Oriental Music with a Eurocentric Approach: Henry George Farmer“. Turkish Academic Research Review - Türk Akademik Araştırmalar Dergisi [TARR] 7, Nr. 3 (29.09.2022): 847–60. http://dx.doi.org/10.30622/tarr.1173241.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Eski Roma ve Doğu’nun kültürel mirasından yararlanarak; sanat, bilim, felsefe ve mimarlıkta eskiyle olan bağlarını yeniden inşa ederek Rönesans’ı yaşayan Avrupalılar, aynı zamanda diğer halklar üzerinde bir üstünlük duygusu hissetmeye başladılar. Zamanla bu üstünlüğün kökenini Hıristiyan oluşlarına, “Avrupalılık”a ve Antik Yunan atalarına bağladılar. Avrupamerkezci yazarların da bazıları edindikleri bu mirasın içinde Müslüman Doğu’dan bir şey olmadığı hususunda ısrarcı davrandılar. Bunun sonuncu olarak Batı’nın Orta Çağ’ı yaşadığı dönemde, Doğu’da gelişen bilim, sanat ve felsefenin ne boyutlara ulaştığı ve Avrupa’yı ne derece etkilediğine dair fikir ve görüşleri de dikkate almadılar. Dünya görüşümüzün ortasına Avrupa’yı yerleştirerek eser veren bu yazarlar, Doğu’nun kadim değerlerinin belirlenmesi noktasında kullandıkları kalibrasyonu (ölçümleme) kendi ölçü birimlerine göre yaptılar. Müzik özelinde bu durum armonik müziğin gelişmiş bir müzik olduğu, makamsal müziğin ise ilkel olduğu savını ortaya çıkarmıştır. Ortaya atılan bu düşünce öylesine etkili olmuştur ki Dünya Müziği ya da Müzik Tarihi gibi kapsamlı başlıklar altında makamsal müziğe neredeyse hiç yer verilmemiştir. Makam müziği Oriental Music olarak şarkiyatçıların çalışma alanına girmiştir. Erken dönem çalışmalarıyla Guillaum Andre Villoteau, William Edward Lane, Joseph von Hammer, Fétis, François-Joseph, Hatherly Stephen Georgeson, Soriano Fuertes Mariano, Kosegarten, Salvador Daniel gibi yazarlar, Şark müziğine üzerine yaptıkları çalışmalarla alana katkı sağlamışlardır. Şark müziğinin yapısı hakkında incelemelerde bulunan bu yazarların haricinde, Şark müziğinin sadece Şark’ta münhasır kalmayıp Batı müziğini etkilediği yönünde savlarıyla dikkatleri üstüne çeken bir yazar: Henry George Farmer’dır. Bu makalede Farmer’ın bir şarkiyatçı olarak konumu ve Şark müziği tarihini nasıl temellendirdiği incelenecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
12

VARDAL ATAK, Nevra. „Bir Başkahramanın Şiirler Arası Yolculuğu: Zbigniew Herbert ve “Bay Cogito”“. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 58, Nr. 1 (05.10.2018): 117. http://dx.doi.org/10.33171/dtcfjournal.2018.58.1.7.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
1974 yılında yayımlanan “Bay Cogito” şiir kitabı, yirminci yüzyıl Polonya şiirinin en önemli isimleri arasında yer alan Zbigniew Herbert'in şiir sanatında bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Aynı isimle ortaya çıkan kitabın kurgusal karakteri Bay Cogito aracılığıyla şair daha kişisel ve aktüel konuları ele alır. Bu bağlamda Bay Cogito hakkında Herbert'in lirik maskesi ya da alter egosu yakıştırılması yapılır. İlk defa Herbert'in beşinci kitabında ortaya çıkan bu lirik özne şairin son şiir cildine kadar varlığını sürdürür. Okur zaman içerisinde Bay Cogito'nun değişimlerine tanıklık yapar. Sıradan konulara ilgisi, gülünç yönleri, ironik yaklaşımları ve varoşlar arasında gezen görüntüsüyle bir Everymanı çağrıştırırken, diğer taraftan felsefe, sanat ve estetik konusundaki derin düşünceleriyle adeta modern bir filozof görüntüsü çizer. Hem pop kültürle hem de klasik sanatla yakından ilgili olan, düşünen, gözlemleyen, merak eden Bay Cogito, aynı zamanda Herbert'in çok yönlü kişiliğini de gözler önüne serer. Bu çalışmada Herbert'in kurgusal başkahramanı Bay Cogito'nun ortaya çıktığı ilk kitap Bay Cogito'dan başlayarak farklı yönleriyle incelenecek, şairin kendisiyle olan ilişkisi ortaya konmaya çalışılacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
13

Soğukkuyu, Bahar. „Analysis of cover designs of art books published in Turkey“. Journal of Human Sciences 17, Nr. 4 (05.01.2021): 1323–37. http://dx.doi.org/10.14687/jhs.v17i4.6082.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
The action of thinking, which is human-specific, forms the basis of art since yesterday. The individual and the communities not only relieve their vital activities, but also produce products that carry aesthetic value by utilizing the power of sensory and intellectual expression, and use them, keep them, transfer them to future generations, and they are the result of their spiritual meaning beyond their existing constitution. Analyzing the art works, movements, periods and artists in relation to different disciplines such as history, sociology, philosophy, mythology, explaining the concepts of art are some of the purposes of writing the art books. In this study, the current cover designs of books related to the history of art in Turkish literature, will be examined descriptively in accordance with the visual design elements. Research, 21 publishing houses in Turkey (Alfa Publishing, Ayrıntı Publishing, Boyut Publishing Group, Can Publications, Domingo Publishing House, Dost Bookstore, HayalPerest Books, İş Bankası Publications, Janus Publishing, Kabalcı Publisher, Koç University Publications, Literatür Publishing, PEGEM A Publishing, Remzi Bookstore, Say Publications, Sel Publishing, Tekhne Publications, Ütopya Publications, Yapı Kredi Publications, Yeditepe Publishing House, YEM Publication) are limited to published art books. In this study, while performing descriptive analysis of art books cover designs published in Turkey, the importance of the form in reflecting the content has been tried to be revealed. ​Extended English summary is in the end of Full Text PDF (TURKISH) file. Özet İnsana özgü bir nitelik olan düşünme eylemi, dünden bugüne sanatın temelini oluşturur. Bireyin ve toplulukların sadece yaşamsal faaliyetlerini gidermekle yetinmeyip duyusal ve düşünsel ifade gücünden faydalanarak estetik değer taşıyan ürünler ortaya çıkarmaları ve bu eserleri kullanmaları, saklamaları, gelecekteki nesillere aktarmaları, üretilen esere var olan somutluğunun ötesinde manevi anlam yüklemelerinin sonucudur. Sanat eserlerinin, akımlarının, dönemlerinin ve sanatçıların tarih, sosyoloji, felsefe, mitoloji gibi farklı disiplinlerle ilişkilendirilerek analiz edilmesi, sanat kavramlarının açıklanması sanat kitaplarının yazılmasındaki amaçlardan birkaçıdır. Bu çalışmada, güncel Türkiye literatüründe yer alan sanatın tarihine ilişkin kitapların kapak tasarımları, görsel tasarım unsurları doğrultusunda betimsel incelenecektir. Araştırma, Türkiye’deki 21 yayınevinde (Alfa Yayınları, Ayrıntı Yayınları, Boyut Yayın Grubu, Can Yayınları, Domingo Yayinevi, Dost Kitabevi, HayalPerest Kitap, İş Bankası Yayınları, Janus Yayıncılık, Kabalcı Yayınevi, Koç Üniversitesi Yayınları, Literatür Yayıncılık, PEGEM A Yayıncılık, Remzi Kitabevi, Say Yayınları, Sel Yayıncılık, Tekhne Yayınları, Ütopya Yayınevi, Yapı Kredi Yayınları, Yeditepe Yayınevi, YEM Yayın) basılan sanat kitapları ile sınırlıdır. Çalışmada, Türkiye'de yayınlanan sanat kitaplarının kapak tasarımlarının betimsel analizi gerçekleştirilirken, biçimin içeriği yansıtmadaki önemi ortaya konulmaya çalışılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
14

YILMAZ, Ayşe, und Seran DEMİRAL. „ALTERNATİF BİR YÖNTEM OLARAK KATILIMCI ÖĞRENME: ÇOCUKLARLA KENTSEL MEKÂN ÜZERİNE GERÇEKLEŞTİRİLEN YARATICI UYGULAMALAR“. Sosyoloji Araştırmaları Dergisi 26, Nr. 2 (28.10.2023): 192–208. http://dx.doi.org/10.18490/sosars.1382521.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Bu makale, çocukluk sosyolojisi alanından yola çıkarak çocukların toplumdaki sosyal aktörler olduğu düşüncesi çerçevesinde katılımcı öğrenmenin olanaklarını çocuklarla gerçekleştirilen yaratıcı yöntemler aracılığıyla araştırmaktadır. Kentsel mekân deneyimlerine odaklanan çalışma, çocukların öğrenme süreçlerini okul mekânının dışına taşıyarak geleneksel öğrenme yöntemlerine bir alternatif sunma amacı taşır. İstanbul’da bir ortaokulda farklı sınıflarda eğitimlerini sürdüren gönüllü öğrencilerle gerçekleştirilen araştırma kapsamında çocukların kent mirası, kültürel miras, kamusal alan ve çevresel konulardaki görüşlerini ortaya çıkarmak hedeflenmektedir. Kültür mirası kavramını, kuşaktan kuşağa aktarılan bütün etnografik bileşenleriyle ele alan bir anlayış çerçevesinde, araştırmacılar bir sivil toplum kuruluşuyla iş birliği içerisinde çocuklarla haftalık periyotlarla bir araya gelerek yaratıcı metodolojiler aracılığıyla alternatif bir yöntem olarak katılımcı öğrenme süreci deneyimlemişlerdir. Araştırma boyunca, yaşları 10 ile 14 arasında değişen 35 çocukla kent yürüyüşleri, müze ve park ziyaretleri; kentsel ve ekolojik mirasın çeşitli boyutlarını tartışma amacıyla görsel üretimler ile drama süreçleri; çocukların liderliğinde video-performanslar ve bütün bunlar odağında eleştirel düşünmeye dayalı “çocuklar ile felsefe” tartışmaları gerçekleştirilmiştir. Çocukların bireysel ve sosyal gelişimlerini desteklemeyi hedefleyen araştırma kapsamında İstanbul’un çeşitli mekânlarında, sanat odaklı aktiviteler ve dijital uygulamaların araçsallaştırılmasıyla kültürel miras konusu çocuklarla farklı yönleriyle tartışılmış, katılımcılar bireysel ve kolektif olarak eleştirel düşünme ve yaratıcı üretime teşvik edilmiştir. Bu çalışma, kentsel mekânda çocuklarla katılımcı öğrenme örneği teşkil etmesinin yanı sıra sosyoloji alanında çocuklarla birlikte araştırma gerçekleştirmenin olanaklarını ortaya koymaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
15

AVCI, Cevdet. „Body Aesthetics in Caricature With a Female Theme: Is İt a Critique of Modernism by Humor?“ Gaziantep University Journal of Social Sciences 22, Nr. 4 (20.10.2023): 1188–202. http://dx.doi.org/10.21547/jss.1348799.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
İnsanın duygu ve düşüncelerini en keskin ifade biçimlerinden birisi mizahtır. Toplumların sözlü ve yazılı edebiyatlarının yanı sıra oyun ve eğlence biçimlerine varıncaya kadar mizahın bütün kültür-sanat yaratmalarında çeşitli biçimlerini görmek mümkündür. Bu durum mizahın farklı duygusal ve düşünsel ihtiyaçlara cevap veren yapısı ve işlevleriyle ilgilidir. Mizah eğlenme ve eğlendirme işleviyle birlikte gülme eyleminin geri planında insanın kendisini eleştirel boyutta da ifade edebilme aracı olmuştur. Mizahın eleştirel boyutu ise politik bağlamdan estetik tavır ve düşünceye uzanan geniş bir yelpazeye sahiptir. Batı kültür endüstrisinin dayattığı bir kadın imajı olarak kusursuzluk hem toplumun kadından beklediği hem de kadının kendine bakışı açısından önemli bir ölçüte dönüşmüştür. Her ne kadar göreceli olsa da güzellik kavramı konusunda toplumsal beklentiler modernizm ile yeniden şekillenmiş ve standart-tek tip kadın bedeni tasavvuru gelişmiştir. Bu tasavvura uyma çabası, görece hasarlı, bedenlerin onarılmasına ve tıbbi alanda estetik cerrahiye zemin hazırlamıştır. Bu çalışmada dijital kültür ortamında görsel mizah unsuru olarak kullanılan karikatürlerden hareketle mizahın eleştirel yanı üzerinde durulmuştur. Karikatürler kadın bedenini konu alan on örnekle sınırlandırılmıştır. Karikatürler içerik analizi tekniğiyle incelenmiştir. Kadın bedenine yapılan estetik uygulamaları konu alan mizah içerikli karikatürlerin geri planında çarpık modernizm eleştirisi olduğu savından hareket edilmiştir. Çalışmada, başta felsefe olmak üzere pek çok bilgi alanında tartışılan estetik kavramı ele alınarak 20 ve 21. yüzyılda kadın bedeni estetiği algısının değişimi değerlendirilmiştir. Ayrıca kadın konulu karikatürlerden hareketle mizah üzerinden yapılan modernizm eleştirisi irdelenmiştir. Çalışmada, modernizmin ideolojik tektipleştirmeciliğinin insanın bedensel estetik normlarına da yansıdığı ve bunun kadın konulu karikatürlerde örtük bir şekilde eleştirildiği sonucuna ulaşılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
16

ÖNER, Galip, und Şeyma ERARSLAN. „Sosyal Bilimler Bilim Merkezlerine Nasıl Entegre Edilebilir?“ Journal of Higher Education and Science 13, Nr. 3 (31.12.2023): 325–42. http://dx.doi.org/10.5961/higheredusci.1170910.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Dünyada yaklaşık 3000 bilim merkezi bulunmaktadır. Bu bilim merkezlerini her yıl yüzlerce milyon kişi ziyaret etmektedir. Bu ziyaretçilerin önemli bir kısmını ise okul çağındaki çocuklar oluşturmaktadır. Bilim merkezleri okul öncesi eğitimden yükseköğretime kadar her kademede yer alan çeşitli derslerde yararlanılabilecek formal bir öğenme ortamı olduğu gibi hayat boyu öğrenme kapsamında ele alınabilcek informal öğrenme ortamlarından da biridir. Ancak mevcut bilim merkezlerinde sosyal bilimlere ilişkin içeriklere çok az yer verildiği görülmektedir. Bu durum ise toplumda bilim algısının eksik veya yanlış şekilde oluşmasına aynı zamanda farklı sosyal bilimlere ilişkin derslerde bu mekânlardan yeterince yararlanamamasına neden olmaktadır. Bu kapsamda araştırmanın amacı öğretmenlerin bilim, bilim merkezi ve sosyal bilimlere ilişkin görüşlerini tespit etmek ve bilim merkezlerine sosyal bilimlerin nasıl entegre edilebileceğine ilişkin düşüncelerini ortaya koymaktır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden biri olan olgubilim kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu ortaokul, sosyal bilimler lisesi, bilim ve sanat merkezi, fen ve anadolu liselerinde görev yapmakta olan sosyal bilgiler, tarih, coğrafya, Türk dili ve edebiyatı, felsefe grubu, Türkçe branşlarından 25 öğretmen oluşturmaktadır. Çalışma grubunun belirlenmesinde ölçüt örnekleme yönteminden yararlanılmış, katılımcılarda aranan temel ölçüt ise bilim merkezini öğrencileriyle birlikte ziyaret etmiş olmasıdır. Araştırmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşmelerden yararlanılmıştır. Veriler nitel veri analiz tekniklerinden betimsel ve içerik analizi ile çözümlenmiştir. Bulgular bütüncül bir betimlemeyle yorumlanmış ve katılımcılardan edinilen doğrudan alıntılarla desteklenmiştir. Araştırma sonucunda katılımcıların, Türkiye’de sosyal bilimlere yeterince değer verilmediğini, bilim merkezlerinde sosyal bilimlere ilişkin içeriklere içeriklerin bulunmadığını, hâlihazırdaki bilim merkezlerinin sosyal bilimler içerikleriyle yeniden düzenlenebileceğini düşündükleri tespit edilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
17

Uğur, Ahmet, und Tuncay Bülbül. „Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalında 1997/2018 Yılları Arasında Bektaşîlikle İlgili Yapılmış Tezlerin Bibliyografyası“. ALEVİLİK-BEKTAŞİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, Nr. 18 (24.12.2018): 275–94. http://dx.doi.org/10.24082/2018.abked.205.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Alevîlik/Bektaşîlik konusunda sosyal bilimlerin sosyoloji, din, tarih, edebiyat, sanat ve felsefe gibi çeşitli alanlarında birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların geneli Bektaşîliğin sosyolojik ya da siyasî boyutunun ortaya konulması yönünde ilerlemiştir. Bu durum artan eser sayısına bağlı olarak Alevîlik/Bektaşîlik hakkında bibliyografya çalışmalarına ağırlık verilmesi gerekliliğini de beraberinde getirmiştir. Bu yazıda, 1997-2018 yılları arasında Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalında Bektaşîliğe mensup olduğu düşünülen şairler/yazarlarla ilgili yapılmış, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tez veri tabanında bulunan yüksek lisans ve doktora tezleri incelenmiş, tezlerde kullanılan inceleme yöntemleri hakkında genel bilgiler verilmiştir. Daha sonra da ileride hem Bektaşîlik hakkında çalışma yapacaklara yardımcı olması hem de daha önce oluşturulmuş Alevîlik/Bektaşîlik bibliyografyalarına ek olması maksadıyla tezlerin künyeleri sıralanmıştır. Künyeler Apa 6 sistemine göre düzenlenmiştir. Çalışmanın ana eksenini Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı altında Bektaşî olduğu düşünülen şahsiyetler ve eserleriyle ilgili hazırlanmış tezlerin bibliyografyaları oluşturduğu için farklı ana bilim dallarında yapılmış çalışmalar incelemeye dahil edilmemiştir. İncelenen tezlerde, Bektaşîliğin farklı açılardan ele alındığı görülmüştür. Kimi çalışmalar Bektaşî bir şairin/yazarın eserinin incelenmesinden ibaretken kimi çalışmalarda ise Bektaşîliğin sosyo-kültürel yönü ele alınmıştır. Bunlardan başka Bektaşî şairlerin/ yazarların eserlerindeki kelime ve cümle çeşitlerinin incelendiği çalışmalar olduğu gibi Bektaşî çevrede yetişmiş şairlerin/yazarların cönk ve mecmualarda yer alan eserlerinin çeviri yazısının yapıldığı çalışmalar da bulunmaktadır. Çalışmanın alt başlıkları Bektaşîlikle ilgili şahsiyetlerin eserlerinin incelenmesiyle oluşturulan tezler, Bektaşîliği bir yerleşim yeri ile sınırlandıran tezler ve diğer çalışmalar şeklinde belirlenmiştir. Bektaşî çevre tarafından yazılan eserlerle ilgili çalışmalara Bektaşî şairlerin/yazarların meydana getirdiği müstakil çalışmalarla, cönkler ve mecmualar dahil edilmiştir. İncelemeye esas alınan bölgede tespit edilen tasavvufî bir yapı olarak Alevîlik/ Bektaşîlik anlayışını ele alan çalışmalar ise Bektaşîliği bir yerleşim yeri ile sınırlandıran çalışmalar başlığı altında değerlendirilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
18

IŞIK, Sever. „Filozof, Sezar ve İsa: Nietzsche’de Egemen Olarak Geleceğin Filozofu“. Kaygı. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, 18.09.2023. http://dx.doi.org/10.20981/kaygi.1221892.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Nietzsche’nin olgunluk dönemi eserlerinde geleceğin filozofları kavramı önemli bir yere sahiptir. Üstün insan tipinin en yetkin formu olan geleceğin filozofu onun politik düşüncesiyle yakın ilişki içindedir. Nietzsche’ye göre geleceğin filozofu geleceğin politikası olan büyük politikayı icra edecek olan soylu/efendi ve seçkin insandır. Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu bu politika geleceğin filozofunun yaratıcı ve sağlıklı güç iradesine tabi olacaktır. Bu filozof insanlığın şimdiye kadar tanıdığı bir çeşit felsefe işçisi olan filozoftan farklı olarak egemen/hükümran bir kişi olacaktır. Tanrı’nın ölümü sonrası onun yerini alacak olan bu egemen tüm değerleri yeniden değerlendirecek ve politik yaşamı sağlıklı bir temelde yeniden kuracaktır. Böylelikle/böylece Tanrının ölümün sebep olduğu politik nihilizm krizinin aşılmasını sağlayacaktır. İnsanların kendisine yöneleceği, peşinden koşacağı amaçları belirleyen bu filozof en büyük yasa yapıcısı ve aynı zamanda en büyük büyük değer yaratıcısıdır. Hakikat onun güç iradesinin yansımasından ibarettir. Bu buyurucu egemen filozof, dünyevi ve dinsel gücü kendisinde birleştiren bir kişiliktir. Nietzsche, Sezar ile İsa’nın gücünü kendinde birleştiren/toplayan bu egemen filozof tipini “İsa Yürekli Sezar” olarak adlandırır. Sanatçı olan bu filozof, Platon’un filozof-kralı gibi hakikati keşfeden değil, yaratan bir egemendir. Toplum ve büyük politika ise onun en büyük sanat eseridir. Politikayı ve estetiği birleştiren bu sanatçı-filozof Nietzsche için siyasal yaşamın temel ilkesidir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
19

DUMANTEPE, Seçil. „Değirmen Dergisindeki Şiirler ve Şiirle İlgili Yazılar Üzerine Tematik Bir İnceleme“. Korkut Ata Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 02.09.2023. http://dx.doi.org/10.51531/korkutataturkiyat.1345341.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Dergiler edebiyat, kültür, sanat ve düşünce tarihimiz içinde önemli bir yere sahiptir. Bu dergilerden biri de 1942-1944 yılları arasında “Aylık Fikir, San’at ve Ahlâk Dergisi” alt başlığı ile yayımlanmış olan Değirmen’dir. Değirmen, on iki sayı süren kısa yayın hayatına rağmen hem fikrî hem edebî yazıları hem de dönemin önemli yazar ve şairlerinin katkılarıyla 1940’lı yılların dikkat çeken dergileri arasında kendine yer bulmayı başarmıştır. Edebiyat, tarih, sanat, felsefe, düşünce, eleştiri gibi geniş bir alandaki birikimlere yer veren dergi, özellikle şiir ve şiirle ilgili yazılar bakımından zengin bir içeriğe sahiptir. Bu çalışmada Değirmen’deki şiirler ve şiirle ilgili yazıların tematik yönden ana hatlarıyla değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bunun için öncelikle derginin biçimsel özellikleri, yayın politikası, içeriği, yazar ve şair kadrosu gibi genel bilgilerin verildiği bir girişten sonra dergideki şiirler temaları bakımından sınıflandırılarak incelenmiştir. Bireysel konuların ön planda olduğu bu şiirlerde görülen başlıca temler “ölüm”, “aşk” “ayrılık/gurbet”, “geçmişe özlem/geçen zaman”, “karamsarlık/umutsuzluk”, “büyük şehirdeki küçük insanın yaşamı, sorunları, yalnızlığı”, “sevinç/mutluluk”, “çocuk”, “tabiat” başlıkları altında verilmiştir. Ayrıca dönemin fikir ve edebî akımlarının şiirlerin biçimsel ve içerik özelliklerine etkisi üzerinde durulmuştur. Dergideki şiirle ilgili yazılar ise, ayrı bir başlık altında bir bütün olarak değerlendirilmiştir. Çalışmada, bu açıdan derginin edebiyat tarihindeki yeri ve öneminin belirlenmesine katkıda bulunulması amaçlanmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
20

YETİM, Evşen, und Derya ELMALI ŞEN. „Göz ve Bakış Diyalektiğinde Anamorfoz ve Zizek Perspektifinden Güncel Sanat Temsilleri Üzerine Bir İnceleme“. Yıldız Journal of Art and Design, 12.12.2022. http://dx.doi.org/10.47481/yjad.1203335.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Optik illüzyonlara dayalı sanatlar, eski çağlardan bugüne dek insanın günlük yaşamına eşlik etmektedir. Çarpık olan bu görüntülerin içinde saklanan çarpık olmayan görüntüyü görebilmek için bir ayna ya da özel bir bakış açısından bu görüntülere bakmak gerektiği yüzyıllardır bilinmektedir. Öncelikle, resim gibi sanatsal alanlarda sanatçıların kendi ustalıklarını sergilemelerinde rol alan bu anamorfik yapılar/yanılsamalar sinema, mimarlık, enstalasyon, heykel gibi alanlara dahil olduğu gibi düşünsel ve yazınsal alanlarda da etkilerini göstermiştir. ‘Yamuk bakmak’ anlamına gelen anamorfoz kavramı; dünyanın önde gelen teorisyenlerinden Slovaj Zizek’in psikanaliz, felsefe ve politika inancı üzerine kurduğu çalışmalarının neredeyse merkezinde yer almaktadır. Çalışmada, anamorfoz kavramının kuramsal zemini üzerine tartışılarak gerçek ve gerçeklik ile ilişkisi irdelenmiştir. Farklı disiplinlerde tasarlanan ve ortaya konulan anamorfik görüntülerin, resimlerin, mekân ya da heykellerin nasıl yaratılabileceğine dair teorik arka plan incelenmiştir. Böyle bir inceleme sonucunda özellikle mimaride kullanılan ve mimari ile bütünleşen resim, heykel, enstalasyon gibi anamorfik eserlerin hem kamusal hem de özel alanlarda kullanıcı deneyimlerine farklı bir renk ve anlam getireceği düşünülmektedir. Anamorfik eserler her ne kadar fiziksel bir gösterge olsalar da arka planlarında yatan kuramsal bilgi ile insanın düşünsel varoluşunda ve bakış açısında psikolojik, sosyolojik, siyasi değişimlerin mümkün olabileceğini göstermektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
21

Kaya, Kağan. „William Shakespeare’in Kısasa Kısas’ında Hobbesyen Ceza Felsefesi ve İyileştirme“. ODÜ Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi (ODÜSOBİAD), 22.01.2024. http://dx.doi.org/10.48146/odusobiad.1307735.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
‘William Shakespeare'in Kısasa Kısas’ında Hobbesyen Ceza Felsefesi ve İyileştirme’, Kısasa Kısas’ı (Measure for Measure, 1604) İngiliz toplumsal sözleşme teorisyeni Thomas Hobbes'un (1588-1679) özellikle Leviathan (1651) isimli başyapıtından yansıyan ceza felsefesi bağlamında yeniden okuyarak, tiyatro devinin cezalandırmaya ilişkin politik bakışını araştırır. Shakespeare'i ceza felsefesi üreten ve toplumun iyileştirilmesi düşüncesini taşıyan düşünürlerden biri olarak konumlandırarak, Kısasa Kısas’ın belirgin yörüngesini daha görünür hale getirir. Shakespeare, kariyeri boyunca yöneticilerin ilahi hakkını, İngiliz mutlak monarşisini ve otorite kavramını sorgular. Aynı zamanda, rıza, özgürlük, politika ve ceza konusundaki dramatik keşifleriyle modern siyasetin temellerinin anlaşılmasına yardımcı olur. Böylece Shakespeare'in külliyatı bir tür öncül olarak görülebilir: yeni ve verimli siyaset teorilerine adanmış edebi bir söylem… O zaman, onun Thomas Hobbes ile birlikte İngiliz otoritesini nasıl yeniden tasavvur eden devrimci bir siyasi düşünür olduğu anlaşılabilir. Her iki düşünür de politikayı öncelikle doğaya bir yanıt olarak görürdü. Onlar, politikayı toplumu yönetme ve organize etme sanatı olarak betimler —toplumun ihtiyaçlarını önemseme, arzuların tatmini için yer açma ve onu otorite tehdidinden koruma… Bu çalışma, Shakespeare’in başlıca politik uğraşını ve ceza felsefesi alanındaki materyalist politikaya yaptığı yatırımı aydınlatan Kısasa Kısas’ın yeni bir okumasını içerir, ve şiddet içeren cezanın ne Shakespeare ne de Hobbes için yaratıcı bir güç kaynağı oluşturduğunu gösterir. Bu anlamda, burada, Shakespeare’in ve Hobbes’un, şiddet içermeyen ceza fikriyle birlikte toplumun rehabilitasyonu düşüncesi etrafında ortak bir felsefeyi paylaştıkları ileri sürülür. Bu ortak felsefi görüşün en önemli sahne kanıtlarından birinin Kısasa Kısas olduğu önermesi yapılır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
22

CILIZ, Feyruze. „Heidegger’in “Nietzsche Beni Mahvetti!” Sözü Üzerine Bir İnceleme“. Temaşa Erciyes Üniversitesi Felsefe Bölümü Dergisi, 14.02.2022. http://dx.doi.org/10.55256/temasa.1027428.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Bu makale, Heidegger’in uzun soluklu Nietzsche okuması sonucunda dile getirdiği düşünülen “Nietzsche beni mahvetti!” sözü üzerine bir araştırma sunmaktadır. Heidegger neden böyle bir serzenişte bulunmuş olabilir? Onu böylesi bir çöküntü ya da yorgunluğa götüren neden ne olabilir? Heidegger Nietzsche’nin felsefesini hangi amaçla yorumlamaya başlamıştır? Yorumlarının başlangıcı ve sonu arasında bir değişim söz konusu mudur? Bu tarz sorular eşliğinde Heidegger’in Nietzsche okumasına Heidegger’de yarattığı etki bağlamında yaklaşmak mümkündür. Heidegger’in bu sözü sarf ettiği varsayılırsa, Nietzsche’yle yüzleşmesinin sonuçlarını açığa çıkarmak gerekecektir. Heidegger Nietzsche’de metafizik, sanat, politika, bilgi, bilim, din gibi konular üzerinde yoğunlaşmıştır. Heidegger Nietzsche’yi doğru anlamak gerektiği noktasında oldukça ısrarcıdır. Ona göre Nietzsche’yi anlamak yirminci yüzyılı ve sonraki yüzyılları doğru anlamak açısından önemlidir. Nietzsche’nin felsefesini tam olarak anlayabilme girişimi Heidegger’in 1936-1950 yılları arasındaki çalışmalarında yer alır. Bu sürecin Nietzsche gibi kapalı bir filozofu anlamak açısından uzun ve sıkıntılı geçtiği söylenebilir. Öyle ki, Heidegger hem kendi felsefe yapma tarzından hem de Nietzsche’nin felsefesinin zorluğundan kaynaklı farklı düşünceler öne sürmüştür. Sonuç olarak Heidegger için Nietzsche’yi yorumlama süreci pek kolay bir süreç olmamıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
23

ERENÖZLÜ, Suat Soner. „The Art of Cinema with its Philosophical Dimensions“. SineFilozofi, 05.09.2023. http://dx.doi.org/10.31122/sinefilozofi.1175587.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
20. Yüzyılın gelmesiyle birlikte dünya çok hızlı bir değişimin içerisine girmiştir. Bu değişim siyasi haritalar, bilimsel buluşlar, toplumsal yapılarla birlikte, Batı Dünyası adına en çok sanatta ve felsefede kendisini göstermiştir. Özellikle de bilim, sanat ve felsefe kendilerini birlikte, bir bütün olarak ifade etme fırsatını bulmuştur. Bu da en çok 20. Yüzyılda başat gösteren postmodern sanatlar ve sinema sanatında kendisini göstermektedir. Postmodern sanatlar sanatı felsefi bir cihet olarak görürken, sinema sanatının varoluşunun temelleri bilimsellik, felsefe ve sanat minvalinde ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla sinema sanatının (bilimsel) icadıyla birlikte gelişiminin her basamağı sanatı ve felsefeyi yakından ilgilendirmiş, hatta çift yönlü bir etkileşime girmiştir. Bu çalışmanın amacı, sinema sanatının felsefeyle olan ilişkisinin temellerini ve ilkelerini araştırmaktır. Bununla birlikte sanat olarak sinema dilinin, bu sanatsal araştırmanın dışında, saf felsefe (pure philosophy) ile bakmanın da imkanları araştırılacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
24

KAYA, Mustafa. „Philosophy in Turkey from the Republic to the Present“. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 12.09.2023. http://dx.doi.org/10.32709/akusosbil.1345907.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Türkiye’nin Cumhuriyet deneyimi, “Cumhuriyet” sözcüğünü basitçe bir yönetim şekli olmaktan çok daha öte bir anlam yüküyle donatmıştır. Cumhuriyet, siyasetten ve hukuktan ekonomiye, eğitimden dine, bilimden sanata ve dile kadar toplum hayatının bütün kurumlarında hızlı ve derin bir değişikliği, bir bakıma yeni Türk tininin oluşumunu ifade etmektedir. Fakat bir tinin, ruhun oluşturulması ancak tinsel olabilir. Bir milletin tini kullandığı dilde ve onun yaratımlarında, özellikle sanat, bilim ve felsefede şekillenir. Bu tinsel yaratımların başlıca var olma koşulu özgürlüktür. Cumhuriyet’in temel özelliklerinden biri de insanın özerkliğine, özgürlüğüne ve eşitliğine dayanan bir kurum olmasıdır. Sanat, bilim ve felsefe de bu alanda verilen mücadelelerin sonucunda ortaya çıkabilir. İşte Türkiye’de felsefe Cumhuriyet’le birlikte akademik alanda bu mücadele sonucu ortaya çıkmıştır. Peki, dünden bugüne Türkiye’de felsefede ne tür değişikler olmuştur? Geçen yüzyıl boyunca felsefeye dair bakış açılarında bir değişim söz konusu mudur? Bir felsefe geleneği oluşmuş mudur? İşte bu çalışmada Cumhuriyet’ten günümüze kadar geçen yüzyılda Türkiye’deki felsefe gerçekliğini bütünlüklü bir şekilde görmeye çalışacağız. Öncelikle felsefenin yüzyıl içindeki genel seyrini özetlemeye, ardından felsefeye dair bakış açılarını yansıtmaya ve son olarak da bir felsefe geleneğimizin mevcut olup olmadığıyla ilgili tartışmaları sunacağız. Bütün bunları yaparken Cumhuriyet döneminde kurulan ilk felsefe bölümünden günümüze felsefe hocalarının deneyimleri ve görüşlerinden yararlanacağız.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
25

Bayraktar, Fulya. „Eğitim Açısından Felsefe ve Sanat İlişkisi“. Sanat ve Tasarım Dergisi 1, Nr. 14 (01.06.2015). http://dx.doi.org/10.18603/std.05279.

Der volle Inhalt der Quelle
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
26

ERNALBANT, Orkan. „Leonardo Da Vinci nin Sistematik Bir Felsefesi Olup Olmadığına Dair Felsefi Bir İnceleme“. Mediterranean Journal of Humanities, 30.06.2023. http://dx.doi.org/10.13114/mjh.2023.597.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Bu makale Leonardo da Vinci’nin sistematik bir felsefi düşünceye sahip olduğu iddiasındadır. Bu iddiasını iki aşamada tartışır. İlk aşamada Leonardo’nun sistematik bir bütünlüğe sahip oldukları tespit edilebilecek felsefi düşüncelerinin bulunduğu iddia edilen metinlerin yapısı ve Leonardo’nun felsefe tarihsel anlamda önemi tartışılmaktadır. İkinci aşamada makale Leonardo’nun resmetmeyi sanat olmakla birlikte bir bilim ve felsefe olarak ele alışıyla kurduğu felsefesinde tespit etmiş bulunduğu temel bazı özelliklerini dört başlıkta sunmaktadır. Birinci olarak Leonardo’nun hakikatin apaçık bir şekilde ortaya konulması amacıyla bir resim bilim-sanat-felsefe yapısını ortaya koyması ele alınmaktadır. İkinci olarak bu anlayışta hakikate çok-yönlü ve bütünlüklü yaklaşımı Leonardo’nun farklı alanlar ile olan ilişkisi ve “Doğa” anlayışı üzerinden incelenmektedir. Üçüncü olarak Leonardo’nun felsefesi doğanın işleyişini işleyişi içerisinde kavrayan ve gerçekleştiren bir mekanistik doğa anlayışı ve bir tür deneyimcilik olarak tartışılmaktadır. Son olarak onun “sevgi” kavramı özellikle “Tanrı” ve “bilgi” ile ilgili olarak salt parçaların incelenmesine karşı bütünün ve bütün üzerinden parçaların bilinmesi ile artan bir yapı olarak tartışılmaktadır. Sonuç olarak felsefe tarihsel kriterleri karşılıyor olması ve temel bazı özelliklerinin tespit edilebilmesinin gösterdiği üzere Leonardo da Vinci’nin özgün bir sistematik felsefesinin olduğu belirtilmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
27

Ezgi ÖZDAĞ, Didar. „FELSEFE VE SANAT İLİŞKİSİ BAĞLAMINDA “BENLİK” KAVRAMININ İNCELENMESİ“. International Journal of Social Humanities Sciences Research (JSHSR), 01.01.2022. http://dx.doi.org/10.26450/jshsr.3190.

Der volle Inhalt der Quelle
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
28

DIMOU, Dımıtra. „KANTİAN SİNEMATİK ETİĞİ“. SineFilozofi, 29.09.2022. http://dx.doi.org/10.31122/sinefilozofi.1055829.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Bu postmodern pandemi döneminde, felsefenin verimsiz olarak görülme eğiliminde olduğu ve ne yazık ki gerçeklikle somut bir bağa girmesi önerilmediği doğrudur. Bu nedenle felsefi ilkelerin alternatif yayılımı arayışı modern bir öneridir; Herhangi bir ahlaki sistemin bu topyekûn kriz döneminde, felsefi bir fail olarak ortalama vatandaşın kantçı ahlaki ilkelerle tanışması zorunludur. Bu vakanın önemi, geleneksel olanı mevcut post-modern felsefi perspektife başarılı bir şekilde entegre etmek için, sosyal bilimlerin genel bağlamındaki zorunlu felsefe görüşü tarafından vurgulanmaktadır. Öte yandan, sanatta etik felsefenin yer alma olasılığı, onun yayılması ve evrimi için bir araç olarak araştırılır. Özellikle sanatın türü sinema olduğunda ve etik terimleri geleneksel felsefi referanslarla tanımlandığında, klasik felsefi etik anlayışının ileri sanat biçimiyle uzlaştırılıp uzlaştırılamayacağı, yani felsefenin bunu gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği kesin değildir. sanat alanında "şimdi ve burada" doğrudan kitle iletişim aracı şeklinde yazılmalıdır. Ve ahlak felsefesinin çerçevesi seçici olarak Kantçı ahlak felsefesiyle sınırlandırıldığında, gereken indirgeme aşkınlık sınırına ulaşır: sinema biçimindeki modern sanat, en büyük -nesnel anlamda- düşünürlerden birinin felsefe ilkelerine hizmet edebilir mi? tüm zamanların, Immmanuel Kant? Çeşitli sinema örnekleri kullanılarak, olası felsefi etkinin nesnelliğini ve zamansızlığını sağlamak için, izleyiciyi Kantçı teorik bakış açısıyla temasa geçirerek, kategorik buyruğun pratik bir açıklaması sunulacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
29

AKIL, Selman. „ALAİN BADİOU’DA SANATTA HAKİKAT“. Beykoz Akademi Dergisi, 07.12.2022. http://dx.doi.org/10.14514/beykozad.1202597.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Makalenin amacı çağdaş Fransız filozof Alain Badiou’nun sanat ve hakikat ilişkisine dair ileri sürdüğü yaklaşımı analiz etmek, temel karakterini belirlemek ve eleştirisini sunmaktır. Makale temel olarak Badiou’nun sanat üzerine kitap, makale ve konferanslarını kaynak olarak almakla birlikte, Badiou’nun felsefi sisteminin genel çerçevesini dikkate almaktadır. Böylece makalenin kapsamı temelde Badiou’nun sanat ve hakikat ilişkisine dair görüşleri ve bu görüşlerin felsefi referansları olmaktadır. Araştırma yöntemi metin analizi yöntemidir. Badiou sanatın felsefi incelemesinin ancak hakikat kavramı doğrultusunda mümkün olabileceği görüşündedir. Bu bağlamda Badiou felsefe tarihinde bu ilişki için üç şema sunar ve onları yeniden yapılandırarak kendi şemasını kurar. Makalede Badiou’nun oluşturduğu şemanın karakteri idealizm olarak belirlenmiştir. Bununla birlikte Badiou, şemasında materyalist felsefenin görüşlerine idealist bir karakter yüklemiştir. Makalede bu yaklaşım eleştirilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
30

ZENELİ, Ledjo. „Political Functions of Art in the Period of Socialist Albania“. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 08.05.2023. http://dx.doi.org/10.52642/susbed.1227047.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
1945-1992 yıllarını kapsayan Sosyalist Arnavutluk dönemi üzerinde bir çok araştırma yapılmıştır. Bu dönemde sanatla igili yapılan çalışmalara bakıldığında genelde sanatın kurumsallaşması ve devlet tarafından nasıl algılandığı üzerinde durulmuştır. Sanatsal bir alan olan şarkıların rejimi meşrulaştırma işlevine ilişkin araştırmalar ise bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu çalışmada öncelikle sanat ve siyaset ilişkisine sosyolojik bir değerlendirme yapılarak başlanmıştır. Sonra o dönemde yapılan on bir tane şarkı üzerinde nitel araştırma yöntemi kapsamında içerik analizi uygulanmış olup bu işlevin niteliği ve boyutları tespit edilmiştir. Bulgulara göre siyasal iktidarın meşrulaştırılması, siyasal liderin karizmasının meşrulaştırılması ve dış politikada alınan kararların meşrulaştırılması olarak ortaya çıkan üç işevin incelenen şarkılarda yoğun olarak bulunduğu ortaya konulmuştur. Ayrıca bulgular ışığında bakıldığında resmi ideolojinin savunduğu “sanat toplum için” anlayışı çok spekülatif olması nedeniyle reddedilmiş ve bunun yerine “sanat parti için” anlayışın daha gerçekçi olduğu öne sürülmüştür. Sonuç kısmında ise çalışmanın özgün özellikleri ileri sürülerek buna benzer konularda yapılabilecek diğer araştırmalara katkısı tartışılmıştır. En son bölümde ise İngilizce dilinde geniş özet bölümü verilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
31

Kahraman, Yunus Şafak. „MİMARİ BİR AKIM OLAN BRÜTALİZMİN GRAFİK TASARIM ALANINDA KULLANIMI“. Karatay Sosyal Araştırmalar Dergisi, 29.04.2024. http://dx.doi.org/10.54557/karataysad.1457763.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Genel anlamda mimariyle ilişkilendirilen brütalizm; ressamlar, heykeltraşlar, fotografçılar ve tasarımcılar tarafından da benimsenen bir görsel sanat tarzıdır. II. Dünya Savaşı’nın sonunda modern mimari hareketinin bir devamı olarak ortaya çıkan brütalizm akımı, 1950-1980 yıllarında kısa sayılabilecek bir dönemde oldukça popüler hale gelmiş ve dünyanın dört bir yanında bu akımın ikonik mimari eserleri inşa edilmiştir. Brütalizm felsefesi ve mimari özellikleri kendi döneminde oldukça ilgiyle karşılanmış ve gelecekle ilişkilendirilmiş olmasına rağmen 80’li yıllara gelindiğinde yoğun eleştirilere maruz kalmış hatta birçok brütalist hükümet binası yıkılmaktan kurtulamamıştır. Bu mimari akımın son bulmasının en önemli nedenleri olarak hükümetlerin politika değişimleri ve binaların iyi yaşlanmaması gösterilmektedir. Mimari anlamda günümüzde bu anlayışla inşa edilen bina sayısı parmakla sayılabilecek kadar azdır. Günümüzde brütalist mimarinin görenleri kendine hayran bırakan ve dönemine meydan okuyan devasa yapıları, başka sanat dallarına ilham kaynağı olmuştur. Brütalizmin geometrik formları ve ham malzemeyi kullanmasından ilham alan mobilyalar, beton malzemeyle yapılmış mutfak araç gereçleri, kullanışlı objeler, modüler heykeller ve grafik tasarımları günlük hayatımızda görmek mümkündür. Özellikle brütalist web sitesi tasarımları, giderek daha popüler hale gelmeye başlamıştır. Brütalist tasarımın malzemelerin sergilenmesi, sade renk paleti, süslemelerden arındırılmış olmak, modüler ve tekrarlanan tasarım öğeleri, anıtsallık gibi özellikleri belirli ilkeler halinde sistemleştirilmiş olmasına rağmen akımının tasarım alanında karşılaştığı en büyük zorluk, bu tasarım ilkelerinin uygulanışının yalnızca tasarımcıdan tasarımcıya değil, ortamdan ortama da değişiklik göstermesidir. Görsel sanatların hemen hemen bütün dallarında brütalist akımın tasarım öğeleri benimsenerek oluşturulmuş eserler günümüzde de ilgiyle karşılanmaktadır. Bu nedenle bu çalışmada brütalizmin tarihi, felsefesi ve tasarım özellikleri, günümüzdeki grafik tasarım örnekleriyle birlikte açıklanmaya çalışılmış, Brütalist tasarım öğelerinden yola çıkılarak iki afiş tasarlanmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
32

Babuççu, Ali Han. „ERKEN ALMAN ROMANTİKLERİNDE FELSEFENİN BİR İMKÂNI OLARAK SANAT VE EDEBİYAT“. Kaygı. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, 10.07.2024. http://dx.doi.org/10.20981/kaygi.1503303.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Bu makale, uzun bir dönem boyunca felsefî derinliği ihmal edilen erken dönem Alman romantik (Frühromantik) felsefesini (daha spesifik olarak Novalis ve Friedrich Schlegel'in felsefi görüşlerini) ele almaktadır. Erken dönem Alman romantik filozofları, kendi dönemlerinin felsefî eğilimlerine karşı çıkan isimlerdir. Onlar 'mutlak ilkelerin arayışı olarak felsefe' düşüncesini terk etmişlerdir. Onlar Mutlak olanı felsefi sistemler yahut kavramlar aracılığı ile olduğu gibi temsil edebileceğimiz düşüncesini problemli bulurlar. Söz konusu düşünürlere göre özü ele geçirme ya da bir nesneyi olduğu gibi bütünüyle temsil etme iddiası, yaşamın kendisine karşı bir çabadır çünkü bu yaşamın, oluş ve akış karakterine uymaz. Bu kavrayışta mutlak temsil edilemez, ancak ona sadece işaret edilebilir. Ona işaret edebilmek, onu kesin olarak temsil etmekten vazgeçmekle mümkündür. Bu amaçla Schlegel ve Novalis, çeşitli sanatsal ve edebi stratejileri devreye sokarlar. Fragman, alegori, ironi, metaforik anlatım gibi çeşitli edebi strajileri felsefenin bir parçası kılmak suretiyle romantik filozoflar, felsefelerine edebi bir hüviyet kazandırmayı amaçlarlar. Ancak bu karakteri kazandığında felsefe, Mutlak olana hak ettiği saygıyı gösterebilecek ve ona yakınlaşabilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
33

IŞIK, Mehmet Fatih, und Zeynep YILMAZ KURT. „Bilim İnsanı ve Bir Filozof Olarak Hypatia“. Ortaçağ Araştırmaları Dergisi, 26.05.2023. http://dx.doi.org/10.48120/oad.1272488.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Bilim, sanat, felsefe edebiyat ya da başka disiplin alanlarındaki çalışmalar toplumların ortak mirasıdır ve bu tür çalışmalarda erkekler kadar kadınlar da katkı sunmuşlardır. Ancak çoğu zaman düşünce tarihinde ya da toplumlarda hâkim olan cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan algısal ve tutumsal tabulardan dolayı kadınların sözü edilen alanlardaki katkıları ve çabaları görmezden gelinmiştir. Oysa düşünce tarihinde başta bilim ve felsefe alanları olmak üzere çeşitli alanlarda başarılarıyla ve yaptıkları katkılarla isimlerinden söz ettiren yüzlerce bilim insanı ve filozof kadından söz etmek mümkündür. Kuşkusuz bu kadınlardan biri de İskenderiyeli Hypatia’dır. İskenderiye Okulu’nun ekollerinden biri olan Yeni-Platonculuk anlayışının en önemli temsilcilerinden biri olan Hypatia, kadim ve güçlü bir düşünce sisteminin eğitiminden geçmiştir. Özellikle matematikçi ve aynı zamanda bilim insanı olan babası Theon, Hypatia’nın iyi bir eğitim alması için ayrıca çaba sarf etmiştir. Çok boyutlu (felsefe, matematik, astronomi…) bir eğitim tedrisatından geçen Hypatia, toplumda egemen olan erkek egemen anlayışa karşı yapmış olduğu cesur mücadelesiyle ve düşüncelerine olan bağlılığıyla tanınan bir filozof ve bilim insanıdır. Farklı inançlara ve düşüncelere sahip olan öğrencilere felsefe ve bilim öğretmiş olan Hypatia, sağduyulu tavrıyla yaşadığı dönemin ileri gelenlerinin dikkatlerini üzerine çekmiştir. Cesareti ve zekasıyla Platon’un ruhuna ve güzelliğiyle Afrodit’in bedenine sahip olan bir insan olarak tanımlanan Hypatia, yaşadığı dönemin etkili filozof ve bilim insanından biri olmuştur. Hypatia’nın yaşamı, bilimsel ve felsefe alanındaki çalışmaları ile tarihte bıraktığı iz, bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
34

Aslan, Celal, und Şayla Yıldırım. „MAKİNELEŞEN İNSAN YAŞAMININ KODLARI: MATEMATİK VE SANAT“. Felsefe Dünyası, 12.07.2024. http://dx.doi.org/10.58634/felsefedunyasi.1487324.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Makineleşme olgusu, sanayileşmenin en güçlü dinamiği olan pozitivist paradigmanın bir ülküsü olarak biçimlendirilmiş ve sadece endüstriyel bir değişim ve gelişim olmakla kalmamış, sosyolojik ve ideolojik bir tasarım biçimine de dönüştürülmüştür. İnsan-makine veya makine-insan ilişkisi, teknolojinin ortaya çıkardığı bir olgudur. Bu olgu; ekonomi, felsefe, siyaset, sanat, hukuk, iletişim gibi birçok alanı ilgilendirmekle birlikte makinenin insan hayatındaki yeri ve anlamı hakkında birçok düşünce ve yaklaşımın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Kurmaca eserlerde makineleşme olgusu, sözü edilen yaklaşımların neredeyse tümünü kapsayacak bir biçimde işlenmekte ve insan doğasının makineleştirilmesi halinde ortaya çıkabilecek sorun ya da durumları sanatın kendine özgü evreni içerisinde somutlaştırmakta ve görünür kılmaktadır. Biz romanında pozitivist ve spiritüalist paradigmalar, matematik ve sanat ikilemi düzleminde kurgusal yapıyı biçimlendirmekte ve makineleşme olgusu matematik-sanat çatışması odağında temsil edilmektedir. Bu çalışmanın amacı insan-makine ve makine insan ilişkisini Biz romanından hareketle analiz etmek ve bu analiz doğrultusunda insanın makineleşmesinin veya makinenin insanlaşmasının mümkünlüğü sorununun edebiyattaki karşılığına bir cevap aramaktır. Biz romanının içerik analizi; eserin kurgusal yapısının temel örgüsü olan makineleşme izleğinin düşünsel art alanını besleyen matematik ve sanat karşıtlığı odağında yapılmıştır. Romanda, matematik ve sanat disiplinlerinin gerçeklik’i algılama ve tanımlama tutumları düzleminde belirginleşen çatışma ve karşıtlık ögeleri yapı kurucu bir işlev taşımaktadır. Ayrıca romanda özgürlük, mutluluk, aşk, ruh gibi felsefi ve soyut kavramların yine matematik ve sanat karşıtlığı üzerinden eserin içeriğine dâhil edilmesi nedeniyle sözü edilen karşıtlık düzlemi içerik analizine tabi tutulmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
35

POLAT, Alper Elvan. „Lewis Carroll'ın “Alice Harikalar Diyarında” Eserinin P4C Çalışmaları Bağlamında Kullanım Olanağının Değerlendirilmesi“. Kaygı. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, 27.09.2023. http://dx.doi.org/10.20981/kaygi.1343655.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Felsefe, çağlar boyunca insanın kendisine ve diğer varolanlara ilişkin sahip olduğu sonsuz merak duygusunun sonucu olarak sistemli bir düşünme biçimini ifade etmiştir. İlk Çağ'dan 20. yüzyıla değin filozoflar sürdürdükleri akıl yürütmelerle bir paradigma meydana getirmiş, bu paradigma çağların değişen koşulları ile sanat ve teknikteki ilerlemelerle sürekli büyümüştür. 20. yüzyıla gelindiğinde birçok yeni kavram felsefi zeminde kendine yer edinmiştir. Bu bağlamda çocuk felsefesi veya çocuklar için felsefe (P4C) de 20. yüzyılla kendine yeni bir felsefi zemin kazanan alanlardan biridir. Çocuklar için felsefenin kuramsallaşmasında Mathew Lipman bir öncü rolünü üstlenmiş ve P4C çalışmalarında belirli bir metot geliştirmiştir. Lipman'ın P4C çalışmaları için geliştirdiği metot çoğunlukla çocuk edebiyatı ürünlerinin kullanımını gerektirir. Bu durumda birçok çocuk edebiyatı ürününün P4C çalışmaları açısından verimli olup olamayacağı önemli bir problem hâlini almıştır. Bu problemden yola çıkılarak bu çalışmada felsefe ve çocuk veya çocukluk kavramları arasında bir ilişki kurulmasının olanaklılığı tartışılmış, bu anlamda çocuklar için felsefe çalışmalarının metoduna değinilmiş ve Lewis Carroll'ın “Alice Harikalar Diyarında (Alice's Adventures in Wonderland)” adlı eserinin P4C çalışmalarında kullanım olanağı üzerinden bir tartışma yürütülmüştür.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
36

Ulusoy, Tolga. „Kültürel ve Yaratıcı Endüstriler Çağında Sanat Emeği“. Ankara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi, 17.07.2024. http://dx.doi.org/10.58608/augsfd.1449014.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Sanat emeği kavramı günümüzde sanatın ve sanat üretiminin gittikçe ticarileşmesi, piyasalaşması ve güvencesizleşmesi ile beraber daha önemli hale gelmeye başlamıştır. Bu makalede çağdaş sanat emeği süreçlerinin iki üretim alanına bölündüğü iddia edilmektedir. Bu üretim alanlarından ilki sanat dünyalarını kapsamaktadır, diğeri ise kültürel ve yaratıcı endüstrileri içermektedir. Günümüzde sanat emeğinin bu ikiye bölünmüşlüğü bazı farklılıklara yol açmaktadır. Sanat emeğinin, sanat dünyası ile ilişki içerisindeki süreçleri yaratıcılık ve özgünlük temelli olarak yaratıcı emeğe yakınlaşırken; kültürel ve yaratıcı endüstriler kapsamında kalan sanat emeği süreçleri zanaat emeği ile ilişkilenmektedir. Bu makale bağlamında kültürel ve yaratıcı endüstriler kapsamında kalan sanat emeği süreçlerine daha fazla odaklanılacaktır. Makale ilk olarak sanat emeği kavramının gelişimine odaklanmaktadır. Bu bağlamda hem sanat kavramının hem de emek kavramının büyük bir dönüşüm gerçirdiği post-Rönesans dönemdeki süreçlere tarihsel olarak değinilecek ve sanat emeği kavramının ortaya çıkışındaki uğraklar ön plana çıkartılacaktır. Sanat emeğinin ortaya çıkışı öncesinde uzun bir süre sanat ile zanaat arasında temel bir ayrım yapılmammıştır bu yüzden sanat emeği tartışırken zanaat emeği kavramı da önemli bir kavram olmaktadır. Sonrasında sanat kavramının ideolojik üstünlüğü ele gerçimesi ile beraber Alman idealist felsefesinin estetik kavramı ve bu bağlamda oluşan estetik emek kavramı ilk değinilecek unsur olacaktır. Burada özellikle Hegel’in emek, kültür ve sanat alanında kurduğu ilişkiler oldukça önemli bir yer kaplayacaktır zira bu kavramsal çerçeve bugün dahi etkili bir düşünme çizgisini oluşturmaktadır. Sonrasında Marx’ın emek kavramına getirdiği eleştiriler tarışılacak, yabancılaşmış emek ile sanat emeği arasındaki ilişkiler sorgulanacaktır. Sanat emeğine dair bir diğer önemli uğrak ise otonomcu Marksist felsefe onların ortaya attığı maddi olmayan emek kavramıdır. Bu noktada kavramsallaştırmalar içerisine yaratıcı emek kavramı girmiş olacaktır. Nihayetinde kültürel ve yaratıcı endüstriler çerçevesinde ortaya çıkan sanat emeğinin günümüzde gittikçe daha fazla zanaat emeği ile bağlantılı olduğu iddia edilecektir. Bu teorik izleklerin ardından makalenin yazarını hazırlamış olduğu doktora tezinden yola çıkılarak elde edilen veriler makalenin sorunsalı olan sanat emeği çerçevesinde yeniden değerlendirilecektir. Bu makalede kültürel ve yaratıcı endüstriler içerisinde sanat emeğinin güvencesizlik, düşük ücret ve geçinememe, zaman organizasyonuna dair sorunları tartışılacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
37

ECE, Muhammet Nasih. „Maimonides’in Mantık Anlayışı Üzerine Bir Çözümleme“. Tasavvur / Tekirdağ İlahiyat Dergisi, 23.11.2022. http://dx.doi.org/10.47424/tasavvur.1175245.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Maimonides’in mantığa dair tek eseri olan Maḳâle fî ṣınâʿati’l-manṭıḳ, te-rimleri esas alarak bir mantık özeti sunması bakımından ayırıcı bir özelliğe sahiptir. Birçok gerekçeyle buradaki görüşleri açıklama, karşılaştırma ve çözümleme şeklinde bir değerlendirmeye tabi tutan bu makale; mantık felsefesi, mantığa hazırlık, kavramlar, önermeler, kıyas ve beş sanat başlıklarıyla şekillenmiştir. Mantık felsefesinde, felsefe ve bilimlerle olan ilişkisi bağlamında mantığın nasıl bir bilgi türü olduğu ve bilgilerin kesinliği için onun gerekliliği incelenmektedir. Mantığa hazırlık kısmında, ilişkisel var oluş kavramları ve nedensellik teorisi şeklinde iki temel problem ele alınmıştır. Bunlar, mantığın doğrudan problemleri olmayıp, mantığın daha iyi kavranılması için hazırlayıcı konular olarak düşünülmektedir. Kavramlarda beş tümel, kategoriler ve tanım teorisine yer verilmektedir. Önermeler bölümünde niteliği, niceliği, karşı-olum durumları, modalitesi ve döndürme durumlarına göre önermeler ele alınmış ve değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Kıyas kısmında, kıyasın temel kavramları, şekilleri, modları ve çeşitleri yer almaktadır. Beş sanat kısmında ise beş sanat ve ona öncül olabilecek önermeler üzerinde durulmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
38

DENİZEL, Deniz, und Ozan OTAN. „Esotericism and Film Criticism: Alien: Covenant Analysis through the Four Layers of Literary Interpretation“. Kaygı. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, 26.03.2023. http://dx.doi.org/10.20981/kaygi.1156538.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Bu çalışmada, ezoterik film eleştirisi örneği olarak, Dante Alighieri’nin “Şölen” (1307) eserinde tanımladığı “dört katmanlı edebi tefsir” yöntemiyle Alien: Covenant (2017) filminin çözümlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın kapsamı, genel hatlarıyla Ailen serisinde Ridley Scott’ın yönettiği Alien (1979) ve Prometheus (2012) filmleriyle sınırlı tutulmuş ve Blu-ray sürümlerindeki eklenti içeriklerle desteklenmiştir. Felsefe, mitoloji ve dinler tarihinden kuram ve örneklerle oluşturulan makalenin içeriğinde, filmin –sırasıyla– literâl, alegorik, morâl ve anagojik okuması yapılmıştır. Elde edilmesi amaçlanmış bulgular arasında David’in gizemli ajandasının içeriği, Alien Kozmolojisi’nde Mühendislerin konumu, Walter’ın hikâyedeki gerçek rolü ve Percy B. Shelley’in Ozymandias (1818) şiirinin Alien: Covenant bağlamında naratolojik çözümlemesi ile olası devam filmi Alien: Awakening projeksiyonu bulunmaktadır. Analizin ontolojik katmanları teolojik vizyon, eskatolojik perspektif ve ezoterik ayrımlamayla inşa edilirken, etimolojik bağlantılar ve semantik verilerle desteklenen araştırmanın içeriği neo-Platonist ve mültidisipliner bakış açısıyla felsefe, mitoloji, dinler tarihi, edebiyat, sinema ve sanat tarihinden metinlerarası örneklerle zenginleştirilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
39

AĞIRBAŞ, Seda. „CROCE’NİN ESTETİĞİ BAĞLAMINDA ŞEREF BİGALI’NIN RESİMLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME“. Pamukkale University Journal of Social Sciences Institute, 18.01.2024. http://dx.doi.org/10.30794/pausbed.1322571.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Sanatsal sezgi görüşüyle felsefe alanında farklı bir görüş ortaya koyan Benedetto Croce, sanatçının sezgi yoluyla bir imge veya bir resim ürettiğini ifade eder. Bu bağlamda doğanın ve nesnenin içindeki gizli anlamı resim sanatıyla aktaran Şeref Bigalı da eserlerinde çizgi ve renkleri sade bir derinlik içinde görselleştirip kavramsallaştırmayı sezgisel olarak anlamlandırır. Bigalı bunun salt akılla çözülebilecek bir olgu olmadığını daha çok seziş olduğunu söyler. Sanatçı yeteneğinin de çalışmayla pekiştirilip sezgi ve kavrama yetisiyle bütünleştirildiğinde derinlikli eserlerin ortaya çıktığını dile getirir (Gezgin, 2006: 21-22) “Sanat, doğa, insan”, varlığımızın anlamı, her dönem sorguladığımız ve sorgulamaya devam edeceğimiz bir süreç. Var olduğumuz andan itibaren kavramları ve olguları sezgi yoluyla anlamlandırdık. Croce’nin deyimiyle de “sezgi bize fenomeni, görünen dünyayı, kavram ise görünmeyeni, ruhu” verdi. Bu düşüncenin en güzel yansımalarını yaşadığımız doğa vermekte, sanatçı ise ürettiği yapıtlarla ifade etmektedir. Algılarla gerçekliği, sezgilerle gerçekliği ve gerçekliği olmayan şeyleri anlamlandırarak yaşamımızı sürdürmekteyiz. Bu da benliğimiz, ruhumuz ve en önemlisi özümüz için önemli görünmektedir. Sezgi yoluyla kavradığımız doğa bize yaşam kaynağı olurken onun içinden beslenen sanat da heyecan duymamızı, haz almamızı sağlayan bir ortam sunmaktadır. Croce’nin “sanat sezgidir” görüşü üzerinden Şeref Bigalı’nın resimlerinin değerlendirilmesinin amaçlandığı bu çalışmada sanat eserleri üzerinden Croce’nin sanat felsefesini, biçim ve içerik olarak sanatçının yapıtları özelinde değerlendirmek çalışmanın amacını ortaya koymaktadır. Bu çalışmada ilk olarak Croce’nin sanat felsefesinden bahsedilecek ardından arka planıyla Türk resim sanatı tarihi içinde Şeref Bigalı’nın sanat anlayışı hakkında bilgi verilecektir. Son olarak Bigalı’nın sanat yaşamı boyunca ürettiği yapıtları, Croce’nin sanat anlayışı olan sezgisel görüş açısından değerlendirilip yorumlanacaktır. Araştırma sırasında sanatçının kataloglarda ve dijital ortamda yer alan eserleri incelenecek, ayrıca aile koleksiyonunda bulunan çalışmaları için görüşmeler yapılacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
40

Demirbilek, Yurdagül, und Abdurrazak Gültekin. „ÇOCUKLAR İÇİN FELSEFE: DÜŞÜNCENİN YENİ UFUKLARI (P4C)“. Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 03.04.2024. http://dx.doi.org/10.29029/busbed.1322290.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Bu çalışma, evrenin doğasını, kişinin bilgi süreçlerini; gerçeklik, değer, sanat ve siyasete dair görüşlerini derinlemesine sorgulayan felsefeye ve bunun çocuklar için önemine odaklanmaktadır. Çocuklar için felsefenin, onların düşünce dünyasına nasıl katkı sağladığını ve yeni ufuklar açtığını betimlemeyi amaçlamaktadır. Çocukların doğası gereği merakla dolu olduğu ve dünyayı kendi adlarına keşfetmek istedikleri vurgulanmaktadır. Bu nedenle, çocukların belli bir eğitim sistemine tabi tutulmaları, potansiyellerini ortaya koymaları açısından kritik bir rol oynamaktadır. Günümüzde, “Çocuklar İçin Felsefe” (P4C) adı verilen yaklaşımlar, çeşitli eğitim seviyelerinde uygulanarak çocukların düşünce dünyalarının keşfedilmesine yardımcı olmaktadır. Bu programlar, çocukların felsefi kavramlarla tanışmalarını teşvik etmektedir. Ayrıca, çocukların düşünce dünyalarına katkı sağlamak için iş birliğini teşvik eden ve zihinsel aktiviteleri teşvik eden uygun bir ortam oluşturmayı amaçlamaktadır. Çocukların üst bilişsel süreçlerine katkıda bulunması beklenen bu çalışmalar, çocukların sorgulama ve merak duygularını etkin bir şekilde kullanmalarına yardımcı olmaktadır. Ayrıca, eleştirel düşünme ve mantıksal akıl yürütme becerilerini geliştirmektedir. Hikayeler ve oyunlar gibi çeşitli araçlarla çocukların düşünce dünyalarını zenginleştiren “Çocuklar İçin Felsefe”, zihinsel süreçleri anlama ve felsefi sorgulamanın yöntemlerine dikkat çekme açısından önemlidir. Bu çalışma, belirli bir sistemin çocukların zihinsel süreçlerine nasıl katkı sağladığını ayrıntılı bir şekilde açıklamayı amaçlamakta ve felsefenin, çocukların düşünce dünyalarını şekillendirmesinde neden önemli olduğuna dikkat çekmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
41

Zararsız, Pınar, und Kasım Küçükalp. „Öznenin Epistemik Dışlayıcılığından Nesnenin Nesneliğine: Alev Ebüzziya’nın Sonsuz Formda Sade Çanakları“. Kaygı. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, 01.07.2024. http://dx.doi.org/10.20981/kaygi.1501913.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Sanat, tarih boyunca duygu ve düşüncelerin estetik tezahürü olarak kendini gösterirken, felsefe ise daha çok kavramsal ve teorik bir düşünme biçimi olarak ilerlemiştir. Bu iki disiplinin etkileşimi, düşüncenin salt bir zihinsel süreç olmaktan çıkıp, estetik bir biçimde ifade edilmesi gerekliliği üzerinde önemli bir felsefi tartışma alanı açmıştır. Özellikle 19. yüzyılda başlayan düşüncenin estetize edilmesi tartışmaları, günümüz felsefelerinde önemini korumaktadır. Bu düşüncenin temelinde yatan sebep, modern düşüncenin epistemik özneye merkezi ve dışlayıcı bir ontolojik statü vermesiyle ortaya çıkan özne-nesne dikotomisinin yarattığı indirgemeci, totalleştirici ve mütahakkim bakış açısıdır. Sanat, özellikle, Heidegger’in alımladığı şekliyle, bu indirgemeci tutumun aşılması, hakikatin açığa çıkması ve sonsuza tanıklık etme imkanını sağlaması ile önemli bir araç olarak görülür. Sanat ve felsefenin kesiştiği noktada, Alev Ebüzziya’nın seramik çanakları, yalnızca estetik nesneler olarak değil, derinlemesine bir felsefi soruşturmanın somut örnekleri olarak değerlendirilmektedir. Onun eserleri, özne-nesne dikotomisinin dayattığı sınırları bulanıklaştırır, anlamı yeniden düşünmeye davet eder, mutlak normlara meydan okur. Heidegger'in sanatın hakikati açığa çıkarmada nasıl bir araç olduğunu vurgulayan görüşleri, Ebüzziya'nın çalışmalarının anlam dünyasını kavramak için önemli bir referans noktası sunar. Bu makale, Türk seramik sanatçısı Alev Ebüzziya’nın sonsuz formda sade çanaklarını sanat felsefesi perspektifinden değerlendirerek, düşüncenin estetize edilmesi gerekliliği üzerine ortaya konmuş felsefi yaklaşımlarla ilişkisini kurmaktadır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
42

ERDOĞAN, Batuhan. „YUNUS KÂZIM KÖNİ’NİN HİKÂYELERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME“. Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature, 31.07.2022. http://dx.doi.org/10.20322/littera.1086312.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Yunus Kâzım Köni (1903-1957), yurdun çeşitli bölgelerinde felsefe ve edebiyat öğretmenliği yapmış bir eğitimci; il millî eğitim müdürlüğü, Talim ve Terbiye Kurulu üyeliği, İlköğretim Genel Müdürlüğü gibi görevlerde bulunmuş bir bürokrattır. Darülfünunun felsefe bölümünden mezun olan Köni’nin felsefe ve eğitim psikolojisi alanında yaptığı çevirilerin yanında, Ufuk Çizgisi (1940) adlı bir şiir ve Bir Kadının Jurnalından (1949) adlı bir hikâye kitabı vardır. Vakit, Kurun, Yeni Gazete gibi gazetelerde; Ülkü, Yücel, Tercüme, Servet-i Fünun Uyanış ve Yeni Adam gibi devrin öne çıkan periyodiklerinde fikir ve sanat yazıları yazar. Eserleri ve süreli yayınlarla olan ilişkisine rağmen Yunus Kâzım Köni, edebiyat tarihlerinde kendine yer bulamamış bir sanatçıdır. Daha önceki çalışmalarda Köni’nin şiirleri ve arkadaşı Ahmet Hamdi Tanpınar ile mektuplaşmaları incelenmiş, ancak hikâyeleri üzerine henüz bir inceleme yapılmamıştır. Yunus Kâzım Köni’ye göre hikâye türünün güzellik ölçütü, işlenen konunun orijinalliğidir. Bu açıdan Köni, nasıl anlattığından çok neyi anlattığına önem veren bir hikâyecidir. Yazar, bir kısmı süreli yayınlarda yayımlanan dokuz hikâyesini, 1949 yılında Bir Kadının Jurnalından adlı kitabında toplar. Olay hikâyesi türünde olan bu metinlerde işlenen temalar ölüm, iletişimsizlik ve bireyin yakın çevresine yabancılaşmasıdır. Bu çalışmada yazarın biyografisine yer verilmiş, yazarın süreli yayınlardaki yazılarından hareketle dil ve edebiyat hakkındaki görüşleri ve Bir Kadının Jurnalından adlı kitabındaki hikâyeleri üzerinde durulmuştur.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
43

ÖZKANLI, Nilüfer Nazende. „SERAMİK FORMLARDA FRAKTAL SANAT VE BOŞLUK“. Balkan Müzik ve Sanat Dergisi, 16.10.2022. http://dx.doi.org/10.47956/bmsd.1148494.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Neolitik dönemden günümüze kadar tarihsel süreç içerisinde teknoloji ile sürekli kendisini yenileyen seramik hayatımızın her döneminde önemli bir yeri olmuştur. Başlangıçta işlevsel, kullanım eşyası olarak görülürken, günümüzde kendine özgü üretim teknikleri, plastik ve anlatım dili plastik sanatlar içerisinde çağdaş seramik sanatı tanımıyla yerini almıştır. İnsan kendi varlığını hissettiği anda nesneler ve boşluklarla çevrili olan dünyasını sorgulamaya ve yaşadığı dünyayı tanımaya çabalamaya başlar. Nesneleri algılamasını ve görmesini sağlayan tarih boyunca sanat, bilim, felsefe gibi birçok alanda kaşımıza çıkan boşluk kavramı, bulunduğu toplum içerisinde ve döneminde bulunduğu yapıya göre şekillenerek, farklı biçimlerde karşımıza çıkmıştır. Seramik sanatında ise boşluk kavramı hem mekân içerisinde kapladığı alan olarak, hem de kendi içerisinde estetik görüntü ögesi olarak kullanımı ile çok önemli bir yere sahiptir. Matematiksel bir yapı olan fraktal yapılar birbirinin tekrarı olarak, doğada matematiksel denklemlerle oluşan karmaşık bir yapıdır. Doğada kendiliğinden oluşan bu yapılar matematik alanında olmasına rağmen günümüzde birçok alanda kullanılmaktadır. Sanat alanında da birçok sanatçının kullandığı fraktal yapı, matematik ve sanatın birlikteliği ile yaklaşımlarla oldukça önemli bir ilişki sağlamaktadır. Benzer küçük parçalarının birbirinin tekrarı olarak bir araya gelmesiyle oluşan fraktal yapılar dolu ve boş alan ilişkinin en güzel örneklerini oluşturmaktadır. Bu çalışmada da seramik sanatçılarının eserlerinde boşluk kavramını fraktal yapı içerisinde kullanımı irdelenerek fraktal yapı ve boşluk kavramı ilişkisi üzerinde değerlendirme yapılmıştır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
44

ÇARLI, Hatice, und Bahanur GARAN GÖKŞEN. „Öz Türkçe Tartışmalarına Türkçe Dergisi Üzerinde Bakmak“. Korkut Ata Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 18.03.2023. http://dx.doi.org/10.51531/korkutataturkiyat.1246980.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Dergiler; sosyal, siyasal ve ekonomik meselelerin tartışıldığı bir iletişim aracı olmasının yanı sıra yazar-okur ve eser üçlüsünü bir araya getirdiği için kültürel değer taşıyan edebî ürünlerdir. Türk edebiyatında da yeni düşünce ve sanat hareketlerinin gelişmesinde, genç sanatçıların tanıtılmasında dergilerin rolü büyüktür. Ayrıca edebiyat dışında sosyoloji, fen bilimleri, sanat, tarih, felsefe gibi pek çok alandan yazılar içermesi sebebiyle dergilerin toplumu bilgilendirme ve bilinçlendirme açısından da önemi vardır. 12 Temmuz 1932’de Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde gerçekleşen Dil Devrimi ile yabancı dillerden gelen sözcüklerin Türkçeden atılması ve bunların yerine sadece Öz Türkçe sözcüklerin kullanılması düşüncesi 1960 Anayasası ile yeniden gündeme gelmiş, dolayısıyla 1960’larda kültür ve sanat dergilerinin sayfalarında dile yönelik yazılar geniş bir şekilde yer almıştır. Türkçe dergisi de bu dönemin dergileri arasında söz konusu tartışmalara odaklanması nedeniyle ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Ocak 1960’tan Temmuz 1964’e kadar 43 sayı çıkan Türkçe dergisi, Dil Devrimi’ni savunan yazarların yazılarına ağırlık veren sayılarıyla dil tartışmalarında öne çıkar. Bu çalışmada 1960’lı yıllarda Türk edebiyatının nabzını tutarak dönemin tanınmış yazarlarına ve genç sanatçılarına sayfalarını açan Türkçe dergisi ele alınacak, Dil Devrimi ekseninde gelişen dil tartışmaları Türkçe dergisi üzerinden değerlendirilecektir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
45

AZAMET, Ayşe. „Sanatsal betimde aporia“. RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 20.08.2023. http://dx.doi.org/10.29000/rumelide.1342250.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Toplumların çevresel ve sosyolojik koşullara uyum süreçleri kitlesel olarak buhranlara yol açmıştır. Sanayileşme, kaynak kısıtlılığı, ekonomi, sağlık, savaş ve iktidar gibi sonu gelmeyen olgusal faktörler, toplumları çatışmaların odağında olmaya zorunlu kılar. Çağın verilerini işleyen ve dönüştüren sanatçı karşıt durumları bir arada tanımlayarak eserlerinde açığa çıkarmaya devam eder. Üstelik güvenli sayılan net verilerin ötesinde, sisler içinde gezinerek de olsa, çıkmazlara yol almayı seçen sanatçı filozof, bugüne yapıtlarıyla yansımıştır. Böylece temsilin ötesinde bir değere ulaşan kavram, eserin maddesinden de özgürleşir. Bulanık, çelişik, çıkmaz, açmaz gibi insanı temelde aşan haller, sanat tartışmalarında var olurken, aslında sanatın deneyimlediği, toplumların deneyimidir. Bu birliktelik içinde doğa-insan beraberliğini yadsıyan teknokratik otorite, çatışma ve sorunlara zemin hazırlamaktadır. Üstelik bu otorite, tabiatta türlerin yok oluşu ve insanı doğasından uzaklaştıran, dönüşü olmayan çıkmazlara savurmaktadır. 21. yüzyıl sonuç olarak dijital ve biyoteknolojik kaosun içinde insana alan sağlayan, posthüman esere göz atmayı gerektirir. Bu araştırma eserlerin ‘aporia’ anlarına odaklanmaktadır. Felsefe, bilim, sanat ve posthümanist söylemler ile yapıtlar incelenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
46

Gönülay Çalımlı, Zeynep, und Serdar Şahin. „Ressam Ahmet Yeşil’in “Derinlere Yolculuk” Adlı Eserinin Hartmann’ın Katmanlar Teorisine Göre İncelenmesi“. İnönü Üniversitesi Kültür ve Sanat Dergisi, 21.05.2024. http://dx.doi.org/10.22252/ijca.1455527.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Ontoloji, varlığı inceleyen felsefenin bir dalıdır ve tarih boyunca birçok düşünür bu alana katkıda bulunmuştur. 20. yüzyılda yeniden ilgi gören ontoloji, ayrı bir felsefe alanı haline gelmiştir. Bu dönemde, varlığın incelenmesine yeni bakış açıları getirilmiştir. Hartmann, önceki düşünürlerin görüşlerini geliştirerek ontolojiyi metafiziksel bir olgudan çıkarıp sorgulanan bir bilim haline getirmiştir. Sanat bağlamında ontoloji, sanatsal yaratımın doğasını, sanatçı ile eser arasındaki ilişkiyi ve eserlerin anlamını anlamada önemli bir rol oynar. Hartmann'ın estetik düşüncelerinde duygu yerine estetik nesne vardır. Her sanat eseri, alıcısına farklı duygular yaşatır ve kendine özgü bir değer içerir. Estetik değere ulaşmak için estetik nesnenin çözümlenmesi ve nesnel yapının katmanlarının incelenmesi gerektiğini savunur. Bu bağlamda, seçilen eser "Derinlere Yolculuk", Mersin'li ressam Ahmet Yeşil'in önemli bir yapıtıdır. Bu eser, 1996 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın düzenlediği yarışmada ödül almış ve şu anda İstanbul Deniz Müzesi koleksiyonunda yer almaktadır. Bu çalışmada, seçilen eser Hartmann'ın estetik anlayışı çerçevesinde katmanlar teorisine göre derinlemesine incelenmektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
47

TORTOP, Hasan Said. „Examination of EPGBU Model proposed for academically gifted student with Structural Equation Mod“. Journal for the Education of Gifted Young Scientists, 04.07.2023. http://dx.doi.org/10.17478/jegys.1303383.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Bu araştırmada, Bilim ve Sanat Merkezlerinde öğrenim gören öğrencilerin farklı özelliklerinin bir modellenmesi amaçlandığından, araştırma betimsel nitelikte olup, desen olarak tarama modeli seçilmiştir [211]. Çalışmada değişkenlerin birbirleri ile olan etkileşimlerinin şemayla gösterilmesi sağlanarak yapılan modele yol analizi tekniği denilmektedir. Yol (path) analizi, gözlenen değişken ve örtük (latent) değişkenler olmak şeklinde iki farklı türde yapılabilir [212]. Bu çalışma kapsamında üstün yetenekli öğrencilerin; bilim öğrenmede öz düzenleme becerileri, bilimsel araştırma ve süreç becerileri, bilim tarihi ve felsefe bilgisi, düşünme becerileri ve bilimsel yaratıcılık gibi özelliklerini belirleyen değişkenlerinin gözlenebilen bir değişken olması nedeni ile gözlenen değişkenler ile yapılan yol analizi türü seçilmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
48

GÜRDAŞ, Bora. „1990’larda Türkiye’de Çağdaş Sanat Sergilerinde Mekân ve Tema İlişkisi“. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 22.01.2024. http://dx.doi.org/10.32600/huefd.1402902.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Türkiye’de 12 Eylül askeri müdahalesinden sonra Özal hükümetlerinin ekonomide liberal, siyaset ve kültür alanlarında muhafazakâr bir çizgi izlediği, bunun da sanatsal ve kültürel alanda belli kısıtlamalar doğurduğu görülmektedir. Ancak bu durum doksanlı yıllarla birlikte yavaş yavaş değişmeye başlamıştır. Doksanlar boyunca Beral Madra, Vasıf Kortun ve Ali Akay gibi isimler küratör olarak imza attıkları etkinliklerde göç, kimlik, bellek, küreselleşme gibi kavramları ele alan sanatçıları bir araya getirmişlerdir. Bu yıllarda toplumsal cinsiyetler arasındaki güç eşitsizliği, militarizm, kamusal ve özel alana sızan şiddet gibi konular sanatçıların çalışmalarında giderek daha sık işlenmeye başlamıştır. Öte yandan sergileme faaliyetlerinin müze, banka galerileri ve diğer özel galerilerin yanı sıra tarihi mekânlarda da yer almaya başladığı görülmektedir. Sanat ortamının yeni tanıştığı küratörlük olgusuyla birlikte Feshane, Aya İrini ve Akaretler gibi tarihi mekânlarda gerçekleştirilen sergiler sosyoloji, tarih ve felsefe gibi farklı disiplinlerle işbirliği içinde, mekân ve mimari üzerinden toplumsal belleği görünür kılmıştır. Bu çalışma kapsamında 1990’lı yıllarda İstanbul ve Ankara’da gerçekleşen karma sergilere odaklanılmıştır. Seçilen Göndermeler Sergisi (1990), 8 Sanatçı 8 İş : B Sergisi (1990), Anı / Bellek Sergileri (1992 – 1993), 10 Sanatçı 10 İş : C Sergisi (1992), 10 Sanatçı 10 İş : D Sergisi (1993), Farklılık Sergisi (1993), Sanat : Kurgu Yaşam Sergisi (1995), Hayal-i Tarih (The Imagination Of History ) Sergisi (1995), Küreselleşme (Devlet – Sefalet – Şiddet) Sergisi (1995), Azınlık Sergisi (1996), Genç Etkinlik (1995 – 1998), Manzara Sergisi (1998), Tepeler Arasında Tablo Sergisi (1999), Sanat Ve Modaları Sergisi (1999), Önermeler Sergisi (2000), Yerli Malı Sergisi (2000) üzerinden dönemin sanat ortamında öne çıkan sanatsal eğilimler, temalar ve seçilen mekanların ilişkisi ele alınacaktır.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
49

BOZ SÜLÜŞOĞLU, Gamze, und İmre Deniz IŞIKTAŞ. „Sanat ve tekinsizin ortak paydasında gerçeğin rolü“. RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 20.08.2023. http://dx.doi.org/10.29000/rumelide.1342259.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Ernst Jentsch ve Sigmund Freud’dan sonra birçok araştırmaya konu olan tekinsiz kavramı, psikoloji ve felsefe disiplinlerinden yola çıkarak sanatta da geniş bir düzlemde izlenmektedir. Bir deneyim olarak tekinsiz kavramının gerçekliğin algılanmasında yaşanan bir problem olarak ortaya çıkışı, gerçek kavramını tekinsizin oluşumundaki önemli bir unsur olarak ortaya koymaktadır. Gerçeğe dair felsefi görüşler farklılık gösterse de tekinsizin oluşumunda mutlak bir gerçek varlık ve öznenin bu gerçekliği kendi öznel bilinci ile algılaması söz konusudur. Bu noktada tekinsizin öznel bir deneyim olarak ortaya çıktığı düşünülebilmektedir. Gerçekle ilgili felsefi görüşler ile tekinsizin açıklandığı Jentsch ve Freud’un teorileri ve güncel araştırmalar arasında büyük paralellikler görülmektedir. Günümüz sanatının gerçeğe yönelik olarak gittikçe artan ilgisi bu üç değişkeni bir araya getirme noktasında teşvik edicidir. Bu araştırma bir psikoloji terimi olarak tekinsiz kavramını açıklayan teorileri temel alarak, gerçeğin tekinsizdeki rolünü irdelemektedir. Sanatta tekinsiz etkinin yaratılmasında gerçeğin sanat yapıtına yansıyan yüzü önemli görülmekte, özellikle çeşitli tekinsiz fenomenlerin gerçek ve sanatla ilişkisi, örnek olarak gösterilen yapıtlar üzerinden ifade edilmeye çalışılmıştır. Çalışma içerisinde; tekrarlar, Doppelgänger’ler, gerçekçi beden temsilleri, ürkütücü tuhaf nesneler, verilen örnekler aracılığıyla incelenmiş onların gerçek ve tekinsiz ile olan bağı tartışılmıştır. Böylece, bastırılmışın geri dönüşü olarak da ifade edebileceğimiz tekinsizin, bu yapıtların gerçeği gösterdiği nitelikleri aracılığıyla yapılan okumalarda, insana dair söylenebilecek; dünya, gündelik yaşam, beden, kimlik gibi benzer kavramlara ilişkin olan ne varsa, onların fiziki gerçekliklerini bozduğunu göstermektedir. Sonuç olarak bu rahatsız edici tutum, sanatçının eleştirel nitelikleri ile varmak istediği yere ulaşmasına aracı olarak, geleneksel estetiğin ve toplumsal düzenin altını oyan bir sorgulama yapmasına imkan vermektedir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
50

AKGÜN, Hasan. „Kardeş Kent İlişkilerinin Geliştirilmesinde Diplomasinin Yeri ve Kapsamı: Uluslararası İstanbul-Büyükçekmece Kültür ve Sanat Festivali Örneği“. İDEALKENT, 11.08.2023. http://dx.doi.org/10.31198/idealkent.1310710.

Der volle Inhalt der Quelle
Annotation:
Küreselleşmenin yönetim, siyaset ve dış politika alanında yaptığı devrim, iletişim ile bilgi teknolojilerinde ve ulaşım ağında yaşanan değişim toplumları birbirine yakınlaştıran kültürel alışverişin hızlanmasını etkilemiştir. Bu etki, kardeş kent uygulamasının doğuşuna zemin hazırlayan unsurlardandır. Dünyanın sınırlarının küçülmesinin etkileri yerel yönetimlerde ve belediyecilik faaliyetlerine de yansımış ve yerel yönetimlerin diplomasinin yeni aktörleri olarak uluslararası ilişkiler faaliyetlerine zemin hazırlayarak onlara yeni görev ve sorumluluklar getirmiştir. Ülkeler arası karşılıklı işbirliğinde bu görevlerin başarı ile yerine getirilmesi ve sürdürülebilirliği üzerine uluslararası politikaların etkileri kaçınılmazdır. Bu kapsamda; çalışmamıza başlarken siyaset ve yönetim anlayışlarının, diplomasinin ve yerel yönetimlerin tarihsel süreçte hangi aşamalardan geçerek bugüne geldiği küreselleşmenin etkileri altında kısaca verilmeye çalışılmıştır. Çalışmamızın bundan sonraki aşamalarında kamu diplomasisi ve kültürel diplomasi gibi stratejik iletişim araçları üzerinde durularak bu alanların birbirleriyle ve kardeş kent uygulamasıyla ilişkisi değerlendirilmiştir. Ardından kent diplomasisi ve diplomasinin yeni aktörleri olan kentler ve yerel yönetimlerin uluslararası alandaki rolleri, kentlerin uluslararası politikadaki önemi, bu süreci hazırlayan dinamikler, kentlerin artan rolünde yerel yönetimlerin vizyonu ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışmamızın son kısmında; uluslararası politikada kentlerin artan önemi, Büyükçekmece Belediyesinin uluslararası faaliyetleri ve kardeş kent ilişkilerine yönelik çalışmaları bağlamında Uluslararası İstanbul-Büyükçekmece Kültür ve Sanat Festivali örnek olayı aracılığıyla incelenmiştir.
APA, Harvard, Vancouver, ISO und andere Zitierweisen
Wir bieten Rabatte auf alle Premium-Pläne für Autoren, deren Werke in thematische Literatursammlungen aufgenommen wurden. Kontaktieren Sie uns, um einen einzigartigen Promo-Code zu erhalten!

Zur Bibliographie